Çöldeki Osmanlı ve AKP'nin Orta Doğu Politikasının İflası

Birinci baskısını 2003 yılında gerçekleştirdiğimiz “Çöldeki Osmanlı” isimli kitabımızın ikinci baskısı inşallah önümüzdeki günlerde okuyucuyla buluşacaktır. Bu sebeple şu anda doğum yapmak üzere olan bir annenin yaşadığı heyecanı yaşıyorum desem yeridir. Zira eserler, müessirin çocukları gibidir, her yeni baskı ise yeni bir doğumdur müessir için.

Birinci baskıdan sonra neden bu kadar beklediğimize gelince; bu tamamen yayıncıların ticari düşünmesi ve bizim gibi yeni yazarlara itibar etmemeleridir. Ancak bu durum, belki de çok daha isabetli olmuştur. Çünkü bu süre boyunca, en azından kitabımızı okuyan dostlarımızın tavsiyelerini alma imkânımız oldu. Öte yandan bu süre boyunca hem yazma kabiliyetimiz arttı, hem de konuya ilişkin ilave bilgi ve kaynaklara ulaşma imkânı yakalamış olduk. Bu yeni bilgilerden hareketle kitabın ilk baskısında yer alan bölümleri genişletmenin yanı sıra hem kitaba başlı başına yeni bölümler ekledik, hem de dipnotlar ve eklerle zenginleştirdik. Dolayısıyla kitabımızın ikinci baskısı, çok daha doyurucu bilgiler ihtiva etmektedir.

Kitabın ilk baskısını okuyan bazı okuyucularımdan, özellikle kullanmış olduğum dil ve üslup konusunda sitayişkârâne (övgü dolu) mesajlar aldım. Bu durum, beni, Türkçeye hâkimiyet konusunda çok daha dikkatli olmaya sevk etti. Umarım bu konuda okuyucularımıza çok daha layık bir dil ve üslup ortaya koyabilmişizdir.

2003 yılının sonunda kitabımızın ilk baskısı piyasaya çıktığında, şu anda yandaş medyanın kalemşörlerinden ve dahi AKP iktidarının akıl hocalarından ve genç yeteneklerinden birisi olan Hakan Albayrak nam delikanlı, kitabımı ve şahsımı yerden yere vurmuş ve beni “Arap Düşmanlığı” yapmakla suçlamıştı. Kitabımızın sayfa adedinden hareketle yazısının başlığını “380 Sayfa Arap Düşmanlığı” şeklinde atan Hakan Albayrak şöyle diyordu kitabımız ve şahsımız hakkında:

“…Evet, Ömer Sağlam masala inanmış. Kim bu Ömer Sağlam? Tanımıyorum. Araplarla derdi neymiş? Derdi çok… Ömer Sağlam’ın kitabı ne zaman çıkmış? Yeni çıkmış. Birkaç ay önce. Allah Allah. Üç yıldır Suriye ile can-ciğer kuzu sarmasıyız. Diğer Arap ülkeleriyle ilişkilerimiz de hep iyiye gidiyor. Arap basınındaki Türkiye imajı da acayip düzeldi… Ömer Sağlam’ın bunlardan haberi yok mu? Yok galiba. Türkiye ile Suriye arasındaki bütün sorunların hal yoluna girdiğini ve iki ülkenin neredeyse stratejik ittifak kuracak kadar yakınlaştığını dünya âlem duydu, fakat Ömer Sağlam bu olağanüstü gelişmeden bile habersiz görünüyor… Ömer Sağlam’ın derdinin ne olduğunu hâlâ anlayabilmiş değilim. Böyle bir kitap -üstelik böyle bir dönemde- niye yazılır, niye yayınlanır? Ömer Sağlam, emperyalizmin büyük bir oyunu olan Türk-Arap düşmanlığı fitnesinden kurtulmamızı istemiyor mu? Bu fitneyi ortadan kaldırmaya çalışanlara yardım edeceği yerde niçin fitneyi besliyor? Araplarla aramızdaki duvar yıkılmasın, ilelebet düşman kalalım, asla barışmayalım, güçlerimizi zinhar birleştirmeyelim, Ümmet-i Muhammed hep öyle paramparça olsun ki emperyalistler, neo-kolonyalistler, siyonistler cümlemizin canına okumaya devam edebilsinler” mi diyor? Vallahi bilmiyorum”(*).

2003 yılında “Türkiye ile Suriye’nin can ciğer kuzu sarması olduğunu ve neredeyse iki ülke arasındaki sınırların kalkma noktasına geldiğini” söyleyen Hakan Albayrak, aynı konuda bu günlerde neler düşünüyor bilmiyorum ama tarih onu değil, ne yazık ki; yine bu fakiri haklı çıkarmıştır. Oysa keşke ben değil, Hakan Albayrak haklı çıksaydı bu konuda. Zira Türkiye’nin komşularıyla iyi ilişkiler içinde olması, herkes gibi beni de sevindirir.

Dolayısıyla; ona ve Araplara dönük politikalarını onun gibi adamların düşüncelerinden hareketle oluşturan AKP iktidarına tafsilatlı bir cevabımız var kitabımızın ikinci baskısında. Çünkü şu anda iktidarın Arap politikası, tamamıyla iflas etmiş ve Türkiye, Suriye, Mısır ve Irak Merkezi Yönetimi ile kanlı bıçaklı hale gelmiş bulunmaktadır. Zira Suriye ve Mısır ile olan ilişkilerimiz sıfır noktasındadır. Her iki ülke ile diplomatik ilişkilerimiz hepten kopmuş bulunuyor.

Bunun yanında Araplara, özellikle de Filistinlilere dönük saldırgan politikaları konusunda etkileme ve az çok dizginleme şansımız bulunan İsrail ile de kopardık bağlarımızı. Telaviw büyükelçiliğimiz de sükut etmiş bulunuyor. Diğer Arap ülkeleri nezdindeki saygınlığımız ve itibarımız da tartışmaya açıktır. Artık Irak Merkezi yönetimi Başbakanı Nuri El-Maliki bile tehdit ediyor Türkiye’yi! Musul Başkonsolosluğumuz işgal edildi ve 40 konsolosluk görevlisi yaklaşık iki aydır, ne idüğü pek de belli olmayan IŞİD isimli insan kasabı terör çetesinin insafına terk edilmiş bulunmaktadır. Mevcut iktidarın en önemli müttefiki olarak gözüken Suudi Arabistan bile Türkiye ile pek çok konuda ayrı düşünmeye başlamıştır. AKP iktidarı Mısır’daki yönetimi ısrarla görmezden gelmeye devam ederken, Suudi Arabistan, Mısır’daki yeni yönetime en büyük desteği veren ülkelerden birisi konumuna gelmiş bulunuyor. Darbeci general Abdülfettah El-Sisi ise Türkiye’nin yarattığı boşluktan istifade ile çoktan İsrail ve Filistin arasında arabuluculuğa soyunmuş bulunuyor. Tabiri caizse şu anda Türkiye’nin yapması gerekenler, yeni Mısır yönetimi yapmaya çalışıyor.

Özetle; Türkiye’nin Arap dünyası ile ilişkileri sadece HAMAS ve PEŞMERGE yönetimleriyle sınırlı hale gelmiş bulunmaktadır. Hükümetin “Komşularla sıfır sorun” diyerek çıktığı yol, hemen hemen bütün komşularla ilişkilerin bozulduğu bataklığa çıkmış bulunmaktadır. Bu sonucu doğuran sebep ise, Araplar konusunda gerçekleri bütün çıplaklığı ile gözler önüne serdiğimiz “ÇÖLDEKİ OSMANLI” isimli kitabımızı yerden yere vurarak, bizi Arap Düşmanı ilan eden aklı bir karış havada gezen şımarık din simsarlarının yönlendirmesiyle oluşturulan yanlış dış politikalardır.

Keşke benim gibileri Arap düşmanlığı yapmakla itham edenler, çoğu Arap aydınına dün ve bugün egemen olan ve Arapların Türkiye’ye karşı izledikleri siyasete de yansıyan Türk, Türkiye, Osmanlı ve Atatürk düşmanlığının boyutlarını anlayabilselerdi. Keşke yakın geçmişte ve bir On Kasım günü Türkiye’yi ziyaret eden ve Devlet Şeref Madalyası’yla taltif edilen Suudi Kralı’nın, Atatürk’ü anma merasimlerine iştirak etmeyerek onun manevi hatırasına hakaret edercesine ülkemizden ayrılmasının ve kendisinin Çankaya köşkü yerine Ankara’da bir otel odasında ağırlanmasının sırrını ah bir anlayabilseydik.

Kitabımızın ikinci baskısı, işte bu adamların aklını başlarına devşirtecek gerçekleri bir kez daha gözlerinin içine sokmak üzere yapılmaktadır. Kitabın yazımına ve ilk baskısına harcanan emekten daha fazla emek harcanarak hazırlanan ikinci baskı, umarım bu alanda ülkemizde yaşanan bilgi boşluğunu yeteri kadar doldurur ve Türk insanının gerçek ve doyurucu bilgi ile donanmasına vesile olur.

Bu vesileyle; kitabımızın ikinci kez basılması konusunda beni yüreklendiren dostlara ve bu işi cesur bir şekilde üstlenen yayınevinin genç ortaklarına teşekkürü bir borç bilirim. Türk Milliyetçileri’ne müjdeler olsun; onlar ta Hz. Peygamber döneminde başlayarak Türk-Arap ilişkilerinin tarihi seyri hakkında gerçek ve doyurucu bilgilerle donanacaklardır. Türk ve Türklük düşmanlarına ve Arabizmin pençesinde kıvrananlara ise kötü haber; onlara tabiri caizse bir Osmanlı Tokadı daha geliyor! Zira kitabımız, onların suratında bir tokat gibi patlayacak ve onları sıtmaya tutulmuş hastalar gibi Ağustos’ta titreme nöbetlerine sokacaktır. Ben, bunu şimdiden görür gibiyim…
______________
(*)Hakan Albayrak, “380 Sayfa Arap Düşmanlığı” başlıklı makalesi, Gerçek Hayat, Sayı: 2004-07(173), s. 10-11, 13 Şubat 2004.

Birinci baskısını 2003 yılında gerçekleştirdiğimiz "Çöldeki Osmanlı" isimli kitabımızın ikinci baskısı inşallah önümüzdeki günlerde okuyucuyla buluşacaktır. Bu sebeple şu anda doğum yapmak üzere olan bir annenin yaşadığı heyecanı yaşıyorum desem yeridir. Zira eserler, müessirin çocukları gibidir, her yeni baskı ise yeni bir doğumdur müessir için. - akp milletvekilleri

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir