AKP’nin Türkiye Cumhuriyetini ”Ilımlı İslam”a dönüştürmesinde hem CHP hem de MHP çok çaba (!!!) gösterdi…
Bunu asla inkâr edemeyiz (!) …
Hatta Devlet Bahçeli, Abdullah Gül’ün icraatlarından o kadar çok memnun kaldı ki, Hürriyet gazetesinden öğrendiğimize göre, 21 Mayıs’ta, CHP-MHP adına Gül’e “Çatı adayımız siz olur musunuz” diye sordu…
Yani onların da çorbada tuzu var artık (!!!) …
Aydınları, komutanları sabahın köründe enselerinden tutup, arabalara doldururlarken, onlar, sadece seyrettiler ve sık sık AKP’lilerin dilini kullanarak, “Adaletin yerini bulacağını, darbeye ve darbecilere karşı olduklarını” söylediler.
Bu yüzden, bırakın Silivri’ye gitmeyi, önünden geçmeye bile korktular…
Gezi Direnişlerinde halkı nasıl yalnız bıraktılarsa, Silivri tutsaklarını da öyle görmezden geldiler.
Emine Ülker Tarhan gibi üç beş yurtsever milletvekilinin dışında genellikle CHP’liler meydanlara çıkmaktan, direnen halkı, köylüleri ve işçileri desteklemekten çekindiler, mücadeleyi Meclisin duvarları arasına hapsettiler…
Arada bir TBMM’nin salı toplantılarında CHP, MHP, AKP birbirlerine sert sözler söyleseler de temelde kardeş kardeş geçindiler, işi birlikte yürüttüler… Bazen açıktan, bazen gizli gizli, birbirlerine destek oldular… Birbirlerine omuz verdiler…
Kılıçdaroğlu “Türban meselesini en iyi ben çözerim…” dedi ve gerçekten sözünün arkasında durarak (!!!) dediğini yaptı… Resmi kurumları, okulları, mahkeme salonlarını, kılık, kıyafet devriminin yapıldığı TBMM’sini türbanlılarla doldurdu (!) …
AKP ile birlikte tekkeleri, tarikatları, Kuran kurslarını yeniden açtı.
Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır…” sözünü duymadı, görmedi, önemsemedi…
Etnik ve mezhepsel bölünmelere yeşil ışık yaktı. APO’ya ve Kürdistan’a yasal zemin hazırlayabilmek için iktidarla birlikte yasalar çıkardı.
Cumhuriyet düşmanı, emperyalist dostu Seyit Rıza’ları, Şeyh Saitleri, Said Nursi’leri Atatürk’e tercih etti…
Altı Ok rafa kaldırıldı. Altı Ok, yani milliyetçilik, cumhuriyetçilik, devletçilik, halkçılık, devrimcilik, laiklik birer birer kırılıp, paramparça edilerek, çöp kutusuna atıldı…
Milliyetçilere, ulusalcılara, tam bağımsızlık yanlısı milletvekillerine düşman oldular… APO, Fethullah Gülen yanlılarından çok Cumhuriyetçilerle, ulusalcılarla uğraştılar, onlara küfürlü sözler söylediler.
Ama Atatürk’ün partisinde PKK’lıların, Gülen’cilerin, Cumhuriyet düşmanlarının “NE İŞİ OLDUĞUNU” sormak akıllarının ucundan bile geçmedi…
Atatürk’ün şiddetle karşı çıktığı etnik, mezhepsel bölünmeleri büyük bir aşk ve şehvetle desteklediler ve bütün bu Ortaçağ kalıntılarına verdikleri desteği “Özgürlük” yalanı ile perdelemeye çalıştılar.
CHP kurmayları, sırtlarını Avrasya’ya, yüzlerini ABD’ye ve AB’ye çevirdiler.
Amerika’nın gönüllü fedailiğine soyundular…
Atatürk’ün “Mazlum milletler” politikasını ve ezilen, sömürülen milletleri yok saydılar… Emperyalist cephede yer aldılar.
Libya’da, Irak’ta Kaddafi’lerin, Saddam’ların linç edilmesine alkış tuttular…
Bahçeli, Kılıçdaroğlu ve kurmayları AKP ve ABD sömürü düzeninin destekleyicisi konumundadırlar bugün… Onlar, sömürü ve baskı düzeninin dişlileridirler şimdi…
YANDAŞ MUHALEFET GÖREVİNİ ÜSTLENMİŞLERDİR…
Günümüze gelinceye dek asla bir seçim kazanamadıkları gibi, her geçen gün de oy kaybetmektedirler.
Dünya tarihinde görülmeyen bir girişimle, kendi görüşünde, politik çizgisinde olan adayları dışlayarak, salt, AKP’nin “Dincilik Silahını” elinden alabilmek için, “Ilımlı İslam” bir adayı öne sürmüşlerdir.
Böylece partilileri “tercihsiz” bırakmışlar ve bir Recep Tayyip yetmiyormuş gibi, halkın karşısına bir başka Recep Tayyip daha bulup, çıkarmışlardır.
Tabi, sonuç hezimettir…
Bozgundur…
Katıksız mağlubiyettir…
Bu onarılmaz hata karşısında, sadece 4 ay önce, yüzde 43 oy alan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52 oyla, Atatürk’ün köşküne çıkmıştır…
Daha doğrusu CHP ve MHP işbirliği ile çıkarılmıştır…
Şimdi artık onlar, partilerinde Recep Tayyip’in “İleri Demokrasi”sini uygulamakta, milletvekillerinin özgürce düşüncelerini söylemesine sansür getirmektedirler.
CHP Kurultayında, İl başkanlarını ve delegeleri baskı altına alabilmek için ne gibi ayak oyunlarına girebileceklerini şimdiden tahmin etmek zordur… Bu nedenle tüm yurtseverleri uyanık olmaya çağırıyoruz…
Çünkü Ana muhalefet yöneticileri de yavru muhalefet yöneticileri de koltuklarına Japon yapıştırıcı ile yapışmış durumdadırlar…
Ama, Türkiye’nin geleceği için, Türkiye’nin “Tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir ülke” olabilmesi için, Türkiye’nin yeniden birlik ve bütünlüğünü sağlayabilmesi için, yeniden yeryüzünde saygın, üniter, ulusal bir devlet olabilmesi için, yeniden eğitimin Milli eğitim olabilmesi için, yeniden kurumların başına TC simgesinin gelebilmesi için ve yeniden tarikatçıların, şeriatçıların, bölücülerin Kurtuluş Savaşında gerçekleştirildiği, gibi hak ettikleri cezalara çarptırılabilmesi için…
Yani,
AKP, PKK, ABD, IŞİD, ÖSO belasından kurtulabilmek için, ÖNCE YANDAŞ, KOLTUK DEĞNEĞİ MUHALEFETTEN KURTULMAMIZ GEREKİR…
Sonra da halkla birlikte, yeni yeni “Gezi Direnişleri” yaratarak tümünden kurtulmak gerekir… Gezi Direnişleri, hem iktidarın hem muhalefetin korkulu rüyasıdır, kâbusudur…
HAYDİ, DOSTLAR, GÖREV BAŞINA…
(alieralp37@gmail.com)
Yazıları posta kutunda oku