Televizyonlarda, ya Erdoğan’ın ekranı ile karşılaşıyoruz, ya da Hoca Efendinin ekranlarıyla…
Biri çıkıyor ötekine hain diyor, öteki çıkıyor bu işleri birlikte yapmadık mı diye soruyor.
Bir de, bu kavganın arasında, Türkiye’nin bölünmesini kendisine görev edinmiş holding medyası var. ABD’nin verdiği görevleri tamamlamaya çalışıyorlar.
Aslında AKP’nin kuruluş aşamasında, bunların arasından su sızmıyordu. Ne de olsa o zaman tutkal olarak ABD vardı.
Türkiye’yi birlikte yağmalamak için bir araya gelip, bir suç örgütü kurmuşlardı.
Adına da kutsal ittifak diyorlardı.
Milli devleti aralarında pay edip, her bir yerinden çekiyorlardı.
Holdingciler, özelleştirmelerle Cumhuriyetin varlıklarını yağmalıyordu.
Cemaat devletin içinde örgütleniyor, bölücüler de, kuracakları kukla devletin taşlarını düşüyorlardı.
Sonra, bir baktık, suç örgütünün ortakları arasında kavgalar başladı.
Holdingler özelleştirmelerden aslan payını almış, AKP ve cemaat sermayesine “artıklar” kalmıştı.
Holding sermayesinin gözü doymadığından, yandaş sermaye fazla bir şey verilsin istemiyordu. Taşeron olarak kalmalarını istiyordu.
Gözü açılmış yandaş sermayenin, payını artırmadaki ısrarı, holding sermayesi ile AKP’nin arasının açılmasına neden oldu.
Holding sermayesinin ekranlarda ki temsilcileri, birer ikişer Erdoğan muhalifi olmaya başladılar.
Bu dört ortağın, yani AKP, Bölücü Kürtler, Cemaat ve holdingler dağılma noktasına geldiler.
Yani yağmaladıklarını bölüşememek, daha önemlisi Türk halkının bu suç ortaklığına karşı yürüttüğü mücadele, onları birbirlerine düşürdü.
Bu günlerde, “Erdoğan’ın sayılı günleri kaldı, seçimden sonrasını göremezler” gibi ifadeler, dağılmanın sonuçlarıdır.
Bir zamanlar Erdoğan’ı yere göğe sığdıramayan Cihan padişahı ilan edenler, en büyük Erdoğan düşmanı oldular.
Başlangıçtan beri, düzenli ve akıllı, ülke yararına muhalefet edenleri geride bıraktılar.
Suç ortakları olan bu dörtlü çetenin, son iki ortağı sözde birbiri ile hesaplaşıyor.
Cemaat ve AKP hesaplaşmasını söylüyorum.
Bu nasıl hesaplaşmaysa, daha hiç kimse gözaltına alınmadı, hiç kimse sabahın köründe, sorguya çağrılmadı.
Daha hiç kimse, Silivri ya da Hastal’a gitmedi.
Derine giderlerse, dörtlü çete açığa çıkar.
Söz dalaşıyla kalacak gibi görünüyor.
Holding sermayesi yağmaladıklarını meşrulaştırmak ve kazanımlarını korumak peşindedir. Bu stratejisine uygun yeni bir hükümet kurulmasını ABD ile planlıyor.
Bu hükümet; NATO, OECD, GB, İkili İstihbarat Antlaşmaları ve radikal sermaye yanlısı bir hükümet olsun istiyorlar.
Yani düzen aynı kalsın, Erdoğan gitsin, yeni bir Batı bağımlısı iktidar oluşsun.
Halkın ihtiyacı ise bu değil.
Halk iş, ekmek huzur istiyor.
Holding medyası da diyor ki; Erdoğan’ı gönderirsek, istediğiniz huzur gelir.
Halkın da gözü açıldı.
Peki, huzuru anladık. İş ve ekmek ne olacak?
Bu soruya, ne holding medyası, ne Cemaat, ne de muhalefet cevap verebiliyor.
Vermiyorlar, veremiyorlar.
Çünkü bu düzen içinde işsizliğin çaresi yok.
Onlar da biliyorlar ki bu düzen işsizlik üretmezse, ayakta kalamaz.
Düzeni savunmak, işsizliği savunmaktır.
23.3.2014, bulentesinoglu
Yazıları posta kutunda oku