Christina Bache Fidan
Warwick Üniversitesi
Yakın zamana kadar Türkiye, Irak’ın 2003 yılında ABD tarafından işgal edilmesinden en büyük kazancı sağlayan aktördü. 2013 yılıyla birlikte Türkiye’nin Irak’la gerçekleştirdiği ticaret hacmi 11,9 milyar dolara ulaştı ve Irak Türkiye’nin ikinci büyük ticari partneri haline geldi. 2014’ün ilk beş ayında Irak’la yapılan ihracat %11’lik bir artış göstererek 5,4 milyar dolara ulaşmıştır. 13,3 milyar dolarlık ihracat ve 24,1 milyar dolar ithalat hacmiyle Türkiye’nin en büyük ticari partneri olan Almanya ile karşılaştırıldığında bu ilişkinin sadece ihracat açısından önemli olmadığı görülmektedir, çünkü Türkiye’nin Irak’tan yaptığı ithalatın 200 milyon dolar civarında olması dengeyi Türkiye lehine değiştirmektedir. 1500’den fazla Türk şirketi Irak’ta faaliyet göstermekte ve mobilya, çocuk bezi, süt, boru ve kapı gibi geniş bir yelpazede bir dizi malın ihracatını yapmaktadır.
Geçtiğimiz Haziran ayında, uluslararası medyanın dikkati hızla IŞİD’in Kuzey Irak’ta kazandığı ani başarılara yönelmiştir. Kendisini artık ‘İslam Devleti’ olarak adlandıran IŞİD, Irak’ın ikinci büyük kenti olan Musul’un kontrolünü ele geçirdi, güneye açılan ana geçişleri bloke etti, Türk kamyon şoförlerini kaçırdı ve Musul’daki Türkiye Konsolosluğu çalışanları ve aileleri ile güvenlik birliğini esir aldı. İŞID başarı sağlarken, Bağdat’ın aşırılıkçı Sünni İslamcıları durdurmaktan çok siyasi ve mezhepsel çekişme üzerinden yeni hükümette liderliği ele geçirmekle daha çok ilgilendiği gün yüzüne çıktı. Başbakan Maliki’nin gücünün ve Irak’ın tüm güvenlik güçleri üzerindeki kontrolünün pekişmesi mezhep gerginliğinin şiddetlenmesine ve bazılarının söylediğine göre, Maliki’nin otoriter yönetimine karşı Sünni azınlığın IŞİD ile işbirliği yapmasına neden oldu.
IŞİD’in güneye, Bağdat ve Basra’ya giden ana rotalar üzerinde kontrol tesis etmesi, Türkiye’nin Irak’ın merkezine ve güneyine yaptığı ihracatı önemli ölçüde azalttı. Irak üzerinden Körfez’e uzanan Türk ticareti de kara yollarındaki bu güvesizlik nedeniyle olumsuz yönde etkilendi. Suriye’deki nakliye güzergâhlarının kopmasıyla birlikte, İran ya da Süveyş Kanalı üzerinden malların taşınmasına dair alternatif rotalar tartışılmaktadır fakat bu opsiyonlar, maliyeti arttırdığı ve nakliye süresini uzattığı için uygulanabilir görünmemektedir. Kamyon şoförleri artık Musul’un güneyine mal taşımak için çift tarife ödemektedir ve IŞİD’in geçiş ücreti uygulamasına tabi hale geldiler. Mısır üzerinden Dubai’ye malların deniz yolu aracılığıyla taşınmasının maliyeti Irak üzerinden kullanılan eski rotanın maliyetinin üç katıdır. Akdeniz üzerinden Ro-ro feribot taşımacılığıyla Türkiye, İskenderun’dan İsrail, Hayfa’ya ve oradan Ürdün üzerinden karayoluyla malların nakliyesi, Suudi Arabistan’ın ilk İsrail’e giren malları yasaklaması ile birlikte seçenek olmaktan çıkmıştır. Bir diğer seçenek ise nakliyenin İran üzerinden Bağdat’a ve güney Irak’a ulaştırılması için İran’la doğu sınırı üzerinde bulunan ve Ağrı’ya yakın olan Gürbulak’ın alternatif bir hat olarak kullanılmasıdır. Bu hat yolculuk mesafesine 1,000 km daha eklemekte ve kamyon başına 2000 dolar ekstra maliyet oluşturmaktadır. Ayrıca, Türk işadamları siyasi istikrarsızlık ve savaş riski nedeniyle mallara zamanında teslim garantisi vermenin mümkün olmadığından endişe duymaktadır.
2 Temmuz 2014 tarihinde Türk İhracatçılar Meclisi (TİM) Irak’ın, İngiltere gerisine düşerek, Türkiye’nin üçüncü büyük ticaret ortağına gerilediğini bildirmiştir. Kısa bir süre içinde, Irak ile olan ticaret hacmi % 21 oranında azalmıştır. Büyük oranda Irak’ın merkezi ve güneyi ya da Musul üzerinden Körfez ülkelerine ulaşan iki ana hattı kullanan işletmeler büyük bir ekonomik darbe yemiştir. Pek çok işletmenin önceden hazırlamış bulunduğu teslimatlar atıl bir şekilde beklemektedir. Bazı şirketler çoktan Irak’taki faaliyetlerinin sosyo-ekonomik değerini sorgulamaya başlamıştır. Bu nedenle, kısa ve orta vadede, Türkiye ile güney komşuları arasındaki ticaretin geleceği, devam eden şiddet ve artan nakliye maliyetleri nedeniyle umut verici görünmüyor.
Irak’taki artan şiddet ve istikrarsızlıktan kötü yönde etkilenmeyen tek ticari ortaklık Ankara-Erbil arasındadır. Irak’a yapılan ihracatın çoğunluğu, yani yaklaşık %75’i, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından yönetilen kuzey Irak’a gerçekleştirilmektedir. Ankara ve Erbil arasında gelişen işbirliği bir zamanlar iki güç arasında neredeyse var olmayan ikili ilişkileri geliştirmiştir. Derinleşen Ankara ve Erbil ilişkileri, IKBY yönetiminde bulunan topraklardaki petrol kaynaklarının gelirlerinin paylaşılması hususunda Erbil ve Bağdat’ın ihtilafa düşmelerinden ötürü Ankara ve Bağdat’ı da anlaşmazlığa sürüklemiştir. Maliki hükümetine boyun eğmediklerinden ötürü Iraklı Kürtleri cezalandırmak için Bağdat IKBY yönetiminin bütçesini bu yılın başında kesmiştir ve bu karar Bağdat ve Erbil arasındaki gerginliği tırmandırmıştır. Ankara-Bağdat-Erbil’in mevcut gerginliği azaltmaları gerekmektedir ve IŞİD’e karşı sağlam bir cephe oluşturmak için -her ne kadar sağlam temellere dayansalar da – mevcut anlaşmazlıklarını geride bırakmalıdırlar. Aksi takdirde IŞİD Irak’ta daha fazla zemin kazanarak daha fazla iç göçü zorlayabilir ve ekonomik faaliyetleri aksatmaya devam edebilir.
Kendi bölgesinde uzun vadeli istikrar ve kalkınmayı sağlamak amacıyla, IKBY’nin petrol ihraç etmenin ötesinde sağlam bir plan uygulaması gerekmektedir. IKBY’nin güçlü ve kendi ayakları üzerinde duran bir özel sektöre ihtiyacı bulunmaktadır. Şu anda IKBY ihtiyacı olan ürünlerin yaklaşık % 80’ini ithal etmektedir ve bu durum IKBY’nin komşularına çok fazla bağımlı hale gelmesine neden olmaktadır. IKBY gelirlerinin önemli bir kısmını, bazılarına göre yaklaşık %70’ini, kamu çalışanı ve emekli maaşlarına harcamaktadır. Bu durum özel sektörün gelişmesi ve çeşitlenmesi adına gerekli olan eğitim, tarım ve personel yetiştirme çalışmalarına daha az bütçe ayrılmasına neden olmaktadır. IKBY, çeşitlendirilmiş bir portföy üzerine inşa edilmiş dinamik bir ekonomiye gerekli desteği sağlamak için nüfusunu gerekli araçlar ile donatarak özel sektöre ivme kazandırabilir. Eğer mevcut şartlar çerçevesinde kamu bütçesi parçalanmaya devam ederse ve IKBY ekonomik kalkınmayı desteklemeyi başaramaz ise, Erbil çevresinde çoğalmaya başlayan alışveriş merkezleri İstanbul’dakilere benzemeye başlayacak ve asıl amacına hizmet etmek yerine kapalı kamu parklarına dönüşecektir.
Yazıları posta kutunda oku