Genel durgunluğun ortasında gerilim yaşayan ABD ve gelişmiş ülkeler yeni ekonomi-politiklerini, kişi başına milli geliri belli seviyeye ulaşan gelişmekte olan ülkelerin, teknolojik olarak gelişmemiş üretim biçimine bağlı kalmaları ve yurtiçi aktivitelerinin eksikleri gibi kendi iç sorunları nedeniyle gelişmiş ülke kategorisine ulaşmalarının olanaksızlığı üzerinden inşa ediyor.
Yalnızca, küresel büyümenin en önemli motoru ve dünyanın ikinci ekonomisi olan orta gelir düzeyli Çin’in gelecek 15 yılda ortalama 5-6 oranında büyümesi halinde kişi başına gelirinin 20 bin dolar gibi yüksek bir düzeye çıkabileceği ve gelişmiş ülke olacağı kabul ediliyor.
*
O yüzden Batı ekonomi-politiği;Ukrayna’nın Baltık’tan Karadeniz’e, Hazar’a ve Ortadoğu’ya kadar olan bölgedeki rolü üzerinden Rusya’nın kendileriyle güç dengesini belirlemeye yönelik girişimlerini reddediyor.
ABD ve AB; Avrasya’da değişmeye zorlanan mekanizmaya meydan okumak üzere Rusya’ya ardarda ekonomik,siyasi ve askeri yaptırım paketleri açıyor.
*
Ne ki, Rusya’ya ekonomik,siyasi ve askeri yaptırımlar uygulamanın maliyeti bir çok AB ülkesine ağır geliyor.
Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya, Lüksemburg, Bulgaristan, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Slovakya Rusya’ya yaptırımların artmasını kendi çıkarları için tehlikeli görüyor.
Mesela, Almanya; Rusya ile olan ekonomik ilişkileri doğrultusunda yaptırımların ağırlaştırılmasına muhalefet etmesine rağmen,
Bir yandan Batı Medeniyeti hegemonyası için Rusya’ya yaptırımlar uygulamaktan geri kalmıyor, öte yandan artan maliyetlerini başka kaynaklardan türlü usullerle karşılamaya çalışıyor.
*
İşte,Almanya Başbakanı Angela Merkel,Ukrayna’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmektedir.
Kırım’ın Ukrayna’dan, ülkenin toprak bütünlüğünü ihlal ederek ayrıldığını belirterek,”Tüm bunlar Avrupa’da toprak bütünlüğünün ihlaliyle gerçekleşti ve eğer böyle bir prensibi kabul edersek böyle bir şey tüm Avrupa’da gerçekleşebilir. Böyle bir durumda söz konusu olacak olan yalnızca Kırım ve Ukrayna değil. Böyle bir durumda her Avrupa ülkesinin bazı toprakları, bazı bölgeleri tartışılır hale gelir. Bu ise Avrupa’nın barışçıl yaşamını ihlal eder”diyor.
Rusya’ya yaptırımlar uygulanması konusunda Alman kararlılığını gösteriyor.
*
Ya da Başbakan A.Merkel, Rusya’ya uygulanan yaptırımların maliyetinin kurtarılmasını teminen,
Geçen ay Çin’e yaptığı ziyarette iki ülke arasında,üst düzey bir finans merkezinin kurulmasının ötesinde,sürdürülebilir kalkınma, çevre koruma ve inovasyon gibi alanlarda işbirliğini geliştiren bir dizi dev anlaşmalar yapmıştır.
Ya da ABD;Almanya’nın da yararlanması öngörüsüyle nükleer programı nedeniyle yıllardır yaptırımlara tabi tuttuğu İran’a,mevcut şartlar doğrultusunda yeni bir fırsat yaratmış bulunuyor.
ABD; İran ile 5+1 grubu arasında 24 Kasım’a uzatılan müzakerelerde nükleer silahın geliştirilmesini sonlandıracak kesin anlaşmanın sağlanacağı umudunda, ya da bu süreyi çıkarları doğrultusunda değerlendirmekten yanadır;
İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gözetiminde, 5+1 grubuna, nükleer programını barışcıl amaçlar taşıdığını ispat edecek bir mekanizma için yürüttüğünü ikna etmesi halinde sürdürüleceği teminatıyla,
İran’dan petrokimya sanayii mamulleri alımını, başka sanayii mamülleri ve yedek parçanın sevkedilmesi yasaklarını “geçici olarak” kaldırmıştır.
*
Hem yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte İran pazarı; ABD, Almanya,diğer AB ülkeleri, Çin, Japonya ve Güney Kore şirketlerine açılmış,
Elbette,İran’ın bu politikaya çekilmesinin karşılığı olarak,
Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Irak’ın idari yapısının değiştirme faaliyetine son vermesi,
Sürecin beklendiği gibi işlemesi halinde;Irak-Suriye hükümetlerinde Sünni/Şii/Kürt dengesinde ülkelerin hidrokarbon kaynaklarının, Doğu Akdeniz’den dünya ekonomisinin motoru durumunda olan ve Ortadoğu petrollerine ilgisi hiç azalmayan Çin’e ,AB, İsrail’e akıtılması mı öngörülüyor?
Neden, Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, ABD,İsrail ve Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması teşvikine rağmen, Kuzey Irak’ta bağımsız bir devlet oluşumuna karşı olduklarını belirtiyor?
Bu sırada Der Spiegel dergisinde, Alman Dış İstihbarat Teşkilatı’nın Türkiye’nin üst düzey yetkililerinin telefon görüşmelerini dinlediğine ilişkin haberi yayınlanıyor.
Almanya’nın Türkiye’nin devlet kurum ve kuruluşlarının 1976’daki sağ-sol çatışmaları ve iç savaşı andıran durum dolayısıyla, sonra A.Merkel liderliğinde şimdiki hükümet tarafından 38 yıldır izlendiği açıklanıyor!*
Bu durum Almanya’nın; ABD’nin özellikle 12 Eylül 1980’den itibaren Türkiye’yi, nasıl yoğun olarak ekonomik, siyasal, ahlakî, kültürel ve sosyal alanda çürütme sürecine soktuğunu,
Ulusal değerlerin nasıl ayaklar altına alındığını, nasıl çarpık bir ekonomik yapı ardından toplumsal dokunun tahrip edildiğini,
Nihayet, yıllar içinde oluşturulan insan sermayesi ve kişiler arasındaki sosyal sermaye yatırımından AKP’nin nasıl iktidar edildiğini,
AKP’li islamcı kadro hareketinin nasıl devletin elit kadrolarını tüm yapılardan sildiğini,
Ardından Cumhuriyetin antiemperyalist, bağımsızlıkçı,çağdaş karakterinden yükselen ulus devlet yerine,
Başbakan Erdoğan’a bağlı Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinde; nasıl Türkiye’nin demokratikleşmesini yöneten ABD/CIA, Kürtlerin demokratikleşmesini yöneten İsrail/MOSSAD, askeri yöneten NATO unsurlarının emrinde bir parti devleti kurulduğunu,
Parti devletin
Osmanlı’nın egemen olduğu İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kurumları ve kültürel kodlarının siyasetini, tüm belgeleriyle bildiğini gösteriyor.*
Bu suretle Almanya; ABD’nin uluslararası sistemde Türkiye’nin gelecek tasavvurunun Osmanlı’nın medeniyet havzası Balkanlar,Kafkasya,Orta Doğu,Kuzey Afrika,Batı Asya bölgesi çerçevesi ve tarihi organik bağlarının yüklediği sorumluluğun belirlenmesinde,
Kürt Sorunu çözümünde,
Siyasi İslam’la Başbakan Erdoğan’ın ve ona bağlı milyonlarca insanın Avrupa’da ve adı geçen o havzadaki aktivitelerinin kontrolünde ve denetiminde,
Sonuç kendini göstermeye başlıyor.
Rusya kendine ardarda ekonomik,siyasi ve askeri yaptırım paketleri açan ABD,Kanada,Avusturya ve Norveç’e misilleme olarak bir yıl sürecek ve AB’ye maliyeti 9 milyar doları bulacak gıda ithalatı ambargosu uygulamaktadır.
AB karşılıklı ambargolar sırasında kendi üreticilerinin zararlarını karşılamak üzere fonlarken, Almanya’nın ivmesiyle birliğe aday ülke Türkiye’den, Rusya ile tarımsal ürünler ticaretini yüksetmemesini isteniyor…
Yakın bir zaman önce Atatürk, “Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz” demiş ve eklemişti; “Dolayısıyla ya İstiklâl ya Ölüm.”