KKTC müzakerelerin yıl sonuna kadar halk oylaması ile sonuçlanması için Rum kesimine 5 aşamalı bir paket önerdi.
Türk tarafının önerilerine Rumların gelecek hafta yanıt vermesi bekleniyor.
Beş aşamalı önerilere bakmadan önce bölgesiyle birlikte Kıbrıs Sorununu şöyle bir hatırlamak gerekiyor…*
Kıbrıs’ta taraflar arasında sorun, “Kıbrıs Halkı” anlayışından ya da 1960 Ankara Anlaşmasına rağmen 1963 Akritas Planının uygulanması ısrarından doğuyor.
Ankara Anlaşması Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliğini, idareye etkin katılımını, aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlükleri, Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini, Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık Devletini garantiliyor.
Akritas Planı ise Rumların Türkleri zayıflatarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a birleştirilmesini amaçlıyor.
*
1968’den berisüren iki kesimin müzakerelerinde ortak devlet, toprak, mülkiyet hakları ve askeri düzenlemelerle ilgili hiç bir uzlaşma sağlanamıyor.
Rumlar, BM ve AB’de Kıbrıs’ın yasal hükümeti ve temsilcisi olduklarını kabul ettirirken, Türkler azınlık konumuna itilmiştir.
Üstelik, 2004′ te Kıbrıs adına Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa Birliğine katılmış bulunuyor.
Bu sırada BM örgütü de müzakerelerden sonuç alınmamasından sürekli rahatsızlık bildirmekte, şimdi sürdürülmekte olan müzakerelerde yıl sonuna kadar çözüme ulaşılma ve ardından referanduma gidilmesini öngörmektedir.
*
Çünkü;
Birincisi: Kıbrıs, NATO’nun geleceğini belirleyen Stratejik Konsept Belgesinde önemli bir stratejik merkezdir.
Hem Türkiye, hem mevcut iki devletli haliyle Kıbrıs; Stratejik Konsept Belgesinde “AB üyesi olmayan NATO ülkesi” olarak anılıyor, bu durum NATO için sorun teşkil ediyor.
O yüzden Türkiye, NATO’nun AB üyesi olmayan bir müttefiki olarak Avrupa güvenliğine katkısı için öncelikle Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Fakat AB üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girmesini,Türkiye de Kıbrıs’ın NATO’ya girmesini engelliyor…
Bu karmaşa, ancak Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinin birleşme şartlarında anlaşmaları halinde, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin NATO’ya ,Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına üye olmasıyla çözümlenebilecektir!
*
İkincisi: Türkiye adanın birleşmemesi halinde bir kesimin adanın tümünü temsil ediyormuş gibi görülmesinin Avrupa değerlerine aykırı olduğunu savunuyor.
Nitekim, Kıbrıs Rum yönetiminin İsrail’in teşvikiyle Doğu Akdeniz’de doğalgaz sondajına başlaması ardından Türkiye ve KKTC “Kıta Sahanlığını Sınırlandırma Anlaşması”nı imzalamış, bu suretle;
Türkiye, Rumların Ada’nın güneyinde başlattığı çalışmaları fırkateynler ve savaş uçaklarıyla uzaktan izlerken, benzer arama çalışmaları yapması önündeki engeli de ortadan kaldırmış sayılıyor…
*
O nedenle,Rum Yönetimi Kıbrıs Cumhuriyetini kendilerinin temsil ettiği iddiasında, “Akdeniz’de bulunan doğal gazı Kıbrıslı Türklerle paylaşmaya hazır olduğunu” belirtiyor.
Türkiye ve Kıbrıs Türk Yönetimine “Bir an önce çözüm bulun,ancak çözüme ulaşılmadan önce bile, eğer bir rezerv bulursak, bunu iki toplumun da kazanç sağlayabileceği şekilde göreceğiz” garantisini verirken egemenlik taslaması; KKTC ve Türkiye’yi rahatsız ediyor.
KKTC “Rum tarafı tek yanlı olarak antlaşmalar yaptı ve ruhsatlar verdi. Rum tarafını ikaz ettik. Rum tarafı müzakerelere yoğunlaşmak yerine bu gibi hususlarla ortamı germeyi tercih ediyor.Türkiye Cumhuriyeti ile imzaladığımız bu antlaşma Rum muhataplarımızı bu davranışlarından vazgeçirmeye yönelik önleyici bir tedbir niteliğindedir” diyor.
*
Ayrı bir sorun da Türkiye’nin, NATO füze kalkanı projesine katılarak Füze Savunma sisteminin topraklarına yerleştirilmesini kabul etmesi halinden doğuyor.
NATO Türkiye’de füze radar sistemini oluşturmak kararında Rusya ve Avrupa çıkarlarının hesaba alındığı teminatını verince,
Rusya, NATO’nun füze radar sistemi oluşturmasında hak eşitliği teminatını kabul etmiş ve Türkiye’ye yerleştirilecek sistemin yalnızca bölgeyle ilgili olduğuna ikna olmuştu.
Fakat bugün, dünyanın en büyük nükleer silah stokuna sahip ABD ve Rusya’nın Ukrayna sorunuyla gelişen karşı-karşıya gelişleri, Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşmalarında da iki ülkeyi karşı-karşıya getiriyor.
Askeri güç dengeleri sarsılırken, denge Kıbrıs’ı da kapsıyor ve bütünü küresel ortaklaşmanın eşiğini oluşturuyor:eşiğin üstünde nimetin ortakları, altında külfetin ortakları yer alıyor…
*
Külfet, Ankara Anlaşmasıyla Kıbrıs’ta Türklerin siyasi eşitliğini,idareye etkin katılımını,aynı toplumsal statülerle hak ve özgürlükleri, Lozan Anlaşması çerçevesinde Türk-Yunan dengesini, Yunanlı olduğunu iddia eden Rumlarla Türkler arasında 1960 Kıbrıs Ortaklık Devletinin garantilenmesinde, mülkiyet,toprak gibi konularda sakata düşmek halinde başlıyor.
Üstelik petrolün,doğal gazın olduğu yerde güvenlik en önemli unsur olarak öne çıkıyor.
Rusya’nın NATO’nun Stratejik Konsept Belgesinin omurgasını oluşturan füze savunma araçlarının konuşlandırma yerleri, imha araçlarının hızı ve sayısı, konum algılama sistemleri gibi konularda hâlâ, ABD ve NATO’nun Rusya’nın nükleer caydırma kuvvetlerini hedef almadığına ilişkin güvenilir hukuki garantileri vermeyişi,
Bu nedenlerle Doğu Akdeniz’de önemli stratejik konumuyla Kıbrıs Sorununun bu yıl sonuna kadar çözülmesi isteniyor.
İşte, müzakereler bu çerçevede iki toplumun farklı kimlikleri ve bütünlüğünün AB içinde birleşik bir Kıbrıs’ın ortak geleceğini sağlayan bir anlaşmanın Kıbrıslı Türklere ve Rumlara ve tüm bölgeye olumlu etkisi olacağı düşüncesiyle başlamıştı…
Müzakerelerin;
En kısa sürede anlaşmaya vararak, bu anlaşmanın ayrı ayrı ve eşzamanlı referanduma götürülmesi,
İki: Anlaşma’nın siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı olması, Birleşik Kıbrıs’ın BM ve AB üyesi olarak tek uluslararası hukuki kimliğe ve Kıbrıslı Türkler ve Rumların eşit ve tek egemenliğe sahip olması,
Üç:Federal hükümetin yetkileriyle ilgili olan konuların anayasa tarafından belirlenmesi,
Kurucu devletlerin tüm yetkilerini bütünüyle ve geri döndürülemez şekilde federal hükümetin müdahalesinden özgür olarak kullanabilmeleri,
Bundan dolayı ortaya çıkacak herhangi bir ihtilafta son kararın Federal Yüksek Mahkemenin karara bağlayacağına,
Dört: Birleşik Kıbrıs Federasyonunun, iki tarafta eşzamanlı yer alacak referandumda anlaşmanın onaylanması sonucu ortaya çıkacağı,
Federal anayasanın Birleşik Kıbrıs’ın iki eşit statüye sahip, iki kurucu devletten oluşacağını belirtmesine,
Federasyonun iki bölgeli, iki toplumlu yapısı ve AB’nin üzerinde kurulu olduğu ilkelerinin güvence altına alınacağına,
Beş:Müzakerelerin, ‘her konuda uzlaşı sağlanmadan, hiçbir konuda uzlaşı yoktur’ prensibine dayalı olacağı esaslarına dayandırıldı.*
Olmadı! Şimdi,Türk tarafı 6 aydan beri verimsiz ve ucu açık devam eden müzakerelerin sonuç alıcı bir takvime bağlanmasını öngören bir pakette,
Bir: Yaz tatiline girmeden önce karşılıklı olarak pozisyonların belirlenmesi ardından ikinci safhada özlü müzakerelerle sonuç alınması,
İki: Ağustos sonunda “al-ver” sürecinin başlaması, fakat harita, güvenlik ve garantilerin sonraya bırakılması,
Üç: Eylül’de son adımların planlanabilmesi için liderlerin BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’u ziyaret etmesi,
Dört: Kıbrıs’taki tarafların yanı sıra garantör ülkeler Türkiye ve Yunanistan’ın da yer alacağı dörtlü bir konferans düzenlenmesi,
Beş:Kıbrıs’ta referandum yapılması, “Evet” çıkması halinde yeni ortaklık devletinin ilan edilmesi, “Hayır “çıkması halinde Kıbrıs’ta çözüm bulunamadığının dünyaya ilan edilmesini öngörüyor.*
KKTC lideri D.Eroğlu’nun toprak,harita,güvenlik ve garantilerin bağlanmasında benden bu kadar dediği anlaşılıyor.
Madem, “10 Ağustos’ta bir Başkan, bir başka rejim ve bir başka Türkiye geliyor” diye düşünüyor…
Bir yanıt yazın