Geçen hafta Üsküp’e uluslararası bir toplantıya katılmak için giderken Selanik’ten geçtim ve de Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evi ziyaret ettim. İlk ziyaretim 1990 yılında idi. 2001 yılında bir defa daha ziyaret etmiştim.
O dönemde Atatürk’ün tüm şahsi eşyaları, yatağı, kitapları, çalışma masası, annesinin yatağı, başucunda da bir “Kuran-i Kerim” vardı.
Bu defaki ziyaretimde evin tamamen boşaltıldığını ve Atatürk’e ait hiçbir eşyanın bulunmadığını ( Atatürk heykeli hariç) görünce çok şaşırdım.
Ev’de bir imza defteri bile yoktu. Oysa geçen yıl Mumbai’de Gandi’nin evini ziyaret ettiğimde, Gandi’nin tüm eşyalarının evinde korunduğunu görmüştüm.
Mohandas (Mahatma) Karamchand Gandhi’nin yaşamının en önemli yıllarını geçirdiği, felsefesini geliştirdiği müze-evde Gandhi 1917-1934 yılları arasında yaşamıştır.
Tıpkı Atatürk’ün Selanik’te doğduğu ev gibi üç katlı olan evde Gandhi 1919 yılında, Satyagraha denen sivil itaatsizlik felsefesini yazmış, 1921’de dört günlük ölüm orucunu bu evde tutmuş, 1932’de sivil itaatsizliği burada ilan etmiş ve bu evde tutuklanmıştır.
Atatürk’e gelince.
Rodoslu Müderris Hacı Mehmet Vakfı’nca 1870’de yaptırılan evi Ali Rıza Efendi, Ata’nın doğumundan birkaç yıl önce kiralamıştır. Atatürk evin ikinci katında doğmuştur. Aile, Ali Rıza Efendi’nin 1888’de vefatına kadar aile bu evde yaşamıştır.
İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Selanik’te görev yapan Atatürk, annesi ve kız kardeşiyle birlikte burada kalmış, 1912 yılında annesi ve kız kardeşi evi terk edip İstanbul’a gelmiştir.
Yunan hükümetine bırakılan ev Atatürk’e hediye edilmek üzere Selanik Belediyesi tarafından satın alınmış ve anahtarları 19 Şubat 1937’de Türkiye’nin Selanik Başkonsolosluğu’na teslim edilmiştir.
Kültürve Turizm Bakanlığı 10 Kasım 1953’te “Atatürk Evi” olarak Selanik’te ziyarete açılan Ev’i, 60 yıl sonra yeniden düzenleyerek ziyarete açmıştır ama Ev’deki Atatürk’e ait tüm eşyalar kaldırılmıştır.
Ev’i gezen yabancı turistler Atatürk’ün çok yoksul olmasından dolayı mı eşyasının bulunmadığını bana sordular. Ben de sebebini ilgililere sorduğum zaman, kimse bana cevap veremedi.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan çok sayıda önemli şahsiyeti yetiştirmiş Manastır Askeri İdadisi, şimdilerde Manastır Kültür Müzesi olarak hizmet vermesine rağmen, burada eğitim gören Atatürk (1896-1898) için binanın ikinci katında ayrılmış bir bölüm bulunmakta ve Atatürk’e ait eşyalar sergilenmektedir. Çıkışta da bir anı defteri vardır.
Makedonya devletine ait olan bir binada Atatürk’ün çok sayıda eşyası sergilenirken, Türkiye Cumhuriyet’inin mülkü olan Ev’de daha önce bulunan Atatürk’e ait eşyaların kaldırılmasına ben bir anlam veremedim ve yeklilerden de tatmin edici cevap alamadım.
Bu konuda bilgisi olan vardır ama ona da ben ulaşamadım.
Şeffaf Cumhurbaşkanı Kampanyası
Sayın İbrahim Betil başlattığı kampanya ile adaylara seslenerek, en az iki kez bir TV programında bir araya gelmelerini ve beraber rarklı konularda tartışmalarını talep etmektedir.
Şeffaflık Derneği tarafından yürütülen imza kampanyası yolsuzlukla mücadeleyi amaçlıyor ve Cumhurbaşkanı adaylarının seçim çalışmaları sırasında kullanacakları bütçenin kaynağını ve kullanım şeklini şeffaf bir biçimde paylaşmalarını talep ediyor.
Uluslararası Şeffaflık Derneği′nden Cumhurbaşkanlığı adaylarına şu çağrı yapılmıştır: “Uluslararası Şeffaflık Derneği olarak, Cumhurbaşkanı adayları Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Selahattin Demirtaş′a birer mektup göndererek, dürüstlük, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini güçlendirmek adına mal varlıkları, seçim kampanya bütçesi ve seçim harcamalarını kamuoyuyla paylaşmaları çağrısında bulunduk. Tüm siyasilerin ve üst düzey kamu görevlilerinin mal varlıklarının açıklanmasına ilişkin yasal değişikliğin yapılabilmesi için imza kampanyamız devam etmektedir. (change.org/temizsiyaset)”
Cumhurbaşkanlığı adaylarının mal varlıkları yanında seçim harcamaları ve kampanya bütçelerinin detaylarının açıklanması da adil ve şeffaf bir seçim süreci açısından önem taşımaktadır.
Bu kampanyaya imza ile katılmanız durumunda, şeffaf bir seçim sürecine katkıda bulunmuş olursunuz.
Mon Cher Ami Ekmeleddin!
AK Parti Cumhurbaşkanı adayı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Çatı Cumhurbaşkanı adayı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu için “monşer” diyerek bir tartışma başlatmıştır. Başbakan’ın kendisine yönelik ” Monşer ” eleştirisine cevap veren İhsanoğlu, “Monşer kelimesini bilmeyenlere bir ufak dipnot vereyim. Monşer demek ‘Azizim’ demek. Bana ‘Azizim’ dedilerse çok teşekkür ederim” demiştir.
TDK sözlüğüne göre monşer, davranışlarında “batı özentisi” içinde bulunan kişi demektir.
Bizler Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken Dışişleri Bakanlığına girmek için “hariciye” bölümünü tercih eden arkadaşlarımıza takılmak, birazda kızdırmak için onlara “monşer” derdik.
Monşer, Fransızcada “azizim, dostum” anlamında kullanılan bir seslenme sözüdür. Fransızcada “Mon: ben”, “cher: sayın, aziz, sevgili” demektir.
Mon cher, azizim, değerli dostum anlamındadır. Çoğulu “Mes chers,” “Değerli dostlarım” anlamına gelir. İngilizcesi ise “My dear friend” dir.
Paris’te OECD’de görev yaparken Fransız arkadaşlarım bana monşer diye hitap ettiklerinde ben memnun olurdum. Bu hitap tarzını samimi arkadaşlar birbirleri için kullanırlardı.
Başbakan “monşer” sözcüğünü bana kalırsa büyük ihtimalle TDK sözlüğündeki anlamında kullanmıştır. Keşke ikinci anlamda kullansaydı da gergin ortam biraz yumuşasaydı.
Sayın Başbakan’ın monşer dediği insanların 35’i Ermeni teröristler tarafından bu memlekete hizmet ederken, bu memleketin onurunu korurken şehit edilmişlerdir. Bu şehitlerin aileleri mutlaka bu benzetmeye üzülmüşlerdir.
Muhtemelen birlikte çalıştığı Dışişleri Bakanlığı görevlileri de.
Şehitlerden biri, Eskişehir İTİA’nin kıdemli hocalarından Prof. Yusuf Binatlı’nın eşinin kuzeni,4 Temmuz 1994 tarihinde Atina’da şehit edilen Haluk Sipahioğlu’dur.
Sipahioğlu, Paris’te OECD Büyükelçiliğimizde görev yaparken benim oda arkadaşımdı.
IŞİD’in elinde rehin tutulan diplomatlarımız acaba monşer midir?
Zarafet ve kültürün popüler olmadığı ülkemizde “Monşer” yakıştırması biraz “alaycı” bir usluptur ama bu kelimeyi toplulumuzda doğru kullananlar da vardır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Gül’ün de geçen hafta değindiği gibi Musul’da rehin alınan Türk vatandaşı Konsolosluk mensupları (benim için hepsi monşer) ne zaman ailelerine kavuşacaklar acaba?