CUMHURBAŞKANI ESAD DEDİ Kİ

Bir kaç gün önce, Suriye BM Daimi Temsilcisi Beşşar el Caferii bazı ülkelerin Suriye’de yaşanan durumlarla ilgili tutumlarında geri adım atmaya başladığını, yeni diplomatik görüşme kanalları açmak ve güvenlik alanında işbirliği yapmak istediklerini açıkladı.
“Suriye jeopolitik konumu ve durumu sonucu daima tehditlerle karşı karşıya geliyor,son süreçte yaşanan olayların iç sorunlarla ilgili bir boyutu olsa da,esas neden bazı Arap ve Batılı ülkelerin İsrail’in çıkarlarına hizmet edecek tutum ve politikalarıdır”dedi.
İsrail’e yaranmak için “Suriye Dostları “yalanı ardına gizlenmiş Suriye’ye düşman diplomatik hareketlerin terörü desteklediğine,
Teröristleri gönderen ve finanse eden ülkelerin Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu bir ticarete dönüştürme çabasında olduklarına işaret etti.
 
*
Kötü bir itham!
Suriye’de terör 2014 Haziran sonuna kadar  234 bin can aldı, 1.9 milyon kişi yaralandı, 100 bini aşkın kayıp, 3.6 milyonu aşkın insan mülteci oldu, 7.7 milyon insan göç etti.
Suriye halkının yüzde 60’ı olan 15 milyon insan terörden etkilendi, 147 bin ailenin ya da yaklaşık 1 milyon insanın babası bugün yaşamıyor!
Elbette,bir gün uluslararası hukukun bu dehşet tablo ve ithamlara fatura keseceğine inanılıyor.
 
*
Bu sırada, dünya Suriye ve Irak’ta ABD/İsrail yapımı bir Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar konsorsiyumu olan El Nusra, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terörünü izlemekteydi…

Geride, İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS’ın aralarındaki görüş ayrılığı ve güvensizlikler aşılmış, “Birlik Hükümeti”de kurulmuştu.

İsrail ile barış sürecinin temelini oluşturacak anlaşmalar için İsrail’in hukuken var olma hakkını tanıyacaklarını,1967 sınırlarına dayanan iki devletli çözüm prensibine bağlı kalacaklarını açıkladılar.
BM de iki devletli çözümü temel alan barış prensibine bağlı kalınması koşuluyla Birlik Hükümeti’ni kabul ettiğini bildirmişti ki;
*
İsrail, Filistin Özerk Yönetimi ve HAMAS’ın ya da Birlik Hükümeti’nin tüm güçlerini yok etmeye değil,
Aksine HAMAS’ın radikal terörist saydığı unsurlarını etkisizleştirmek ve koordineli bir şekilde savaşma yeteneğine engel olmak için Gazze’ye saldırı başlatıyordu!
 
*
Çünkü sağır,kör ve dilsiz ABD, İsrail ve Suriye Dostları; Cumhurbaşkanlığı  Seçimi’nden  çıkan sonuçla, herhangi bir rejim değişikliğinin Suriye’de gerçekleşmesinin mümkün olmadığını ve Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu nihayet görmüştü.
Suriye ile ergeç  yapılacak bir barış anlaşmasında, İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak, o coğrafyanın gücü olan Suriye ve Irak BAAS partileriyle yapmak zorunda kalınacağına razı olunmuştu.
Oooo, BAAS; Suriye,Irak,Filistin ve Ürdün’ü birleştirmeyi amaçlayan, İslamiyet’ten ziyade Araplığı temel alan, bağımsızlığı ve sosyalizmi savunan bir ideolojiye dayanıyordu !
*
İsrail-Suriye arasında olası bir barış anlaşmasının şartlarından bir diğeri ise her iki tarafın birbirlerinin iç işlerine karışmaması olmalıydı, değil mi?
Bu yüzden Suriye’nin İsrail’in azınlıkları olan Filistinliler, İsrail’in Suriye azınlıkları Kürtler ile ilgilerini kesmeleri gerekirdi…
Barış anlaşmasının ortak noktası Suriye BAAS’ının Filistinlileri, İsrail’in Suriye Kürtlerini gözden çıkarmalarıydı.
*
Nitekim ABD-İsrail ve Suriye Dostları El Nusra, Irak Şam İslam Devleti(IŞİD) örgütü gibi aşırı dinci kiralık çeteleri,bir yanda hem Rojava’da PKK yanlısı Demokratik Birlik Partisi gibi Kürt terör gruplarının tasfiyesine,hem Suriye kuzeyinde BAAS iktidar partisine ılımlı İslamcı Arap muhalefeti oluşturmaya yöneltildi.
Bir yandan da Katar,Suudi Arabistan ve Türkiye’nin desteğiyle, BAAS geleneğinden gelen Sünnileri, Şii iktidara karşı güçlendirmek üzere Irak’a girildi.
*

Dün, 3 Haziran’daki seçimde yüzde 88.7 oyla yeniden devlet başkanı seçilen Beşşar Esad,Cumhurbaşkanlığındaki 3.dönemine,
Devlet televizyonunda  çok duygusal ve Suriye siyasi realitesini açıklayan bir konuşmayla başlamış bulunuyor.

*
Esad Suriye’deki seçimi, “egemenlik referandumu” olarak nitelendiriyor ve seçimde “ülkelerindeki Suriyelilerin oy kullanmasına izin vermeyen” ülkeleri eleştiriyor.
Haklı değil mi, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nı suçlarken, Arap Baharı’nın sahte olduğunu,”Gerçek olsaydı gerici Arap ülkelerinden başlardı” diyor.

*
Suriye’nin hem iç hem dış politikasının kendisine özgü karakteri nedeniyle karşılaşılan meydan okumalar ve olaylara yönelik devlet aklına işaret ediyor.
Suriye iç politikasının gelişim, açılım ve halkla iletişim esaslarına,
Dış politikasının ise millî haklara bağlılık, bağımsızlık ve işgal durumunda Arap direnişlerini destekleme ilkeleri üzerine dayalı olduğuna, bunlardan herhangi bir sapmaya rıza gösteremeyeceklerini vurguluyor.

 
*
Bu yüzden bazı Arap ve Batı ülkelerinin Suriye’de “düşmanca planlar ve komplolar “düzenlediğini teyid ederken, işte Filistin’in Suriye’nin temel meselesi olarak kalmaya devam edeceğini,

Bu yüzden öldürme, kalp ve karaciğer yeme, başları kesme, göç ettirme, alt yapıları vurma, ekonomik kaynakların yakılıp yıkılması, kışkırtma ve kaçırmaya dayalı kasıtlı uygulamalarla Suriyelilerin acı çekmelerine yol açıldığını söylüyor.
*
Bağımsız bir ülke olarak hükümetinin anayasal,kanuni ve meşru sorumluluğu olarak güvenliğin tesis edilmesinden birinci derecede sorumluluğuna,
Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü için BM garantisinde savaşan silahlı güçlere her türlü silah,finansman,eğitim ve barınma olanakları temin eden devletlerin desteklerini kesmesi, ardından sınırların denetimi için bir mekanizmanın oluşturulması gerektiğine,
Böylece ulusal bir misak çerçevesinde egemenlik, bağımsızlık,toprak bütünlüğüne tutunan Suriye’nin siyasi geleceğine engel olunmamasını istiyor.
*
Cumhurbaşkanı Esad, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “şov yapmak” ve İsrail’in önünde “kuzuya dönmekle” itham ederken,
Suriye’nin her köşesinde güvenliği sağlayana kadar silahlı gruplarla savaşmaya devam edeceğiz, diyor…
 
*
Atatürk Türkiye’sinin içeride gerçekleştirilen kapsamlı reformların ve devrimlerin kök salmasına imkan tanıyacak bir dış ortamı sağlayabilmesi,
Enerjisini ve kaynaklarını bu yönde kullanabilmesi sayesinde geçmişe saplanıp kalmaktan ziyade geleceğine odaklanmış,bağımsızlığın ve refahın temel güvencesini savaşın değil barışın teşkil ettiği başarılı dış politikası yerine konulan,
Başbakan Erdoğan’ın  yeni Osmanlıcı “Osmanlının sınırları içinde yaşayan herkes ırk,din,dil ayrımı olmaksızın eşittir” ve İslamcılığın “toplumu bir arada tutan temel faktör din’dir”senteziyle,
Üstelik ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin çevresinden başlayarak, sözde olabilecek en geniş kapsamda barış, istikrar ve güvenliğin tesisini öngörmek ve tüm ülkelerin karşılıklı çıkarlar ve kazan-kazan anlayışı doğrultusunda ortak bir refah alanının ayrılmaz parçalarını oluşturmayı öngören “komşularla sıfır sorun” dış politikasıyla,
Türkiye’nin önünde sonunda  Uluslararası Hukuk’un müdahalesine uğrayacağına inanmak gerekiyor.
*
Beşar el Esad ve Suriye’deki 234 bin ölü, 1.9 milyon yaralı,100 bin kayıp, 3.6 milyon mülteci, 7.7 milyon göçmen realitesi böyle söylüyor.
18.7.2014

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir