Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu denli büyük soygun, talan, yolsuzluk yaşanmadı.
Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu denli hukuk, adalet ayaklar altına alınmadı… Paspas gibi çiğnenmedi…
Hiçbir dönemde, hiçbir zaman orduya, yurtseverlere bu denli çok tertip, kumpas düzenlenmedi…
Hem de devlet eliyle… Hem de iktidar eliyle…
Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu kadar çok kişi dinlenmedi. Dinlemeler, tam 32 bin sayfada toplandı… Dile kolay…
Evet, yanlış duymadınız… Tam 32 bin sayfa…
Günün her saatinde, on binlerce kişiyi yatak odalarına varıncaya dek dinlediler…
Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bayrağımız, ulusal günlerimiz, bayramlarımız, ulusal marşımız, Cumhuriyetimiz, Ulusal Kurtuluş Savaşımız bu denli aşağılanmadı… Hor görülmedi…
Ata’nın “Mazlum milletler”i temel alan dış politikası çöpe atıldı. Onun yerini küresel emperyalizmin taşeronluğu aldı… ABD emperyalizminin BOP Eş Başkanlığı görevini üstlendiler…
Çevremizde dost devlet kalmadı. Sınır komşularımız IŞİD, El Nusra, peşmerge aşiretleri oldu…
Hiçbir dönemde, hiçbir zaman, yüce önder Mustafa Kemal Atatürk ve kahraman komutanlarımız bu kadar çok saldırıya uğramadı…
Yedi Düvele karşı verdiğimiz savaşta emperyalistlerle işbirliği yapıp, milli güçleri sırtından bıçaklayan ne kadar hain, vatansız varsa adlarına anma törenleri düzenlendi, el üstünde tutuldular…
Daha da önemlisi şehit kanları ile sulanan topraklarımızı parsel parsel sattılar… Ya da Yunanlılar tarafından sessiz sedasız işgal edildi… Hiçbir dönemde, hiçbir zaman bu kadar çok ada yitirmedik. 2004 yılında Yunan Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti’ne ait toplam 16 ada ve 1 kayalığı teker teker işgal etti.
Üç beş bölücü, terörist it, gönderden bayrağımızı indirdi… Hem de 700 bin kişilik Türk ordusunun gözünün önünde… Hem de koca bir emniyet teşkilatının gözünün içine baka…
Hırsızlık, rüşvet, talan, yalan dolan… Bir veba gibi sardı dört bir yanımızı…
Şimdi tüm suçu “Paralel devlet”in üzerine atıp, işin içinden sıyrılmak, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmak istiyorlar…
Oysa 12 yıl boyunca Cumhuriyet yıkıcılığını birlikte yapmışlar, kumpasları birlikte düzenlemişler, devleti çıkar uğruna, eski deyişle, menfaat uğruna bir avuç Fethullah Gülen taraftarına teslim etmişlerdi…
Bunu biz söylemiyoruz…
Bunu AKP kurucularından Dengir Fırat söylüyor… O aynı zamanda yıllarca “Genel Başkan” yardımcılığı da yapmıştı… Ne diyor?
“Cemaati, Emniyet’e, Asker’e ve MİT’e karşı biz yerleştirdik!”
Bahsedilen Cemaat elemanları, ya Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla ilgili Bakan tarafından atanmıştır, ya da üçlü kararname dediğimiz, Bakan-Başbakan-Cumhurbaşkanı imzalarıyla görevlendirilmişlerdir!
“AKP, YOLSUZLUK VE SUÇ ÜRETEN BİR YAPI HALİNE GELDİ!”
Bu gerçeği, AKP’ye yıllarca hizmet etmiş bir AKP yöneticisi itiraf ediyor…
Ama bizim halkımız anlamıyor, anlamak istemiyor, din sömürüsü ile büyülenmiş, başı dönmüş bir durumda… Nazım’ın deyişi ile “Gocuklu Celepler” sopasını kaldırarak, koyun sürüsü gibi istenilen yöne sürüklüyor onları…
Gözü ne açlığı görüyor, ne soygunu ne ülkenin parçalanmasını… Ne de adaların Yunanlılar tarafından işgal edilmesini…
40 bin şehidin katili APO en muteber kişi olup çıktı günümüzde… Bebek katili APO, el bebek, gül bebek şimdi…
Bütün bu gerçeklere karşın yapılan anketlerde AKP’ye her zaman en az yüzde 42-43 oy çıkıyor…
Zulüm, talan, sömürü, hırsızlık, vatan satıcılığı karşısında halkımız “Kuzu sessizliği”ne bürünmüş bir durumda… Celladını kurtarıcısı olarak görmekte… Kasabın bıçağını yalayan kuzulara dönmüş… Kuzu kuzu gidiyor kanlı bıçaklı kasabının peşinden…
Korkuyor… Hem de çok korkuyor… Yönetenlerden korkuyor… Zulümden, dört duvar arasına atılmaktan korkuyor… Kuzuların kurtlardan korktuğu gibi… Korku imparatorluğunun gönüllü askerleri durumuna gelmişler…
Ne diyor Nazım?
“Akrep gibisin kardeşim, / korkak bir karanlık içindesin akrep gibi…
Koyun gibisin kardeşim, / gocuklu celep kaldırınca sopasını / sürüye katılıverirsin hemen
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye…”
Ama sözün tam burasında sormak gerekiyor? Peki, Türkiye’nin bu hale gelmesinde tek suçlu halk mı?
Haksızlıklara, hukuksuzluklara, şeriatçılığa adam gibi direnmeyen, koltuk değnekliği yapan muhalefetin hiç mi suçu yok? Patron ve iktidar yalakalığı yapan “Sarı sendikaların” hiç mi suçu yok? Hepsinden önemlisi “Mütareke Basını” gibi hem iktidarın hem de emperyalizmin gönüllü temsilciliğine soyunup, ona borazancıbaşı olan gazetelerin, gazetecilerin, televizyonların hiç mi suçu yok?
Tümünün de suçu var…
Bu ülkenin bölünmesinde tümünün de payı var…
1923 Devriminin, Atatürk’ün, laikliğin hedef tahtasına yatırılıp, tam yüreğinden vurulmasında tümünün de emeği var…
Tunceli’nin Dersim olabilmesi için az çalışmadılar…
Okullara ve Meclise türbanın sokulması için az çalışmadılar…
IŞİD’in, ÖSO’nun, El Kaide’nin, El Nusra’nın Barzani’lerin, APO’ların bu ülkede söz sahibi olması için az çalışmadılar…
Hele bir Cumhurbaşkanlığı seçimleri de bitsin… Saçımız ak mı kara mı bi önümüze düşsün…
Ak koyun, kara koyun o zaman belli olacak…
Atatürk Türkiye’sini, Dersim, IŞİD, PKK Türkiye’sine dönüştüren hem iktidardan, hem muhalefetten tek tek hesap sorulacak…
Üzerine oturdukları saltanat koltukları rahat değildir artık… Dikenlidir, iğnelidir… Bundan böyle rahat yüzü göreceklerini sanmasınlar…
(alieralp37@gmail.com)
Bir yanıt yazın