AKP’ye ve AKP’nin Genel Başkanına oy verenlere kızıyorsunuz? “Bu kadar yolsuzluk, yoksulluk, yalan, talan, hırsızlık ortada iken bu halk nasıl oluyor da hâlâ bu partiye ve Recep’e oy veriyor?” diyorsunuz… Arkasından da ekliyorsunuz:
“Koyun bunlar, koyun… Aptal sürüsü… Cahil halk… Ne beklenir? Aziz Nesin ‘Bu halkın yüzde 60’ı aptaldır…’ diye boşuna dememiş…”
Sol seçmen, sağ seçmen için bunları söylüyor…
Peki, bazı sol seçmenlerin onlardan ne farkı var? Onlar da bir olayı, düşünceyi, davranışı sorgulamadan, eleştirmeden, sürünün çobanın arkasından bilinçsizce gitmesi gibi gitmiyorlar mı?
Üstelik kendilerini eleştirenlere de karşı çıkıyorlar… İşçi Partisine gitmelerini salık veriyorlar. Ama BDP başkanına selam çakıp, övgüler dizen Haluk Koç’lara tek söz söylemiyorlar. Selahattin Demirtaş’ı “Solun YENİ lideri” olarak gören CHP milletvekili Melda Onur karşısında dut yemiş bülbüle dönüyorlar…
Hele hele “Ben CHP’li değilim, Genel Başkan beni Milletvekili yaptı”, “Said-i Nursi’yi çok severim” ya da “Fethullah Gülen Hoca bu topraklara gelmiş çok muteber bir insandır” diyenlere ağızlarını açıp da tek söz söylemiyorlar…
CHP Genel Başkanı çıktı, ABD’nin önerdiği “Ilımlı İslamcı, Osmanlıcı, laiklik karşıtı” Cumhurbaşkanı adayını tüm parti organlarını görmezden gelerek, hatta çiğneyerek, tek başına belirledi. Başka aday bulmak için yola çıkanları da “Bedelini öderler” diye tehdit etti.
Grup Başkan Vekili Muharrem İnce bile, seçilen kişinin adını sonradan televizyonlardan duyduğunu söyledi. Sosyal demokratlık mıdır şimdi bu? Demokrasi midir şimdi bu?
Kendisini koyun sürüsü saymayan, bilinçli (!) CHP’li vatandaş, neden bu konuda hesap sormuyor, tek kelime laf etmiyor.
Kemal Bey çıktı, “Atatürk’ü insanlıkla bağdaşmayan olayların yaratıcısı, katliamcısı” olarak tanıttı topluma. Şunları söyledi:
“Dersim coğrafyasında yaşanan olay, bir insanlık dramıdır. Bu bölgede yaşayan insanlar, o dönemin acılarını, o dönemin kaybolan hayatlarını, o dönemin ağıtlarını dinleyerek bugünlere geldiler. O dönemde yapılan çok ciddi, insanlıkla bağdaşmayan olaylar oldu…”
Sözünü ettiği “O dönem”, Kurtuluş Savaşından sonra Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti yerleştirmek için bir taraftan dışta emperyalist devletlere, bir taraftan da içte, Cumhuriyeti yıkmak için ayaklanan Kürtçü, şeriatçı, Ortaçağ kalıntılarına karşı dişe diş mücadele verdiği dönemdir…
O zamanlar, aşiretler, tarikatlar, ağalar, beyler Cumhuriyeti kabullenememekte, eskiden olduğu gibi saltanatlarını sürdürme hevesindeydiler.
Bu nedenle Cumhuriyet yönetiminin düzen değişikliğine gidip, bölgeye vali atamasına, jandarma ve polis karakolları kurmasına ve her şeyden öte vergi toplamasına engel olmak için köprüleri yaktılar. Bölgede bulunan 9. Seyyar jandarma taburuna baskın düzenlediler. Askerlere ateş açtılar. 33 askerimizi katlettiler.
Bu konuda bize doğruyu gösterecek, o dönemde yapılanları açıklayacak en önemli kaynak uluslararası “Komintern Belgeleri”dir… Bakın bu konuda ne diyor:
“Mustafa Kemal, genel olarak ulusal kurtuluş hareketini temsil etmekte ve Türkiye’nin demokratlaşması ve feodal kalıntılar ile Müslüman din adamlarının etkisinden kurtarılması için çalışmaktadır. Kemal’e karşı, ilk olarak emperyalizm, ikinci olarak feodal ağalar, üçüncü olarak din adamları ve dördüncü olarak liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi mücadele etmektedir…”
Bu kadar açık, yalın gerçekler karşısında, kendisini koyun sürüsü saymayan, bilinçli (!) CHP’li vatandaş, neden bu konuda, Atatürk ve cumhuriyet düşmanı Seyit Rıza, Şeyh Sait hayranı Genel başkana hesap sormaz, tek kelime laf etmez.
Neden “Bir Türk öldürmek, yetmiş gâvur öldürmekten daha üstündür” diyen Şeyh Sait isminin Diyarbakır meydanına verilmesine sesini çıkarmaz.
Tunceli’yi DERSİM yapmaya çalışan Kılıçdaroğlu’nun Atatürk, laiklik ve Cumhuriyet karşıtı söylemleri bu kadar da değil elbette, “Türbanı biz çözeriz, “Ben cemaatlere saygılıyım”, “Elbette çocuklar dinini öğrenecek, biz çocuklar dinini öğrenmesin demiyoruz…” sözleri karşısında her taraf Kuran Kursu, imam hatip doldu… 4 yaşındaki çocuklar bile Kuran kurslarına yazdırıldı.
Resmi kurumları türbanlılar kuşattı… Türbansızlar iş takibine çekiniyorlar…
Tarikatçılık aldı başını gitti…
Bu çalışmalar, girişimler, uygulamalar karşısında sessiz kalan CHP yönetimi sayesinde bugün ortada ne Cumhuriyet, ne laiklik, ne de Atatürk kaldı…
Ülke bölündü.
ABD’nin Ortadoğu’daki “Ilımlı İslam ve BOP planı” bu edilgenlik ve sessizlik yüzünden hayata geçti. Bu gerçeği Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay “CHP bize çok yardımcı oldu” diyerek defalarca itiraf etmiştir.
Eğer, CHP ve MHP, AKP’ye “Koltuk değnekliği” yapmasaydı. Bu “Ilımlı İslam Düzeni” bu kadar rahat kurulamazdı.
BU ülkenin bölünmesinin, parçalanmasının bir diğer mimarı da Y-CHP’dir.
RTE artık konuşmalarında Y-CHP gibi, Türkiye’yi de “Yeni Türkiye” diye adlandırıyor. Çünkü hedefine ulaştığının o da farkındadır… Ona göre, Atatürk Cumhuriyeti “Eski Türkiye”dir ve bitmiştir.
Şimdi soruyorum, her şey bu kadar açık seçik ortadayken, bu yeni oluşum karşısında yurtseverlerin sessiz kalmasını nasıl isteyebiliyorsunuz ve siz niçin bu kadar sessizsiniz?
Yöneticilere ve Genel başkana “Emir eri” gibi, “Kurşun asker” gibi hizmet etmeyi, yalakalık yapmayı yoksa siz “Atatürkçülük” mü sanıyorsunuz?
Kendinizi de Atatürkçü olarak mı görüyorsunuz?
Gerçekler çok basit ve yalındır. Önce şunu görmeliyiz ve öğrenmeliyiz:
Birinci madde: Atatürkçü olmak demek ABD, AB, her çeşit emperyalizmi redderek “Tam bağımsızlıkçı” olmak demektir.
İkinci madde, Atatürkçü olmak demek CHP’nin altı okuna sahip çıkmak demektir. Yani halkçı, milliyetçi, devrimci, Cumhuriyetçi, laik, devletçi olmak demektir.
Vatan bölünürken, Cumhuriyet yok edilirken, laiklik paspas gibi çiğnenirken, milletin malları, fabrikaları birer birer özelleştirilirken, siz seyrediyorsanız…
Bu durumda sizin ne konuşmaya, ne eleştirmeye, ne söz söylemeye hakkınız vardır…
Aslında sizin Atatürk’ün partisinden nemalanmaya, mevki makam işgal etmeye de hakkınız, hukukunuz yoktur…
Ve, deliğe süpürülmenizin zamanı gelmiştir, geçmektedir… ([email protected])
Bir yanıt yazın