S. FİGEN ÖZEN : "Bakatalı Tayyip !"

,, - image00112

Baba tarafından Gürcistan’da başlayıp, Potamya’dan İstanbul’a, Ankara’ya kadar uzanan bir yol hikayesi…

11/Ağustos/2004 tarihinde yaptığı Gürcistan gezisinde Erdoğan; “Ben de Gürcü’yüm, ailemiz Batum’dan Rize’ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir.” demiştir.

Bir kişinin aslını inkar etmemesi doğaldır. Ancak Erdoğan’ın aile soy ağacında göze çarpan çok önemli bir nokta vardır.

Babası- Ahmet Erdoğan

Dedesi-nüfus kağıdında Teyüp- Bakatalı Tayyip…

Ancak tüm araştırmacıların birleştiği bir nokta var. Rize ili ağzında, Osmanlı-Türkçe Sözlüğü’nde, Laz ve Hemşince dilinde “Bakata” sözcüğü yok.

Bakata, Güney Osetya’nın başkenti Tskhinvali’ye bağlı bir köy… Tuhaf bir tesadüf olsa gerek, başkentin nüfusu oldukça karışık. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yüzde 38 ile

Yahudiler çoğunlukta. Yüzde 34.4 Gürcü, yüzde 17.7 Ermeni ve yüzde 8.8 Oset..

Görüldüğü gibi aralarında Türk yok…

Ahmet Erdoğan’ın ilk eşi Havuli Hanım. İşin tuhafı Erdoğanların kütüğünde, Havuli, Fatuli, Farfuli gibi isimler göze çarpmaktadır. Bazıları bu isimleri Lazca diye savunmaktadır. Ancak Lazca ’da bu isimler yok. Hangi dilde kullanıldığı da şüpheli…

Annesi- Tenzile Erdoğan…

Büyük dedem, Rize Güneysulu Kemal Mutlu, burada, Sarıkamış’ta şehit düşerek HAKK’ın rahmeti ile kucaklaştı. Derler ki; tüfeğine sarılı olarak, donarak şehit olduğunu gördük ve badeta gözlerindeki soğuğun verdiği gözyaşları buz damlacıkları gibi, damlamış halde şehit olmuş” ( 7Mayıs/202- Sabah gazetesi)

İşin garibi 1934 yürürlüğe giren “Soyadı Kanunu”ndan tam 20 sene önce bu mübarek adam (!) Mutlu soyadını kullanmaktadır.

Bunun yanı sıra Milli Savunma Bakanlığı’nın “Şehitlerimiz” adlı beş ciltlik yayınında ben fakirin baba tarafından büyük dayısı Elmadağlı Yakup’un adı ve künyesi var ama, Erdoğan’ın şehit olduğunu iddia ettiği Kemal Mutlu’nun ne adı ne de sanı var. Sarıkamış Şehitleri’nin yer aldığı 1. Paylaşım Savaşı kategorisinde 276 Rizeli şehidin arasında KEMAL MUTLU diye biri yok.

(Yazının bu bölümünde Sn. Soner Yalçın’ın “Kayıp Sicil- Erdoğan’ın Çalınan Dosyası” adlı kitap kaynak olarak kullanılmıştır.)

******

Ve şimdi “Ben Türk milliyetçiliğini ayaklar altına aldım” diyen zat-ı muhterem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin cumhurbaşkanlığına aday…

Elindeki evlilik yüzüğünü göstererek “ Bütün zenginliğim bu, eğer bir gün zengin olursam bilin ki haram yemişimdir.” Demesi beni hiç ilgilendirmiyor.

Hatta “Dünyanın 7. en zengin başbakanı” olmasına aldırmıyorum.

Ne hastahane zincirleri, ne duvarı aşılmaz villalar, ne bankadaki milyonlar, dünürlerine, yandaşlarına verdiği ihaleler ne de yontulmuş haliyle verdiği mal beyanını da beni ilgilendirmiyor.

Devlet malından bir hırka bile aşıran, savaşta ölse bile şehit sayılmaz…” (Hz.Muhammed S.A.V).

Çünkü bunlar hakkında verilen hüküm sabittir. Yozlaştırılan ve üsttekilerin hukuku haline gelen Türk adaletinin görmezden geldiği ne varsa mutlaka ilahi adaletin tokadını yiyecektir.

Bundan adım kadar eminim.

Beni iktidarın başının PKK ile yaptığı ittifak ve bebek katili Öcalan’ı siyasi bir aktör haline getirmesi ilgilendiriyor.

Örneğin bir “Habur rezaleti” çıkmıyor aklımdan.

ABD’den habersiz sınır ötesine kuş bile uçamadığını, askerin verilen emirlerle elinin kolunun bağlandığını biliyorum.

Henri Barkey’in şu sözü hiç aklımdan çıkmamaktadır. ”Biz AKP ile birlikte Türk ordusunu kafesledik”

Tam 32 kez “ Biz BOP Eşbaşkanı’yız. Bize verilen görevi yapıyoruz.” dediği de aklımda…

Nedir kendisine verilen görev? İllüminati’nin efendileri on üç çete reisine ve onların icra organlarına hizmet etmektir.

Hizmeti makbul görüldüğü içindir ki; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Ocak 2004’teki Amerika ziyareti sırasında New York’ta “Amerikan Musevi Komitesi” tarafından “Yahudi Cesaret Ödülü” olan “Davut Boynuzu” ile taltif edilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekirse Amerikan Yahudi Konseyi’nden Yahudi Cesaret Ödülü’nü alan sadece Türkiye’den değil tüm Müslüman dünyadan tek devlet adamı Tayyip Erdoğan’dır.

Mehmet Metiner’e yazdırdığı Kürt Raporu malum.. Bu raporda “75 yıllık rejim sorgulanmalıdır.” Demiştir. Sorgulanmalı dediği rejim CUMHURİYETTİR.

Onun için şehitler “kelle”, bölücü başı “sayın”dır.

PKK ile yapılan anlaşmalar verilen tavizler son noktaya dayanmıştır. “Terörle mücadele” rafa kaldırılmış, Başbakan Erdoğan’ın yönettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti üç buçuk eşkıyanın önünde diz çöktürülmüştür.

“Çözüm süreci”, Türkiye’de ulus devleti, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü yok etme sürecidir. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Türk milletiyle birlikte kanla, irfanla ve devrimle kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti hedef tahtasına oturtulmuştur.

Terör örgütü PKK; adeta bir devlet statüsünde görülmüş ve siyasi literatüre göre “” TARAF” kabul edilmiştir.

Bakatalı Teyüp”ün torunu Erdoğan, adaylık açıklamasında yaptığı konuşmada Anayasa’nın değiştirileceğini söylemiştir.

Erdoğan’ın TBMM’nin tatile girmesini engelleyerek; mutlaka çıkmasını adeta emrettiği yedi maddelik tasarı, bu yıkım sürecinin kilit anahtarıdır.

Ulus devleti kuran “Türk vatandaşlığı” kurumunun Anayasa’dan çıkarılması hedeflenmektedir. Türk vatandaşlığı yok edilecektir. Recep Tayyip Erdoğan ve HDP’nin Anayasa’sında Kürtçe resmi dil kabul edilecek ve Türk milletini ayakta tutan dil köprüsü yıkılacaktır.

“Prens Sabahattin’in torunları”nın anayasası, merkeziyetçilik ilkesi yerine ademi merkeziyetçilik sistemini benimseyecektir.

AKP kurulurken, CFR’nin memorandumunu tüzükleştirenler, bu konuda verdikleri sözü yerine getireceklerdir.

AK KİTAP-sayfa 8:

“Partimiz merkeziyetçi idareden uzaklaşmayı öngörmektedir.”

Bu cümlenin anlamı ise çok açık ve basittir. Türkiye küresel çetelerin emir ve talimatları doğrultusunda şehir devletlere bölünecektir.

CIA’nın çetecileri gene iş başındadır. Kuvvacı çeteler ise…

Bölücü Kürtlerin oyları uğruna Çankaya adayı(!), Türk milletinin kanına ekmek doğramaktadır.

Beni ilgilendiren ve üzerinde durulması gereken durum budur. Zenginlik, para sıfırlama iddiaları, ihaleye fesat karıştırma, belediye başkanı iken yaptığı usulsüzlükler, Rahşan Affı’ndan faydalanarak davalardan kurtulması, hakkında verilen fezlekeler, dokunulmazlık zırhının kurtarıcılığına sığınması, şaibeler elbette göz ardı edilmemelidir.

Ancak esas olan vatandır. Erdoğan’ın “tek adam” olma hırsı, başkanlık sistemini yedeğine alarak ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve ulus devleti açıkça tehdit etmektedir.

Gözleri güneşten kamaşan yarasalar Cumhuriyet’in çatısına konuşlanmak istemektedirler.

Cumhurbaşkanlığı Yemini:

Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Gerçek şudur. Bu meşruiyeti olmayan bu seçimi kim kazanırsa kazansın, fark etmez; TBMM’de Türk milletinin huzurunda yalan yere yemin edecektir.

“Bakatalı Tayyip” veya diğerleri. Fark etmeyecektir.

Figen ÖZEN -08/07/2014-Antalya


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir