Doğu Akdeniz Üniversitesi tarihinde ilk kez Türk İnkilap Tarihi dersini yabancı uyruklulara İngilizce olarak vermeye karar verdiği zaman bu görev zaten bu dersleri yıllardır Türk dilinde veren Atatürk Araştırma ve Uygulama Merkezine verildi.. Bu dersi verip veremiyeceğim bana sorulduğunda ise büyük mutluluk ve gurur duydum ve hemen kabul ettim. Elbette ilk soru hangi kitabı kaynak eser olarak kullanacaktım. Sn.Prof.Dr. Afet İnan hocamızın İngilizceye tercüme edilmiş edilmiş olan kitabını kullanmaya karar verdim. Sınıfta yaklaşık 10 ülkeyi temsilen 40 öğrenci vardı.
Dönemin başında derse girmeye başladıkları zaman öğrenciler durumu pek kabul edememiş ve şaşkınlık içindeydiler. :Çünkü daha once bu dersin verilmediğini ne de olsa öğrenmişler ve bir şekilde bir tavır sergilemekteydiler. Geldikleri ülkelerinde Tarih derslerini hiç almamışlar olanlar dahi vardı ve bu yüzden Türk Tarihi hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Açıkca konuşmak gerekirse öğrencilerden gelen tepkilere karşı koydum ve dersi bırakan birkaç kişi de olmadı değil.. Bunun yanında, derse devam etseler de sınıfta asık suratlı görünmeye devam edenler de vardı. Buna rağmen, dönem sonuna gelmeden once dersi seveceklerini onlara inandırmaya çalışacağıma ve bu konuda da kararlı olduğumu onlara söyledim. İtiraf etmeliyim ki ilk ay gerçekten çok zor, uğraştırıcı ve büyük bir sabır gerektiriyordu. Bu öğrencilerin çoğunluğu Mühendislik, Mimarlık, İşletme ve Uluslararası İlişkilerdendi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve büyük Türk Liderini öğrenmek aslında onlar için bir anlam ifade etmiyordu. Fakat günler geçtikçe, kendi ülkelerinin tarihini bilmek önemli gelse de onlara eğitimini aldıkları ülkenin ve tabiki K.K.T.C. tarihini bilmenin ne denli önemli olduğunu onlara anlatmaya çalıştım. Şayet Osmanlı İmparatorluğu ile derse başlasaydım öğrencilerin ilgisini çok çekemiyebilirdim. Yakın tarihimizden başlayıp daha sonra başa dönmeye karar verdim. Bu yüzden, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatıyla başladım, ve Cumhuriyet’in kurucusu ve askeri bir kahraman olarak onun hayatını anlatmak 4 hafta sürdü. 4 haftalık sürenin sonunda, bazı öğrencilerim ellerini kaldırdılar ve bu Büyük Önder hakkındaki görüşlerini belirttiler. Bir öğrenci, “Neden bu kadar genç ölmek zorundaydı?” dedi, ve diğeri “Ülkemiz keşke Atatürk’e sahip olsaydı.” dedi. Bunlar, bu tarih dersini almak zorunda kalıp şüpheye düşen öğrencilerden gelen ifadelerdi ve benim için gerçekten çok önemliydi. Şaşırtıcıdır ki ders ilerledikçe öğrenciler daha çok ilgilendiler, ve onların dikkatini çekmek için kendi geçmişlerini ve ülkelerinin liderleri hakkındaki geçmiş bilgileri bazı karşılaştırmalar yapsınlar diye sınıf ortamında tartışmaya açmaya çalıştım. Kendi ülkeleri hakkında onlara soru sorabileceğiimi ve eksik veya hatalı bilgi vermekten çekindikleri için bilgi dolu derse gelmeye başladılar ve sonuç olarak bu gerçekten iyi bir çalışmaydı, kendi geçmişleri hakkında bilgi sahibi olarak derse katılımları kadar katkıları da çok önem taşımaktaydı.
Mustafa Kemal Atatürk’ü tanıtmak kesinlikle kolay değildi. Öğretimin güvenilirliğini arttırmak amacıyla yabancıların görüşlerinden hareket ederek yabancıların bakış açılarını yansıtan kaynakları kullanarak Kurucumuz hakkında objektif bir bakış açısını sınıf ortamına getirmem gerektiğini fark ettim.
Tüm zamanların en büyük lideri olan Atatürk, ülkesine birçok reform getirdi ki İngilizce’ye William Campbell tarafından çevrilen İspanyol yazar Jorge Blanco’nun Atatürk ile ilgili olan bu kitabının tümünü kullanmak yerine ilk aşamada tek bir yönüyle Atatürk’ün başarısı üzerine yoğunlaşmamın dersi karmaşıklıktan kurtaracğına inandım. Ancak burada sorun büyük devlet adamı ve büyük asker Mustafa Kemal Atatürk’ü hangi yönüyşe ele alacaktım. Yaptığım listede yaptıklarını bazı genel başlıklar altında toplamıştım. Hepsini kendileriyle paylaştım. Bunlar sırasıyla;
Yunanlıları topraklarımızdan atarak Kurtuluş Savaşını büyük zaferle taçlandırması, Topraklarımızı yabancı işgalinden kurtarması,
Cumhuriyeti kurması
Osmanlı hanedanlığına son verilmesi
Halifeliğin kaldırılması
Kapitulasyonlara son verilmesi
Lozan anlaşmasının imzalanması
Kıyafet inkılabı
Şapka inkılabı
Gregoryen takviminin kabulu
Arap harfleri yerine Latin alfabesinin kabulu
Kadınlara haklarının verilmesi
Poligaminin yasaklanması
Medeni kanunun çıkarılması
Ancak bugün sahip olduğum konumumun her bakımdan Mustafa Kemal Atatürk’ün engin öngörüsü ve Türk kadınınına verdiği üstün değer sayesinde olduğu inancım ve o dönem DAÜ-KAEM başkanı olmam nedeniyle Türk Kadınları üzerine yoğunlaşmanın uygun olduğunu düşündüm. Bu yüzden de yukarıda da bahsettiğim gibi yabancı kaynakları kullanma yolunu tercih ettim. Villalta, Türklerin göç ettikleri Orta Asyadaki Türk kadınlarının durumlarından bahsetmiştir.
Türklerin Tarihinin Orta Asya’dan başladığı, ve göç sırasında kadınlar kocalarının yanında her zaman güçlü bir konumda göründükleri Villalta’nın kitabında bahsedilmektedir. Ece/Hatun olarak hükümranlık süren ve ordularına liderlik yapanlar da vardı. Yedinci yüzyıldan kalma Orhon bölgesi Türk kitabelerinde, bunun şu sözcükleri okumak mümkündür:“devletini bilendir, Kraliçe.” Türk kadınları tarafından sahip olunan eşitliğin ve makamın biçok kanıtı mevcuttur; Hakanların veya Kralların eski fermanlarında genellikle “hakan ve onun eşi emreder.” maddesi vardı.
Böylece, Türk kadınlarının bağımsızlığı aslında “ Türk kadınlarına verilen özgürlük ve doğruluk Türk kökenlerinin gerçek kökenine bir geri dönüş anlamına gelmez.” demekti. Yazar “ Kadınların özgürlüğü Mustafa Kemal’in en zeki insancıl zaferlerinden biridir.” dediğinde yazar haklı değil midir?
Atatürk’ün reformlarını sınıfta anlatırken, öğrenciler kendi ülkelerinde kadınların şimdiki Türk kadınlarının konumlarına ulaşamadıklarını esefle belirtmişler ve böylece Atatürk’ün Türk kadınlarına özgürlüklerini sağlaması, onlara dünyadaki pekçok çağdaş dediğimiz ülkeden daha önce hakklar vermesi sınıftaki neredeyse herkes için en önemli konulardan biri olmuştur. İstiklal Savaşı süresince kendi çıkarlarını düşünmeyen kadınlarımızın yaptıkları hakkında görüşümü Villalta’dan bir alıntı ile desteklemek yerinde olacaktır
“Kurtuluş Savaşı boyunca, Anadolu kadınları erkeklerle beraber bir kez daha benzer çalışanlar oldular, eski zamalarda olduğu gibi toprakta çalıştılar, hastanelerde çalıştılar ve cephane taşıdılar. Cepheye giden yollarda kağnının gıcırtısı, özgürlüğün kutsal sesi, küçük çocuklarına da bakmayı ihmal etmeyen korkusuz köy kadınlarının sesiyle karışıyordu.
Mustafa Kemal Türk ulusunu zafere götüren yolda Türk kadınlarının katkılarını unutmadı ve sonuç olarak:
“Ölümünden önce kadınların yurt severliğini ve gücünü kanıtlayan kadınların özgürlüğü reform planlarının arasında özel bir yer almıştı.. Savaş devam ederken böyle bir plan karşıt mücadeleyi destekleyebileceği için meseleyi büyütmedi. Şubat 1923’te, toplumun birbirinden ayrılmaz iki taraftan oluştuğu ve eğer onlardan biri geri kalmış olursa, toplum ve ülke zayıf düşmüş olacağı için, gelişme sürecinde yer almak için iki tarafın gerekliliğinden İzmir’de yaptığı konuşmada bahseder. “Kadınların asıl görevi anneliktir,” der ancak. “Şunu hatırlayalım ki bize ilk eğitimimizi veren ve bunun önemini gerçek değerlerde bize fark ettiren annelerimizdir. Kadınlar bütün bilimleri öğrenmiş olacak ve erkeklerin bilgi düzeyine ulaşmış olacaklar. Kadınlar, erkeklerle beraber ilerleyecekler ve onlarla birlikte çalışacaklar. Cahillik ülkemizde genelde vardır ve sadece kadınları etkilememekte, erkekler de etkilenmektedirler. Sonuç olarak, annelerimize şunu söylemek gerekirse, eğer onların görevi bizi mükemmel varlıklar olarak yetiştirmekse, yapabildikleri kadar görevlerini başardılar, fakat artık farklı bir yolda ve farklı değerlerle yetiştirilen ve zihniyetlerle desteklenen erkeklere ihtiyacımız olacak. Bu zihniyetle donanmış erkeklerimizi yetiştirecekolan da yine annelerimizdir.
Bu konuşma, Gazi’nin kadınları desteklediği mücadelesinin başlangıcını gösterir; şimdi insanların kafasından kadınlar hakkındaki olumsuz fikirleri ortadan kaldırmak için seferber olmuştur.. Ağustos 1924’te, “Uygarlıktan bahsederken şunu söylemeyelim ki aile yaşamı gelişimin temeli ve gücün kaynağıdır.” dee. Bozulmuş bir aile yaşamı sosyal, ekonomik ve politik zayıflığa neden olmaktadır. Kendine has kurallara sahip olan aileyi oluşturan erkek ve kadın öğeleri, ailede görevlerini yerine getirmek için uygun konumdadırlar.
Türk kadınları modern hayatı kabullenmekte erkelerden daha istekli görünüyorlardı; üzerlerindeki boyunduruktan kurtulmak için bunun yasallaşmasını dahi beklemediler. Tüm gücüyle yenilikçi Başkan tarafından desteklenen ve korunacak olan Türk kadınlarının cesaretini engellemeye kimse cesaret edemeyeceği için yaşamın yeni dallarına mutlulukla başladılar; binlerce kadın çeşitli şirketlere ve fabrikalara başvuru yaptılar, okullarda her bölüme girdiler. Medeni Kanun 1926’da kabul edildiğinde, kadınlar evlerinde ve dışarıda yasanın kendilerini koruduğunu hissettiler. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle kadınların toplum hayatında nasıl ulvi bir öneme sahip oldukları bir kez daha perçinlenmiş olur.
5 yıllık gözlem sürecinden sonra, Gazi ve ülke artık kadınların Büyük Millet Meclisine girmelerine imkan yaratılması gerektiği görüşünü paylaşıyordu. Onlara bu yüzden seçme ve seçilme hakkı verildi ve 1936’da 20 bayan üye, kendi seçim bölgelerinin değil tüm kadınların temsilcisi olarak Parlamentoda yerlerini aldılar.
Öğrencilerimden Büyük Önder ve devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde Türk Ulusu tarafından başarılan her şeyi, öğrencilerin gerçekten kavradıklarından emin olduktan sonra, kendi ülkelerinin liderleriyle bazı karşılaştırmalar yapmalarını ve onların görüşlerini düşünüp yazmalarını istedim.
Dönem projesinde ya Atatürk ile kendi liderlerini karşılaştırarak yorumlar yazmalarını ya da dersin önemli bir bölümünü oluşturan ve hayatta kalmak için Kıbrıs Türkleri tarafından verilen mücadele ile ilgili yorumlarını yazmalarını istedim. Bu yazı “yabancıların gözünde Mustafa Kemal Atatürk’ü” içerdiği için, öğrencilerim tarafından sunulan görüşleri sizlerle paylaşacağım. Örneğin Nijerya’dan Abdullahi Ibrahim Abdu şunları yazmıştır.
“Türklerin babası olarak da bilinen Mustafa Kemal Atatürk, büyük bir önder, dahi ve kendini ülkesine adamış bir büyük adamdı. Bir yabancı olarak benim düşüncem, Mustafa Kemal’i akıllı, dürüst ve şanslı bir adam ve ulusu için son nefesini vermeye gönüllü ve ulusunu seven bir adam olarak görüyorum.”
“Mustafa Kemal’i zeka ve dürüstlüğün sembolu bir insan olarak görüyorum. Çünkü 1993-1996’dan beri Ordu’nun lideri olan Nijerya’nın bir önceki lideri General Sadi ile karşılaştırıldığında devletin başkanı olarak zamanında aldığı mantıklı ve cesur kararlardan dolayı dürüst ve akıllı büyük bir adamdı. O da Mustafa Kemal gibi, yabancıların işgallerine karşı nasıl mücadele edeceğini oldukça zor koşullarda toplanan gizli toplnatılarda alınan kararları hayata geçirmiştir.
Ayrıca O’nu şanslı bir adam olarak görüyorum, eğer şanslı bir adam olmasaydı, sivil hayatı olduğu kadar askeri hayatı boyunca savaştığı savaşların ve aldığı kararların ve rütbelerin hepsinde ya da birçoğunda başarılı olamazdi, örneğin, Mustafa Kemal’i güçlendirmeye teşvik eden 1911-1912’de İtalyanlara karşı Libya’da mücadele ettiği savaş. Düşmanları tarafından asla yenilemeyen, birçok yeri ve şehri istila eden ve mücadele eden Dr Shehu Shagari de nasıl Ataturk Türklerin lidersi ies o da Nijerya’nın liderlerinden biri.
Son olarak, Mustafa Kemal’i laikliğe verdiği önem, sosyal hayata ve reformları ve değişikliği seven biri olarak görüyorum. Bunun nedeni de batı medeniyetlerini örnek olarak alıp ulaşılacak hedef göstermesi ve Latin alfabesinin Kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bunlara ek olarak , sultanlığın otoritesini destekleyen Halifeliği kaldırdığı, diğer bütün İslam kuruluşlarını, İslami giyiniş kurallarını, takvim ve bazı İslami kuralları değiştirdiği için. Ancak ülkelerini çok sevmelerine ve İngilizler tarafından sömürülmelerine rağmen Batı kültürünü almaya ve geleneklerini değiştirmeye hiç kalkışmayan Nijerya liderleri olan General İbrahim Babangida, Alhaji Tafabalewa ve diğerleri de Atatürk gibi modern bir ülkeye sahip olmak istiyordu.”
Uluslararası İlişkiler Bölümünden Nijeryalı bir öğrenci olan Ojewuyi Sodienye Rasaq, projesinde şunları yazdı.
Bir yabancı olarak benim gözümde, buraya okumaya gelip ve Türklerle yakın ilişki kuran biri olarak Mustafa Kemal Atatürk’ü sonuna kadar rüyalarının peşinden giden, merhamet, azim ve kararlılık gösteren vasıflara sahip olduğu kadar fedakar, cesur ve ideallerine odaklanmış bir lider olarak görüyorum. Böyle hissetmemin nedeni onun onurlandırılış şeklinin dışında çok büyük ve göze çarpan başarılarını kitaplarda ve derslerde inceledim. Onun önemini tanımlarken aslında kelimeler benim için yetersiz kalıyor ancak tüm dallarda Mustafa Kemal Atatürk’ün bir dahi olduğunu söyleyebilirim. Ülkem Nijerya’da 3 yıl süreyle karşıt bir gruba liderlik etmesine rağmen 10 yıl cezaevinde mahkum edilen 1950’lerin sonlarında İngiltere’ye karşı Nijeryanın bağımsızlığına liderlik eden ve güçlü bir karşı diren,ş sergilediği için ülkem Nijerya’nın ünlü Başkanı olan Obafemi Awolowo ile onu karşılaştırmak isterim. Nijerya’nın bağımsızlığa doğru giden yolu içeren yayımları olan bir yazar da olan Awolowo, 1951-1954 yılları arasında İş Yönetimi ve Yerel Yönetimler Başkanı idi. Nijerya Anayasası üzerine yazdığı düşüncelerini cezaevindeyken yazdığı ve Nijeryadaki çıkmazın tek çözümü olarak Konfederal yasayı savunduğu kitabında dile getirmiştir. . Yukarideki karşılaştırmalarla her iki lider ülkeleri için başarılıydılar, kişisel görüşüm ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik özellikleri ölmüş veya yaşayan liderlerle karşılaştırılamayacak kadar olağanüstü niteliklere sahip bir liderdir.
Mustafa Kemal zeki, mantıklı ve yetenekli bir adamdı, çünkü komutasındaki insanları desteklemiş ve halkını esareten kurtarmış. Topraklarını işgalden, dilini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarırken kadınlara haklarını kazandırmış ve yaptıkları ile hep halkını düşünerek yaşamış Dil, medeniyet gelişimi olarak ilerler, çünkü yeni fikirler, dildeki yeni kelimelerin ve terimlerin başlamasını gerektirmektedir. Benim ülkemin Lideri de, Atatürk’ün kendi dönemindeki gibi kendi yöntemi geliştirmiştir. Çünkü Nijerya bağımsızlığını kazanmadan önce, Atatürk öncesi Türkiye’nin durumundaydık.”.
Son zamanlarda Afrika’nın dehası olarak anılan büyük liderimiz General Abubakar Tafawa Balewa sayesinde bağımsız olduğumuzda, ülkemde beyaz insanların kontrolü altında kölelik vardı, ve diğer büyük olan Sardauna düşmanları durdurmak ve Nijeryalı insanların kendi haklarına sahip olmak için çaba sarf etti. Atatürk diye hitap edilen General Mustafa Kemal, genişlemeye dayalı olmayan ancak milli sınırlara dayalı politikası; ve bir politik sistemin temeline dayanan yurt politikası onu ayakta tuttu. Bizim liderimiz de erkekler gibi kadınlara eşit haklar verilmemesi konusunda konuşurlarken onların geride kalmaması için onları korudu ve onlar için mücadele verdi, General Mustafa Kemal gibi onlara birçok alanda yardım etti.
Atatürk’ün kendisinin de vurguladığı gibi politikası “Yurtta barış, dünyada barış.” ilkesine dayanır. Sözü edilen ilkelerin çerçevesinde Atatürk reformları tanıttı: Ulusal tarihi geçmişin fark edilmesi, ülkeyi ve insanlarını sevme, ulusal dilin kavramı, bağımsızlığın ve özgürlüğünü sevme, hakimiyetin kayıtsız şartsız ulusun olması, çağdaş uygarlık seviyesinin ötesinden ileriye gitme yönündeki isteği, ulusal kültürü geliştirmek için isteği, Türk insanlarındaki güven duygusu, özgürlük ve birliğin birleşimi, ordunun, eğitim kurumlarının ve dinin politikadan ayrılma ilkesi. Kalbimize ülke sevgisini getiren ülkemdeki lider gibi, ulusal dilin kavramı, Nijeryalı insanlardaki güven duygusu, bağımsızlıktaki ve birlikteki güven Nijeryanın liderinin bize kazandırdıkları arasındadır
Arnavutluktan gelen öğrencimiz Evisi Kopliku, bir yabancının gözüyle Atatürk’ün önemini şu sözlerle dile getirmiştir. “Bugün hala Türkiye hakkında konuşurken akla ilk gelen kişi, Atatürk ve onun Türkiye’ye katkılarıdır. Onun bütün kararları, halkı uygarlaştırmak ve eğitmeyi amaçlıyordu. Mustafa Kemal’e göre, medeniyet, özgürlüğü belirtiyor ve özgürlük, mutluluğu getiriyor. Atatürk, politik, sosyal ve dini baskının olmadığı, herkesin istediği dini seçmekte özgür olduğu, ülke için sevginin temel olduğu ve bağnazlığın ortadan kalktığı bir ülke oluşturmaya çalıştı. Anladığım kadarıyla Mustafa Kemal, birkaç yıl içinde yapılması yüzyıllar süren bir yöntemle Türkiye’yi değiştirdi. Onun bağımsızlık ve özgürlük için olan güçlü duygusu, onun bütün amaçlarına ulaşmasına sağladı.
Atatürk’e göre, “ Bağımsız olmayan bir ülke ölmeye ya da yok olmaya mahkumdur.” Bundan başka, O, Türk Ulusunun “İstanbul’un hasta adamı” olduğunu hiç kabul etmedi.
“İstanbulun hasta adamı Türk Ulusu değildir. Bu, ulusun canlılığıdır. Zayıf olan, ulusumuza bağlı ve onu çökertmeye iten Osmanlı İmparatorluğudur.” derdi. Atatürk, dış siyasetin ülkenin iç örgütlenmesiyle yakından ilgili olduğunun farkında idi. Onun dış siyasetle ilgili felsefesi: “Yurtta barış, dünyada barış.” Tan kaynaklanıyordu.
Atatürk’ün Arnavutluk ülkesine büyük bir sevgisi vardı. Sosyal-kültürel liderliği süresince, Mustafa Kemal Arnavutluk’a olan sempatisini birçok olayda ve durumda göstermiştir. Her iki ülke de, Arnavutluk ve Türk milletleri, Osmanlı İmparatorluğunun çökmesinden sonra, Türk Sultanlarının rejiminden çektikleri için, iyi bir ilişki oluşturdular. Ülkemdeki liderlerle Mustafa Kemal’i karşılaştırdığımda aklıma ilk gelenler Enver Hoca ve Sali Berisha’dır.
1908 de doğan Enver Hoca birçok savaşa katılmasına ve düşmana karşı mücadele etmesine, ülkeye olan katkılarına rağmen Arnavutluk’un lideri olduğunda Atatürk’ünkilerden tamamen farklı reformlara girişti. 1944’te Arnavutluk yabancı işgalden kurtulduğunda, Hoxha hükümetin geçici başkanı oldu ve tarımsal ve sosyal reformlar ve sanayileşme progtamı oluşturdu. Komunist bir durum yarattı. Reformların işsizliği azaltması gibi bazı avantajları vardı, çünkü devlet herkese iş buldu ve gelir açısından insanlar arasında eşitlik vardı, çünkü herkes aynı maaşı alırdı. Fakat bu aynı zamanda kötüydü, çünkü bir doktora, bir kasaba aynı maaş ödenmezdi. Bunun dışında, katı ve sert kuralları getiren ve ülkeyi dünyadan ayıran Hoxha’nın rejimi Stalin rejimi gibi izolasyona yöneltti. Bu, uygarlığı yavaşlatıyordu, çünkü insanlar dış dünyada neler olduğu ve teknolojinin nasıl geliştiği konusunda birşey bilmiyordu. Ancak Hoxha 1985 Nisana kadar, ölene kadar, gücünü korudu.
Sali Berisha Mustafa Kemal’den sonra gelir, çünkü o, Arnavutluk’a demokrasiyi getiren ve demokrasinin ilk başkanı olandı. Sali Berisha 1944’te doğdu ve 1992’den 1997’ye kadar Arnavutluk’un başkanıydı. 1990’da Arnavutluk Demokratik Partisi’nin kurucu bir üyesi oldu. 0cak 1991’de partinin başkanı olarak ilan edildi. Mart 1992’de Berisha, 2.Dünya Savaşı’ndan bu yana Arnavutluk’un Komünist olmayan başkanı olarak seçildi. Berisha’nın siyasal politik programı demokratik çoğunluğu ve piyasa ekonomisine doğru değişiklik için bir manda içeriyordu. Avrupa’da fakir ülkelerden birinin başkanı olarak, Berisha yabancı yatırımı çeken bir yasa tanıttı. Birçok ülkeyle beraber bazı yanlış ilişkiler kurmaya çalıştı. Liderliği süresince, Arnavutluk daha çok uygarlaşmaya başladı. Berisha ve ondan sonra gelen diğerleri Batı Uygarlığına ve onların Avrupa modellerine göre bir ülke yaratmaya çalıştılar.”
Nijerya’dan Nuradeen Nuhu Yashe için, “Mustafa Kemal ulusal bağımsızlık için askeri bir mücadeleye rehberlik eden ordu komutanıydı. Zafer, Türkiye’nin egemenliğinin oluşturulmasıyla sonuçlandı, geleneksel politik, ekonomik ve sosyal sistemin olduğu Türkiye’de büyük lider hızlı modernleşmeyi sağladı. Halkın %98’in Müslüman olduğu Türkiye’de Büyük Lider Mustafa Kemal modernleşmenin çözümünün ancak laik bir yapı oluşturulumasıyla mümkün olduğuna karar verdi. Atatürk, demokrasi ve bağımsızlık ilkeleriyle başlayan siyasal gelişmeye odaklandı. Bu, Türkiye’nin oluşumunun onaylanmasına öncülük ediyordu. Büyük Lider Kemal Atatürk siyasal katılımın çağdaş şekliyle politik sistemi de oluşturdu. Bu politik sistem, Atatürk’ün büyük çabalarıyla gelişmiş Türkiye’ye bir araç oldu.”
“Büyük lider, Türkiye’yi modernleştiren ve bunu geleneksel Müslüman dünyasından ayıran ulusal siyasetin üç önemli durumu beraberinde getiren diğer uygulamayı yapmak için mücadelelere de devam etti. Bu olmadan, Türkiye gelişme açısından modern dünyada geri kalmış olacaktı. Büyük lider, günlük hayatta dini kıyafetlerin giyilmesini yasaklayan reformları kabul ettirirken dini okulların kaldırıldığını, ibadet için cami mescit hariç dini yerlerin kapatıldığınıda halka duyurmuştu. Mustafa Kemal’in reformları kadınlara sağlana haklardan harf ve kıyafet inkılaplarına kadar uzanmaktadır. Bunları tek tek sıralamak uzun zayfalar alır. Sadece Türk insanı değil, yabancılar olarak bizler de büyük lideri selamlıyor ve saygı duyuyoruz. Başarılarına göre o, sıradan bir insan değildir. Bugünün politikacıları ise ülkenin başarıları ya da ülkenin insanları için değil, kendileri için kavga ediyorlar.”
Nijerya uyruklu öğrencim Nuradeen Nuhu Yashe, Bir yabancı olarak onu ülkemin liderleriyle bağdaştırmam gerekirse, bu çok zor olurdu, çünkü dürüst olmak gerekirse, bazı liderlerin kişisel ilgileri için yaptıklarından dolayı, onların birçoğu büyük lider Mustafa Kemal’in özelliklerine sahip değildi, yani kişisel olmayan, ulusal görüş için hareket eden büyük liderle karşılaştırılamaz. Fakat ülkemde büyük liderle aynı grupta olabilecek birkaç lider var, aslında ama tam onun gibi değil. Ona Küçük Atatürk olarak hitap edebiliriz. Bu kişi Abubakar Tabawa Balewa yönetimindeki Alhaji Cumhuriyeti’nin Nijeryadaki başbakanıydı.O, Ekim 1960’ta, Nijerya’nın bağımsızlığı için mücadele eden insanlar arasındaydı. Ülkesi için birçok şey yaptı, ona küçük Atatürk adını verdim . Onların hepsi mükemmel bir yerde huzurludurlar. Ve, onları her zaman hatırlamaya devam edeceğiz.”
Öğrencilerin yazdıklarından, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Prof.Hikmet Özdemir’in Atatürk’ün Liderilik Sırları aslı kitabında belirttiği Liderlik vasıflarını taşıdığını gözlemledikleri anlaşılmaktadır. Özdemir kitabında:
“Görkemli benliğe sahip liderler iki genel kategoriye ayrılabilirler. Bunlardan biri, kendi görkemli benliğinin tutarlılığını diğerlerini kendi gözünde değersiz kılmak ve böylece kendini üstün hissetmek suretiyle sağlamaya çalışan yıkıcı liderdir. Yıkıcı görkemli lider dikkate değer düzeyde bir tehlike oluşturur….”
“Diğer görkemli lider tipi onarıcı tipidir ve Atatürk bu kategorinin temsilcisidir. Onarıcı lider, kendi ‘değerli’ taraftarlarının hayranlığını kazanmak ister ve olabildiğince yüksek düzeyde etkileyici bir destek kazanabilmek için onları yüceltmeye girişir. Taraftarlar (örneğin Atatürk için Türkiye) ülküleştirilirler; böylece bunların zihinsel tasarımları (representations) liderin görkemli benliğiyle iç içe geçer ve onun ruhsal dünyasını daha tutarlı kılar.
“… Atatürk, kendisiyle halkı arasındaki büyük ‘uyuşma’ nedeniyle onarıcı lider konumunu devam ettirmiştir. Söz konusu ‘uyuşma’ ona kendi görkemli benliğine sıkı sıkıya sarılma olanağı vermiş, Türk halkının onu olağanüstü bir insan olarak algılamasını sağlamıştır…. onun imgesi hala Türkiye’de ulusal birliği besleyen bir öğe olarak kullanılmaktadır.”
Liderlik özel vasıflar gerektien bir meziyettir. Görülüyorki yabancılar da büyük asker, büyük devlet adamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ü tanıdıktan sonra Türk İnkilap Tarihi dersine karşı sergiledikleri olumsuz tavırlarını olumluya çevirmişler ve katkı koyarak kendi devlet adamları ile karşılaştırma fırsatını belki de ilk defa yakalama fırsatı bulmuşlardı.
REFERANSLAR:
Özdemir, Hikmet, (2006) Atatürk’ün Liderlik Sırları, Remzi Kitabevi, 4. baskı
Villalta, Jorge Blanco (1991) Atatürk, çev. William Campbell, Türk Tarih Kurumu, XVI.cilt, sayfa 367-371, Ankara.
Bir yanıt yazın