Ağustos 20, 2014
“Dinsizin hakkından imansız gelir!”
Türk halk sözü
…
“Cumhurbaşkanlığı seçimi” dedikleri süreç, esasen tek bir şahsın üç “farklı” uslupla aynı metni oynadığı, ayarlanmış bir seçim tiyatrosuydu. Şahıs, Amerikan uçaklarının Irak topraklarına saldırdığı aynı saatlerde Cumhurbaşkanı olmuş sayılınca, “halk nihayet ilk defa kendi özgür iradesiyle kendi cumhurbaşkanını seçti!” sahnesi Sevr’in yıldönümüne denk getirilen bu tiyatro da sona ermiş oldu.
1- “Zafer” ve “yenilgi”, bütün bakış açıları için kesinlik ifade eden maddi unsurları hiç değiştirip örtmeden oldukları gibi dikkate almayı unutmamak şartıyla göreceli kavramlardır. Bir sonucun “zafer” veya “yenilgi” olma göreceliliği, değerlendirme sahiplerinin sadece bakış açılarının değişik olmasından kaynaklanmalı, ancak bakış açılarının değişik olmasını, sonucu anlamlandırırken bütün bakış açılarınca aynı çıplaklıkta görülmesi gereken değiştirilemez maddi unsurları yok saymaya kalkmakla karıştırmamalı.
Eğer Suriye gibi, Atlantik emperyalizmiyle işbirlikçilerinin yıllardır saldırdığı bir ülkede, bütün bu olumsuz şartlara rağmen yüksek bir seçmen katılımı yüzdesiyle gerçekleşen bir Cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 80 küsur oyla kazanmışsanız, aldığınız bu galibiyeti parlak bir zafer olarak nitelemekte sonuna kadar haklı olursunuz. Fakat kat kat önde olduğunuz devlet imkanlarını Anayasaya ve kanunlara tecavüz ederek kullanmanız bir yana, irili ufaklı yüzlerce televizyon, radyo, gazete, dergi, web sayfasıyla, Esad’dan kat kat fazla medya imkanına sahip olup, Türk Milletinin zihnine 24 saat hiç aralıksız saldırdığınız halde, toplam seçmenlerin yaklaşık üçte ikisi, ya seçim tiyatrosunu boykot ederek ya da katılsalar bile oy vermeyerek sizi reddetmişlerse, uğradığınız bu yenilgiye zafer gözüyle bakmak, alkolün sihrine zil zurna varmadıkça rüyanızda bile aklınıza gelmeyecektir.
Akp’in yüzde yedi oy kaybettiği 2014 yerel seçim sonuçlarını yorumlarken olduğu gibi, Erdoğan’ın toplam seçmenlerin üçte ikisince, öyle veya böyle reddolunduğu bu seçim sonrasında da “Erdoğan sihri!”, “Seçim cambazı Erdoğan”, “Erdoğan kerameti!” laflarına yapışanlarınız var. Irak, Libya, Suriye saldırılarına suç ortaklığı yapan, bütün kamu işletmelerini yağma eden, vatanımızın güneydoğusunu etnik işgale açan yasadışı Akepekaka rejimi zafer mafer kazanmadı, dibinde, “Vaad olunan mahvınıza işte kavuştunuz! Allah hainleri sevmez!” ibaresiyle onları bekleyen o korkunç çukura biraz daha battı.
Gözünün önüne, Aziz Mişel Meydanında, “Fransız Milleti diye bir adet çıkarmışlar! İki ayyaş devrimbazın, Robespiyer’le, Korsikalı Napolyon zaliminin icadı! Hani şu ikinci dünya savaşında ‘rezistans’ şeyi var ya? Kiliselerimizi cephane deposuna, ahıra çeviren ulusalcı takımı, Degolcü faşistler? İşte onların putları!… Direniş direniş dedikleri de, benim 10 milyon Hristiyan kardeşimi Devrim Mahkemelerinde yargılayıp asit kuyularına doldurdukları Fransız devrimi gibi, iki çat çat, bi pat pat… Devrim, direniş, hepsi resmi tarih yalanı!… Allah’a şükür, ders kitaplarından attık!” diye konuşan Fransa Cumhurbaşkanı adayı bir Fransız Başbakanı getirebilenleriniz var mı?
“Ey benim Hristiyan kardeşlerim! Bir milletin adı olduğu nerede görülmüş? Fransız Milleti diye bir millet yok! Millet var milleeet! Devleti değil, milleti temsil ediyorum, milleti!” diye keramet gösterdikçe, zanları millici, fiilleri küreselci bazı Hristiyancıların ellerindeki Fransız Milleti bayraklarını sallayıp, “O bir ermiş! O bir ermiş!” diye üstlerini başlarını paralayıp, vücutlarını jiletledikleri bir ayin görüntüsü?
“Korsika Fransa değil mi, ey Korsikalı kardeşlerimin soykırımcısı kafatasçı Jakoben! Oraya niye gidemiyorsun? Büyük Avrupa Projesi dedikleri BAP var ya BAP? İşte Ajaccio, o BAP’ta parlayan bir yıldız olabilir!” diye efelendikçe, Korsikalı etnik ayrılıkçılarla, solcu kisveli etnik yaltakçı liberal yağmacıların iç içe oturduğu Latin Mahallesi kafelerinden, “Yetmez ama evet!”, “Korsika burada, Napolyon nerede!” sloganları atılıp, tasdik gördüğü bir sahne?
“Ey yargıdaki, polisteki cemaat! Devleti ele geçiremeyeceksin! Hepinizi tutuklayacağız! Ben zaten baş savcılığını yapıyorum!” diye tekrarladıkça, “Adamın ulusalcı bir damarı olduğunu” keşfeden elleri Fransız bayraklı bazı ulusalcılarla, örgüt flamalı bazı Korsikalı ayrılıkçıların ve zanları millici, fiilleri küreselci, elleri Fransız bayraklı o aynı Hristiyancıların hep beraber topluca büyülenip, “Korsika faşizme mezar olacak!”, “Vur vur inlesin, cemaat dinlesin!” diye tempo tuttukları bir toplu akıl yitimi hali?
Tiyatroyu bu seçimle sınırlamayıp, 2002’den bugüne yayacak olursanız, Türkiye’de olup bitenlerin üzeri, n’apsanız gözünüzde canlandıramadığınız böyle sahnelerin peşi peşine sıralandığı böyle bir oyunla örtülüyor.
Oyunu şekillendirirken izledikleri davranış şablonu şöyle.
a- Türkiye Cumhuriyeti dahil, bölgemizdeki milli/ulus devlet yapılarını yıkmak, kamu işletmelerini, kamuya ait doğal zenginlikleri gözü doymaz bir hırsla yağmalamak ve Türkiye’yi etnik temelde parçalara ayırarak, ülkenin güneydoğusunu anavatandan koparmak için BOP kapsamında her türlü suç fiili, yasadışı Akepakaka ortaklığınca 12 yıldır bir bir işleniyor.
b- Yasadışı ortaklık, Anayasaya, yasalara göre hepsi de suç olan bu fiillerin hesabının sorulmasını, yürütme, yasama, yargı kuvvetlerini Başbakanlığın buyruklarıyla yönlendirerek yine suç işlemek suretiyle önlüyor.
c- Suç olan her türlü fiili yıllarca işledikçe, giderek bir Akepekaka/BOP hükümetçiğine dönüşen bu kriminal ortaklık, bir yandan elindeki propaganda makinesini harekete geçirip işlediği suçları hem inkar eder, hem adeta topluma kanıksatmaya çalışırken; bir yandan da ortaklığın her iki kanadının elebaşıları ve sözcüleri, sadece böyle suçlar işleyenler hakkında kullanılabilecek sıfat ve suçlamaları, sanki o suç fiilerini işleyenler bu “Akepekaka hükümetçiği” değilmiş de onunla mücadele edenlermiş gibi, seçim meydanlarında onlara yöneltiyorlar.
Mesela, hatırlayacaksınız, Türkiye’nin güneydoğusunu etnikçi işgaline terk etmek için emperyalistlerin gözetiminde gizli görüşmeler yaptıkları ortaya çıkarılınca, hem suçlarını inkar etmişler, hem de bu suçu işleyenlerden hesap sorulmasını, hemen o gece yarısı, apar topar “kanun” çıkarıp, önlemişlerdi. Aynı şekilde, yolsuzluk suçu işleyerek yığdıkları kamyonlar dolusu haram servetle evlerinde basılınca, yüzlerinde en küçük bir nokta olsun kızarmadan, hem “Çalıyoruz çünkü müminiz!” demeye getirenleri, hem de “bir kuruş bile yolsuzluk yapmadıklarını, yolsuzluk yapanların, evlerdeki üç-beş helal liraya yolsuzluk parası diye iftira edenler olduğunu” iddia edenleri olmuştu.
Suç işle; işlediğin suçun hesabının sorulmasını yine suç işleyerek önle; işlediğin suçu, hem suç değilmiş gibi kanıksatmaya debelen, hem de başkalarının üzerine iftira olarak at!
Bu suç şablonuna, “Türkiye’nin güneydoğusunu 12 yılda kademe kademe etnikçi işgaline terk etmek suçu”nu, “açılımı yasal zemine oturtmak” adı altında, kanunla güya suç olmaktan çıkarmaya çalışmalarında olduğu gibi, “işlenmiş olunan belli bir suçtan gelecekte yargılanmamak için, o suçu kanuni düzenlemelerle şimdiden suç olmaktan çıkarma suçu”nu da eklediler, bu da var…ki hukukta, bir suç fiilini, amaçlanan sonucu elde edinceye kadar ‘mevcut Anayasaya aykırı kanunlar çıkararak’ işleyebilmek hakkı” diye bir hak yoktur…
Sevr/BOP şebekesi 12 yıl boyunca, yolsuzluktan tutun, Türkiye’nin güneydoğusunu etnikçi işgaline terk etmeye kadar, içte ve dışta işlediği bütün suçları işte böyle kurnazlıklara dayanan bir oyunla örttü, seçimleri böyle oynayarak kazandı… Ancak oyun artık çözüldü, yürümüyor, bütün debelenmelerine rağmen hızla eriyorlar.
Kerameti Erdoğan değil, erimenin biraz daha belirginleştiği bu “seçim” sonrasında bile, “Siyasetin Mandrakesi Erdoğan!” edebiyatına sarılan Akepakaka propagandisti köşe yazarı yağlı tipler, belinde kalem çeviren köşe ponponu kızlar gösteriyor. 10 Ağustos akşamı, sandıkların yüzde 90’ının açıldığı, katılımın yüzde 65 civarında çok düşük seyrettiği ve bir keramet gösteren çıkmazsa, Türk Milletinin “Akepekaka demokrasisi”yle bağlarını hızla kopardığının kesinleştiği sıralarda, Bahçeli’nin birdenbire kameraların karşısına geçip, katılımın yüzde 75 civarında gerçekleştiğini ısrarla vurgulayarak attığı önleyici keramet fişeğini görür görürmez, millici/ulusalcı kanallar dahil, bütün kanalların alt yazılarındaki yüzde 65’in hemen yüzde 75’e fırlaması da, yine Sevr/BOP şebekesine mahsus, hokus-pokuslu toplu keramet gösterilerinin en ani dayanışmalı tezahürlerinden birisidir… Keramet erbabı arasına, şartlanmışlıkları yüzünden, bu seçim sonucuna baktıklarında da ” yine bir Erdoğan zaferi” ve “bu seçim döneminde de zaferi getiren yine ustaca izlenilmiş Türk milliyetçisi vatansever bir çizgi” gören kimi ulusalcı/millici unsurları da dahil edebilirsiniz.
Demekki bütün bu hokus pokus, sihir, büyü, keramet, cambazlık, hokkabazlık, varyete, vodvil işlerini bırakacaksınız… Battıkça uçan bir rejim yok. Yerel seçimlerle, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonuçlarının gösterdiği üzere, Erdoğan rejimi uçmuyor batıyor. Uçanlar, rejim battıkça uçtuğunu sanan rejim müridleri.
Erdoğan’la maksat ortaklığı bir yana, “toplumu germeyip” herkesi kucaklayan munis adam olmak adına süklüm püklüm bir ses tonuyla alttan alıp duran İhsanoğlu zaten kazanamazdı… Eğer İhsanoğlu yerine, Erdoğan’ın külhani havalarda sahte anti emperyalist horozlanmalarına pabuç bırakmayacak tam bağımsızlıkçı devrimci vatansever bir aday katılsaydı, yüzde 60-70 civarı bir yüzdeyle kazanırdı.
Tam bağımsızlıkçı devrimci vatansever bir aday derken, tam bağımsızlık esasından koparılmış kaba laiklik hassasiyetiyle şekil meseleleri etrafında vıdı vıdı edip, Akepekakanın değirmenine su taşıyacak birisini değil, Erdoğan ne zaman kabadayılık, vatanseverlik taslayacak olsa, “Yahu senin her bir yerin ‘batıya kafa tutan adam’ olsa n’olur? Sen ki, yasadışı Irak, Libya, Suriye saldırılarına Türkiye’yi peşkeş çekip, ülkenin adını, Bağdat, Trablus, Şam sokaklarında emperyalist istilacılarla boğuşan çocukların dilinde, ‘Ortadoğunun kalleş kahpesi’ne çıkartmış aciz erketenin tekisin, efelenmek senin neyine? Şehit Mehmetçiğin mezarı önünde diz çöküp, ‘Ben yeminli bir Türk Milleti düşmanıyım. İstiklal Savaşı değerlerine, Türkiye Cumhuriyetinin varlığına, devlet ve ordu kurumlarının kendilerine küçük yaşlarda düşman edilerek beynim yıkandı. O kadar nefret ediyorum ki, arkamdaki duvardaki Mustafa Kemal Atatük resmini her gördüğümde sinirden elim ayağım titriyor, nefesim kesiliyor. 12 yıl evvel mağlup ettiğin Pkk’yla, Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için ortaklık kurup Türkiye’nin güneydoğusunu onlara bıraktım. Kanınla yoğurduğun bu topraklar beni kabul etmez, bu topraklar üzerinde yatacak yerim yok!’ itirafında bulunacağına, yüz sürüp af dileneceğine, adam kalkmış, ‘Bayrağına Türk bayrağı diyorum ama, millet olarak varlığını tanımıyorum, yoksun!’ deyip aklınca Türk Milletiyle dalga geçiyor! Sen ve çevrene topladığın soyguncu çetesi, Türk Milletine yaptığınız iblisliklerin hesabını mutlaka vereceksiniz! Vücutlarınızdaki bütün hücreleri tek tek hak mengenesinden geçirip, Türk Milletinden çaldıklarınızı, yediğiniz bütün kul haklarını kusturacağız!” diye haddini bildirecek sapına kadar gerçek bir vatanseveri kast ediyorum!
Türk Milletini seçim propagandası döneminde sürekli meydanlarda tutacak, Sevr/BOP şebekesinin 12 yıl boyunca bölgemizde yediği bütün haltları, Türkiye’yi nasıl karış karış satıp yağmaladıklarını, belediyelerden Toki eşkiyasına, bütün yolsuzluk pisliklerini meydan mitinglerinde isim isim yüzlerine çarpacak; Irak’ın kuzeyindeki yapılanmayı, daha 80’lerden itibaren, hangi millici, milliyetçi, İslamcı, solcu kisveli hainlerin kurduklarını yüksek sesle açıklayacak; sonra meclis partilerinin tabanlarındaki hala sessiz duran kitleye dönüp, “Hayrola, erkekliğinizi mi söktüler? İktidar hissiniz mi kalmadı? Kanınız mı dondu? Irak’ta, Suriye’de, milli güçlerin anavatanlarını bütünleştirmek için nasıl savaştıklarınıda mı görmüyorsunuz? Partilerinizin tepesindeki bu hainleri silkip atamıyorsanız, hiç öyle vatanseverim, Atatürkçüyüm, Mustafa Kemal’in mücahidiyim, askeriyim, akıncıyım, ülkücüyüm diye ortalarda dolaşmayın! Zerre vatan duygusu olan bunları bir saniye bile tepesinde tutmaz. Atasına, ceddine, İstiklal savaşı değerlerine layık evlat olamayan, 30 Ağustos ruhu taşımayan cehennem olsun gitsin!” diyecek, tek kelimeyle “toplumu gerçekten gerecek” bir vatansever!
Yüzyılın başındaki Erdoğanlar, Saitler, Öcalanlar, Anzavurlar, Rızalar, Barzaniler duramamışlardı, bugünkü düşmanın da karşısında duramayacağı o gerçek vatan mücahidini kast ediyorum!
Peki, çatı adayı olarak İhsanoğlu yerine toplumu iktidar yönünde gerecek böyle bir vatansever değil de, tam bağımsızlık esasından koparılmış kaba laiklik hassasiyetiyle şekil meseleleri etrafında vıdı vıdılarla, bol bol “Cemaat”e giydirerek, toplumu yanlış gerecek; Akp sözcüleriyle karşılıklı, “kadın kahkahasının yeri ve zamanı var mıdır, varsa kaça ayrılır; kadın ne zaman melek, ne zaman şeytan kesilir; melekse kanadı kaçtır, zar mıdır, tüy müdür, yoksa şeytanken boynuzlu mudur, mesela neresinde bulunur?” falan, al gülüm ver gülüm paslaşarak Akepekakanın değirmenine su taşıyacak biri çıkarılsaydı ne olurdu?
Atatürkçülüğü kaba laiklik hassasiyetine indirgeyen eğilim yanlıları, İhsanoğlu’na vermedikleri oylarını hiç şüphesiz bu şahsa verirlerdi ama bu adayın kaba laiklik hassasiyeti “din düşmanlığı” olarak algılanacağından, Mhp seçmeninden Erdoğan’ın sahte milliyetçiliğine olan kayma, bu defa sebep değiştirerek yine ve belki çok daha büyük olarak gerçekleşirdi…
Öte yandan, İşçi Partisi önderliğinin, “Kılıçdaroğlu ekibinin Cemaatle işbirliği, yerel seçimlerde olduğu gibi, 10 Ağustos’ta da Chp’ye oy kaybettirdi” tespitinde doğruluk payı olmakla beraber, hakikatin tamamı bundan ibaret değildir. Yerel seçimlerde kararsızların, Cumhurbaşkanlığı seçiminde hem kararsızların hem de Mhp seçmeninin bir bölümünün Akp’ye ve Erdoğan’a yönelmesine yol açan “Cemaat canavarının kurbanı, millici/milliyetçi Erdoğan!” kanaatinin oluşmasında, Erdoğan kliğinin 17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonları Sürecini engellemek için yargıya ve polise tezgahladığı darbeyi, İşçi Partisi önderliğinin gladyoyla mücadele olarak değerlendirip açıkça desteklemesinin ve Akepekaka propaganda makinesince yürütülen cadı avına, cemaat canavarlaştırması kampanyasına, Aydınlık ve Ulusal Kanal’ın aylardır katkı sunmasının payını da görmek lazımdır.
Kural, şudur: Hasmın toplumu yanlış kutuplar arasında geriyorsa, sen kutupları doğru tespit ederek daha çok gereceksin! Toplumu geren bir düşmana, herkesi kucaklayan munis adam diliyle cevap veren, ona teslimiyetini dillendirmiş olur. Toplumu yanlış kutuplaştırarak durumunu sürdüren bir iktidar, toplumu doğru kutuplaştırarak cevap veren güç eliyle yıkılır! Halk dilinde “dinsizin hakkından imansız gelir!” sözü tastamam bu sosyal hakikati ifade eder.
2- Irak anavatanını, tek milli bayrak, tek milli devlet olarak fiilen tekrar bütünleştirme süreci, BAAS önderliğindeki Irak Kuvayı Milliyesinin Musul’u düşman işgalinden kurtarmasıyla geriye döndürülmesi imkansız seviyeye çoktan yükselmiş olup, Amerikan yönetiminin geçen hafta başlattığı saldırının nafile bir çırpınıştan öteye gidemeyeceği şimdiden görülmüştür. Amerikan yönetiminin Irak’ta sahte BAAS kurma çabaları hiçbir zaman tutmadı, tutmaz da.
Irak’ın kuzeyindeki peşmerge odakları, gerek vaktin Tahran hükümetinin 1980 yılı 4 Eylül günü Mandali ve Hanaqin’e kara saldırısı düzenleyerek başlattığı 80-88 savaşı döneminde, gerekse Atlantik emperyalizminin açıkça saldırdığı 91-2003 yılları arasında ve gerekse 2003’ten bugüne, dış düşman hesabına Irak toprakları üzerinde her türlü melaneti işleyip, Araplara, Türkmenlere kan kustururlarken, “terör” ve “Barzani” kelimelerini bir kere bile yan yana getiremeyip, bir kere bile, “Kdp teröründen kaçan Araplar, Türkmenler!” diyemeyen, ama Irak Milli Kuvvetleri Musul’u kurtarınca, “Işid terörü”, “Işid teröründen kaçan Türkmenler!” laflarıyla hançerelerini paralamaya başlayanların maskeleriyse, artık tamamen düşmüş, kisveleri yırtılmıştır.
Açık açık “Uluslararası toplumu Irak’a müdahale etmeye” çağıran Chp milletvekili D. Akagün Yılmaz’ın bu çağrısında yakayı ele verdiği üzere, Türkiye’deki millici/ulusalcı cephe içinde, lafta çok sıkı anti-emperyalist olup da, Irak’ın kuzeyindeki fesat yuvası layığını bulacak, kukla Maliki hükümeti yıkılacak, gerçek Irak Ordusu demek olan Irak Milli Kuvvetleri Irak anavatanını tekrar bütünleştirecek diye ödleri patlayanların, “emperyalistleri Irak’a saldırmaya teşvik eden” böyle açıklamalarla düşmüş oldukları hal pek zavallıdır.
“Bir istila yasadışıysa, onun bütün sonuçları da yasadışıdır” esasını unutup, yasadışı 2003 İstilasının sonuçlarını benimserseniz, bu istilanın ürünü Maliki hükümetini meşru merkezi hükümet, Maliki militanlarını da “Irak Ordusu” zannederseniz, birgün kendinizi Maliki militanları ve Kdp, Pkk peşmergeleriyle yan yana, gözünüz havada, “uluslararası toplum uçakları”nı beklerken bulursunuz….
“Akp hükümetine baskı yapalım, o da Irak’a uluslararası müdahale için batılı hükümetlere baskı yapsın!” benzeri “ulusalcı” açıklamaların yapıldığı bir yerdeyse, ne Erdoğan’ın batı emperyalizmine, bu emperyalizmin milli devrimci yönetimleri hedef alan saldırılarına erketelik yaparak, fiilen katılarak “kafa tutmasına”, ne “Türk bayrağı var ama Türk Milleti yok” diyerek “vatanseverlik” yapmasına, ne de Erdoğan’ın seçim tiyatrosunu güya kazanmasını “aşırı Türk milliyetçiliği yapmasıyla” açıklayan ulusalcı yorumlara şaşılır…
Amerikan yönetiminin, Irak’ın bütünlüğünden yana görünerek bölünmüşlüğü kalıcılaştırmak siyasetiyle, bu parçalanmayı anti-amerikancı bir dille savunmak aynı şeydir. 91, 2003 veya 2014 fark etmez, demekki bütün dava zannınıza söz geçirebilmekte, kafanızı kaldırıp Irak semalarına baktığınızda zannınıza “uluslararası toplum uçağı” gibi görünen şeyin, mesela bayağı, basbayağı, hatta düpedüz Amerikan savaş uçağı olduğunu her Iraklı gibi görebilmekte.
Yasadışı askeri saldırıya uğrayan bir ülkenin o saldırıya uluslararası hukuk içinde kalarak karşılık vermesi BM Antlaşmasının ilgili maddelerince kabul edildiği üzere haktır. Yasadışı 2003 Saldırısının gayrimeşru ürünü Maliki yönetimi yanlısı bu tür ulusalcılarla, Irak’ın kuzeyindeki etnikçilerin çağrısını ikiletmeyen Amerikan yönetimi, kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla Irak anavatanını tekrar bütünleştirmek için savaşan Irak Kuvayı Milliyesine yönelik saldırıları için şayet Türk topraklarını kullanıyorsa, Irak Milli Kuvvetlerinin saldırıya kaynağında karşılık verme hakkı, bu toprakları da kapsar. Irak Kuvayı Milliyesi, bu hakkını, Türk Kuvayı Milliyesiyle tam bir dayanışma içersinde, düşmanın terörizm tuzağına düşmeden mutlaka kullanmalıdır.
3- Güneydoğudaki etnikçi işgali sona erdirme, kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla vatanın bütünlüğünü koruma, Türkiye Cumhuriyetini Akepekaka işgalinden kurtararak tekrar ayakları üzerine dikme mücadelesi, Suriye’nin bütünlüğünü koruma, kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla Irak’ı tekrar tek bir anavatan olarak bütünleştirme mücadelelerinden ayrı düşünülemez.
Bu üç mücadele de bölge çapında tek bir kurtuluş savaşının cepheleridir. Düşmanın bu cephelerden birinde yaptığı veya yapacağı her hamle, bütün cepheleri etkiler, bütün cepheleri ilgilendirir. Amerikan yönetiminin başlattığı son yasadışı saldırı, savaşın Türkiye cephesinde, şüphesiz savaş kurallarına riayet edilerek karşılığını görecektir.
“Geçen yüzyılın başında, kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla vatanın bütünlüğünü koruma hakkı”mızı kullanırken, bir yandan hem milli bir meclis kurmak için çalışmış, bir yandan da silaha karşı silah prensibince düşmanın askeri saldırılarını karşılıksız bırakmamıştık. Mücadele, her iki boyutuyla bir bütündür.
“Güneydoğudaki etnikçi işgali sona erdirme, kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısıyla vatanın bütünlüğünü koruma, Türkiye Cumhuriyetini Akepekaka işgalinden kurtararak tekrar ayakları üzerine dikme hakkı”nı kullanırken, Akepekaka hükümetçiğinin yanlış hedeflere yönlendirme çabaları karşısında uyanık olun, düşman ve işbirlikçileri üzerine, bölge vatanseverleriyle tam bir dayanışma halinde, Türkiye’nin her köşesinde yürüyün!
Akepekaka haramiler saltanatı, iktidardan ancak zor kullanılarak uzaklaştırılabilir!
Saklandığı ayrıntı yılanın deliği bile olsa, iblisi gün ışığına çıkarmasını bilin! Hakikati, fiilin failine göre bazen söyleyip, bazan söylemeyenler, iblisin yol arkadaşlarıdır, sakının!
Diplomasiye karşı diplomasi, silaha karşı silah!
Hattı taarruz yok, sathı taarruz var!
Samimiyetin şaşmaz bir doğrulukla denenip ortaya çıktığı tek sınav alanı, savaş meydanıdır!
Şan, şeref ve zafer, vatanlarını her şartta savunan kahramanların!
Utanç ve yok oluş, istilacılardan yardım dilenen alçakların!
Bütün iktidar Türk Milletine, bütün iktidar Milli Hükümete!
Yaşasın milli devletler, kahrolsun kukla yapılanmalar!
Yaşasın Türk Milleti!
Yaşasın Vatan!
Yücel ATASEL
OrduMillet
Bir yanıt yazın