MUSTAFA KEMAL ATATURK VE LOZAN BARIS ANTLASMASI: NUTUK’TAN ALINTILAR

9253-1
Doc.Dr.Gul Celkan
Anadolu’yu gözönüne getirmenizi rica ederim. Anadolu; bütün Asya’nın, bütün mazlumlar dünyasının zulüm dünyasına doğru ileri sürdüğü bir vaziyette bulunmaktadır. Anadolu bu vaziyeti ile bütün zulümlere, hücumlara, taarruzlara maruz bulunuyor. Bu hücumların umumi hedefi bütün Şark’tır! Anadolu her türlü tasallutlara, taarruzlara karşı bütün mevcudiyetiyle nefis müdafaası etmektedir. Anadolu bu müdafaası ile yalnız kendi hayatına ait vazifeyi ifa etmiyor. Belki bütün Şark’a müteveccih hücumlara set çekiyor! Bu hücumlar elbette kırılacaktır! Bütün bu tasallutlar mutlaka nihayet bulacaktır. İşte ancak o zaman Garp’te, bütün cihanda hakiki sükun, hakiki refah ve insaniyet hüküm sürecektir! (18.10.1921)
Ben Türk’ün imkansızı imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara’yı istedim. Bir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villalar arasından uzanan yeşil sahalar, asfaltlar ve binalarla bezenecek. Hem bunu hepimiz göreceğiz, yakında olacak…
Ben, yaşayabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli istiklal bence bir hayat meselesidir! (24.01.1921)
Lozan ( Lausanne ) barış konferansı’na davet
Iste ondan sonra idi ki, Ismet Pasa’ya, bir oldu bitti seklinde Dısisleri Bakanı olacağını ve ondan sonra da Barıs Konferansı’na Delegeler Hey’eti Baskanı olarak gideceğini söyledim. Pasa, birdenbire sasırdı. Asker olduğunu söyleyerek özür diledi. En sonunda teklifimi emir sayarak boyun eğdi. Tekrar Ankara’ya döndüm. Bu sırada, Itilaf Devletleri tarafından, 28 Ekim 1922’de Lozan’da toplanacak olan Barıs Konferansı’na davet edildik. Itilaf Devletleri, hala Istanbul’da bir hükümet tanımak istiyor ve onu da bizimle birlikte konferansa davet ediyordu.

Atatürk’ün Lozan’da elde edilen başarıdan dolayı İsmet Paşa’ya gönderdiği telgraf
Lozan’da Delegeler Heyeti Başkanı Dışişleri Bakanı İsmet Paşa Hazretleri’ne
Millet ve hükümetin zatıalilerine vermiş olduğu yeni görevi başarıyla sona erdirdiniz. Memlekete birbiri ardınca yaptığınız yaralı hizmetlerle dolu ömrünüzü bu defa da tarihi bir başarıyla taçlandırdınız. Uzun çarpışmalardan sonra vatanımızın barış ve istiklale kavuştuğu bu günde, parlak hizmetiniz dolayısıyla zatıalinizi, pek sayın arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Beyleri ve çalışmalarınızda size yardım eden bütün Delegeler Heyeti üyelerini şükran duygularımla kutlarım.
Gazi Mustafa Kemal
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Başkomutan

Atatürk Konferans için şunları Nutuk’ta söylemiştir: “Bir müddet, Ankara’da Lozan Konferansı müzakeratını takip ettim. Müzakereler hareketli, münakaşalı cereyan ediyordu. Türk hukukunu tasdik eder müsbet netayiç görülmüyordu. Ben bunu pek tabiî buluyordum. Çünkü Lozan sulh masasında mevzubahis edilen mesail, üç, dört senelik yeni devreye ait ve münhasır kalmıyordu. Asırlık hesaplar rüyet olunuyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık, bu kadar mülevves hesapların içinden çıkmak, elbette o kadar basit ve kolay olmayacaktı.”
Mustafa Kemal haklı olarak bu hesaplardan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumlu olmaması gerektiğini söylüyordu: “Maziye ait müsamahaların, hataların faili biz olmadığımız halde, asırların müterakim hesabatı bizden sorulmamak lâzım gelirken bu hususta da dünya ile karşı karşıya gelmek bize teveccüh etmişti. Millet ve memleketi hakikî istiklâl ve hakimiyetine sahip kılmak için bu müşkülât ve fedakârlığı da iktiham etmek bizim üzerimize tahmil olunmuştu. Ben neticenin behemehal müsbet olacağından emin idim.”
Mustafa Kemal’in “neticenin behemehal müsbet olacağından emin” olması bir hayal, kuvvetli bir arzu ve istek değil fakat bir hesap kitap meselesi, inceden inceye yapılmış ihtimaller hesabının bir sonucu idi. Atatürk Birinci Dünya Savaşı galiplerinin dört yıl aradan sonra muzaffer Türk ordusuna, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yeniden savaşa girişemiyeceklerini çok iyi hesaplamıştı. Atatürk şöyle düşünüyordu:” Türk milletinin mevcudiyeti için, istiklâli için, hâkimiyeti için behemehal istihsal ve temine mecbur olduğu esasların, cihanca tasdik olunacağına asla şüphe etmiyordum. Çünkü hakikatte, bu esaslar, kuvvet ve liyakatle fiilen ve maddeten istihsal edilmiş idi.. Konferans masasında talep ettiğimiz, zaten istihsal edilmiş olan hususatın usulen ifade ve tasdikinden başka bir şey değildi. Mutalebatımız, sarih ve tabiî haklarımızdı. Bundan başka, hukukumuzu muhafaza ve temin için kudretimiz de vardı; kuvvetimiz de kâfi idi.”
Bu kuvvetin ne olduğunu Atatürk şöyle gösteriyor: “En büyük kuvvetimiz, en şayan-ı emniyet mesnedimiz, hâkimiyet-i milliyetimizi idrak etmiş ve onu bilfiil halkın eline vermiş ve halkın elinde tutabileceğimizi fiilen isbat eylemiş olduğumuz idi.” Atatürk bunlara inanmış olarak Konferansı sükûnetle takip ettiğini ve zaman zaman aleyhimize tezahür eden “makûs vaziyetlere lüzumundan fazla ehemmiyet” atfetmediğini söylemiştir.
Atatürk 6 Mart 1923’te üçüncü celsede konuşmuştur. Müzakerelerin uzamasının zararlı olabileceğini belirten Atatürk şöyle demiştir: “Elinizde bulunan tercümesi çok yanlış ve çok natamam olmakla beraber bundan anlaşılan mana ve ruh şudur ki; böyle bir sulh projesini bizim için kabul etmek mümkün değildir. Çünkü doğrudan doğruya istiklâlimizi muhtel şeraiti ihtiva etmektedir. Binaenaleyh müttefikan hepimiz söyleriz ki, bu projeyi biz kabul edemeyiz sureti katiyede reddederiz. Eğer İtilâf Devletleri bize projeyi kabul ettirmekte musir olurlarsa o halde milletimiz için Hükümet ve Meclisimiz için harp şekli zaruretinde tecelli etmiş olur. Yapılacak başka şey yoktur… Devleti müttefikanın malûm olan projesine mukabil Heyet-i Murahhasanız bir mektup göndermiştir ki ağızlarda dolaşan mukabil proje bu olsa gerektir. Bu mektubun muhteviyatı doğrudan doğruya İtilâf Devletleri projesini, muhteviyatını tenkit etmekten tarif etmekten ibarettir.” Mustafa Kemal mektubun muhteviyatında anlaştığımız noktaları imzalayarak sulh yapalım, ikinci, üçüncü derece işleri buradan ayıralım denildiğini ayrıca İtilâf Devletlerinin bu önerilerimizi kabul etmemeleri halinde tekliflerimizin keenlem yekûn olacağının bildirildiğini açıklamıştır. Mustafa Kemal bunun üzerine Lozan Konferansı’nın inkıta şeklinde değil de tatil şeklinde kesildiğini belirtmiştir.
Atatürk gizli zabıtlar yayınlanmadan Nutuk’da Lozan Konferansı ile ilgili bu müzakereleri şöyle anlatmıştır: “Konferans 4 Şubat 1923 tarihinde inkıtaa uğradı. İki aya karip bir müddet devam eden müzakeratın hulâsası olmak üzere İtilâf Devletleri Heyet-i Murahhasaları Heyet-i Murahhasamıza bir sulh projesi verdiler. Bu proje, mana ve ruh itibariyle istiklâlimizi muhil şeraiti ihtiva ediyordu. Bilhassa adlî, malî ve iktisadî mevad gayri-kabili tahammül idi. Binaenaleyh bu projeyi, suret-i katiyede reddetmememiz zarurî idi.”
Atatürk Nutuk’da şöyle devam etmektedir: “Heyet-i Murahhasamız bu projeye mukabil bir mektup verdi. Bu mektubun meali şu idi ‘İttifak ettiğimiz nikati (noktaları) imza ederek sulh yapalım.”
Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barıs Antlasması’ndaki hükümleri öteki barıs teklifleriyle daha fazla karsılastırmanın yersiz olduğu düsüncesindeyim. Bu antlasma, Türk milletine karsı, yıllardan beri hazırlanmıs ve Sévres Antlasması ile tamamlandığı sanılmıs büyük bir suikastin sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemis bir siyasi zafer eseridir!
Lozan’ın baş mimarı şüphesiz başdelegeden itibaren andlaşmanın en ince ayrıntısına kadar düşünen büyük Atatürk’tür.
Lozan barışı Türk tarihinde bir dönüm noktasıdır. Türk milleti için siyasi bir zafer teşkil eden bu antlaşmanın Osmanlı Tarihinde benzeri yoktur. Milletimiz bununla haklı olarak iftihar edebilir ve Türk milletin yüksek bir eseri olan bu antlaşmanın yüksek kıymetini takdir etmesi lâzım gelen gençliğin bunu mazide yapılmış antlaşmalarla kıyaslaması gerekir. (26.07.1927, Dolmabahçe Sarayı, Lozan Barış Antlaşması Hakkında.)
Kaynakca: Ataturk Kultur Merkezi yayinlarindan ve Buyuk Nutuk’tan yararlanilmistir.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir