EZBER BOZMAK (6)-BEŞ TARZ-I MİLLİYETÇİLİK
Hüseyin MÜMTAZ
Akçura yapıştı yakamıza bırakmıyor..
Tam 110 yıl olduğuna ve hâlâ da ihtiyaç duyulduğuna göre, iyi ki de bırakmıyor..
Anadolu Ajansı’nın 7 Temmuz tarihli bir haberinin başlığı aynen şu idi;
“İslam coğrafyasında kan ve gözyaşı”..
Haber devam ediyor;
“Şiddet olaylarının devam ettiği Müslüman coğrafyasında acı ve gözyaşı, Ramazan ayında da dinmedi.
Irak, Libya, Suriye, Yemen ve Mısır’da yaşanan şiddet olaylarında, Ramazan başladığından bugüne 350’den fazla sivil hayatını kaybetti, en az 230 kişi de yaralandı.
Suriye İnsan Hakları Örgütünün (SNHR) raporuna göre, şiddetin en yoğun yaşandığı ülkelerin başında yer alan Suriye’de ramazanın ilk haftasında 51’i çocuk, 29’u kadın 494 kişi hayatını kaybetti.
Yemen’in kuzeyindeki Amran vilayetinde Husi militanlarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan ve üç gündür devam eden çatışmalarda da 290 kişi hayatını kaybetti.
Irak’ın Diyala iline bağlı Celavle kasabasında peşmerge güçleriyle Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) öncülüğündeki silahlı gruplar arasında devam eden çatışmalar nedeniyle halkın yüzde 70’i evlerini terk etmek zorunda kaldı.
Musul’a bağlı Telafer’de de silahlı kişilerin bulunduğu konvoya düzenlenen hava saldırısında 10 kişi hayatını kaybederken, 13 kişi de yaralandı. Enbar vilayetine bağlı Felluce ilçesinde hükümete karşı savaşan Ceyşu’l Mücahidin (Mücahitler Ordusu) örgütü komutanlarından Muhammed Said el-Cumeyli, yola döşenen mayının patlaması sonucu hayatını kaybetti.
Geçen hafta 3 Yahudi yerleşimcinin ölümünün ardından Gazze’ye düzenlenen hava saldırılarında çok sayıda sivil hayatını kaybetti, gözaltına alınanların sayısı da 450’yi geçti.
Mısır’da, seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin askeri darbeyle görevden alınmasının birinci yıl dönümüne denk gelen ramazan ayının ilk haftasında düzenlenen gösterilerde ve meydana gelen çatışmalarda, resmi rakamlara göre 10, darbe karşıtlarına göre 14 kişi hayatını kaybederken, 34 kişi de yaralandı.
Libya’nın Bingazi kentinde dün silahlı kişilerce düzenlenen saldırılar ve emekli Tümgeneral Halife Hafter ile orduya bağlı devrimci güçler arasındaki çatışmalarda da 8 kişi öldü, 3 kişi de yaralandı.
Lübnan’ın 100 binden fazla Suriyeli sığınmacının bulunduğu Arsal kasabasına Suriye’nin rejim ordusu tarafından 6 hava saldırısı düzenlendi.
Afganistan’ın Kunduz ve Herat vilayetleri de Taliban militanlarınca düzenlenen saldırılara sahne oldu. Saldırılarda 20 kişi hayatını kaybetti.
Afrika’da da Ramazana rağmen saldırılar ve çatışmalar devam ediyor.
Somali’nin farklı bölgelerinde dün düzenlenen saldırılarda 5 kişi ölürken, 5 kişi de yaralandı.
Nijerya’da dün Boko Haram militanı olduğundan şüphelenilen kişilerce Damboa’daki askeri garnizona düzenlenen saldırıda ise 56 kişi öldü. Borno eyaletine bağlı Konduga kasabasında düzenlenen intihar saldırısında da 3 sivil hayatını kaybetti.
Kenya’nın sahil bölgesinde meydana gelen şiddet olaylarında en az 22 kişi yaşamını yitirdi”.
Demek ki içinde bulunduğumuz zaman aralığında, hem de Ramazan Ayı’nda, özellikle Müslüman coğrafyasında kan gövdeyi götürdüğüne göre..
Hani Müslüman, Müslümanı öldürmezdi!
Demek ki öldürüyormuş be arkadaşlar..
Farkındaysanız yukarıdaki listede sadece Filistin/Gazze’de “başka din”le çatışma vardır, diğer hepsinde Müslüman-Müslüman’la…
“Başka” Müslüman, “diğer” Müslüman’ı öldürüyor..
Hangisi “daha” Müslüman?
Demek ki 110 yıl sonra bile Akçura’nın “üç tarzı”ndan bir tanesi, kendi içinde dahi karar verememiş durumdadır..
Dün Fransız Televizyonu’nda “Bastil Günü”nün (14 Temmuz) kutlama provalarına rastladım.
9 Mayıs’ta; II. Dünya Savaşı’nın sonunda Nazi Almanya’sının kayıtsız şartsız teslimiyetini imzaladığı ve Sovyetler tarafından ilan edilen ve kutlanan “Büyük Vatanseverlik Savaşı” gününde Putin “nezaretinde” Rus Ordusu’nun “görkemli” ve “ahkâmlı” geçit törenini….
6 Haziran’da da Amerikan askerlerinin Normandiya sahillerindeki Ohama Beach’e çıkarma yaptığı ve D-Day olarak bilinen 6 Haziran 1944’ün 70’inci yıldönümü kutlamalarının tam 20 dünya liderinin ev sahipliğinde yapılan geçit resmini seyretmiştim.
Normandiya çıkarmasını yaşayan İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth, Başkan Barack Obama, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve çıkarmaya katılan diğer ülkelerin devlet başkanlarıyla kraliyet mensuplarının katıldığı törenleri bütün dünya da benimle beraber “ilgiyle” takip etti..
Kıskandım..
Bizim hiç mi geçit töreni düzenleyecek özel günümüz yok; yoksa tören üniformamız mı?
Onlar olmadığı için mi Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar günü üçgenine karanfiller-güller yağdırıyoruz?
Geçenlerde sorup cevap alamamıştım, tekrar edeyim.. “Milattan Önce”ki yıllarda hafta sonu mesai bitim saatinde şehir meydanında bulun Atatürk Heykeli’nin önündeki bayrak direğine bando eşliğinde bayrak çekilirdi..
N’oldu?
Van, Diyarbakır, Hakkâri’deki Kışla olaylarından sonra dün de Batman’da ilkokul bahçesinden bayrak indirildi. Atatürk’ün büstüne araba lastiği geçirildi.
Danimarka bütün Türklere üste para verip geri gönderiyor, Yunanistan sınıra hendek kazıyor, Bulgaristan tel örgü çekiyor.
(Yazıya eklediğimiz fotoğraf, şimdi AB üyesi olup sınırımıza tel örgü çeken Bulgarların Balkan Savaşı’nda 26 Mart 1913 günü işgal ettikleri Edirne’de postallarıyla “gezdikleri” Selimiye’yi göstermektedir. Aklınızda bulunsun..)
Kosova’da Murad Hüdâvendigâr’ın katiline anıt yapılıyor.
Musul’da Türkler kaçırılıyor, Somali’de elçiliğe ve Türklere saldırılıyor, Libya Türkleri sınır dışı ediyor.
Kerkük’te, Kırım’da, Doğu Türkistan’da Türkler; eziliyor, kesiliyor, öldürülüyor.
Sincan’da oruç tutanlar yemeye zorlanıyor, biz füze pazarlığı yapıyoruz.
Dönüyoruz Akçura’nın “son siyaset”ine.
Yaşayıp da bu günleri görseydi başlıktaki “beş” sayısını az bulup “mebzul” yahut “külliyetli miktarda” kavramını tercih edeceğine eminim.
Zamanımızda çeşit çeşit milliyetçilik ortaya çıktığı gibi, milliyetçiliğe bakış açıları da bir o kadar farklı.
Devletin adı “Türkiye” ama Mardin-Kızıltepe Türkmen Dağı’nda taşlara başka bayraklar boyanıyor..
Devletin adı “Türkiye” ama Diyarbakır’da bir parti tarafından düzenlenen “Gençlik Meclisi Kongresi”nde Türk bayrağı indirilip, ancak polis müdahalesiyle tekrar asılabiliyor.
Adı Türkiye olan devlette sarfedilen “Türk diye bir ırk yoktur” ve “Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı yerin adı Kürdistan’dır” mavralarını bir kenara koyuyorum.
Ama bakın, “milliyetçilik” algılaması “bazı amaçlara uygun biçimde” giderek farklı bir boyut/anlam kazanıyor; AB Konseyi Başkanı Herman van Rompuy, Berlin Duvarı’nın 9 Kasım 1989’da yıkılışının yıldönümü vesilesiyle Berlin’de yaptığı ‘Avrupa Konuşması’nda, Avrupa Birliği ülkelerinde popülizm ve milliyetçiliğin artış gösterdiğine dikkat çekerek “Popülizm ve milliyetçilik, günümüzün zorluklarına yanıt olarak verilemez” diyor.
Öyleyse AB ülkelerinde “popülizm ve milliyetçilik” neden artıyor?
Cevabı yine Rompuy veriyor, diyor ki; “Avrupa Birliği içindeki dolaşım az olup bir başka AB ülkesinde yaşayan AB vatandaşlarının oranı yüzde 3’ün altındadır. Ancak AB’nin yeni üyeleri Romanya ve Bulgaristan’dan gelen aşırı göçe karşı eski üyelerde tepki artmaktadır” diyor ve bunu da milliyetçiliğin körüklenmesinin nedeni olarak gösteriyor.
Demek ki “vatandaşlar” başka kimlikli göçmen istemiyorlar, tepki gösteriyorlar, milliyetçilik duyguları kabarıyor.
Hal böyle iken başka başka yerlerde bambaşka “tepkiler” oluşuyor..
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, parlamentoya gençlerin vatansever duygularının daha çok güçlenmesi için ulusal marş ve bayrağın kullanımını artıracak bir yasanın çıkarılmasını talep ettiğini açıklıyor. Putin, okullarda devlet sembollerinin daha sık kullanılmasını öngören yasa tasarısının geçmesi halinde “vatandaşların eski vatansever duygularına geri döneceğini” söylüyor.
Rusya’dan, Güney Yarımküre’ye geçiyoruz.
Çanakkale Savaşları’nın yüzüncü yıldönümünde Gelibolu’da yapılacak anma törenlerine katılmasına izin verilen kişi sayısının Türk hükümeti tarafından 8 bin kişiyle sınırlandırılmasının ardından katılımcı sayısını çoğaltmak isteyen Avustralya’dan “Anzak filosu” çözümü geliyor.
“Gazi İşleri Bakanı” Michael Ronaldson, (Bakanlığın adına dikkat) Türk hükümetinin 2015’te yapılacak törenler için Anzak Koyu açıklarına demirleyecek bir filo fikrine sıcak baktığını belirtiyor.
Dünyanın öbür ucuna, Amerika’ya gidiyoruz.
Türkiye’nin, yıllık 16 trilyon dolar gayrisafi milli hâsıla ile dünyanın en zengin ülkesi ABD’ye TİKA aracılığı ile 200 bin dolar “yardım” göndereceğini öğreniyoruz.
TİKA’nın ABD topraklarında yapacağı ilk yardım, Amerika’daki koşulları nispeten zor olan Kızılderililerin kalkınmasını hedefliyormuş. Yardım, Amerikan federal hükümetinin Kızılderililere ayırdığı imtiyazlı bölgelerden biri olan, ülkenin en batısındaki Oregon eyaletinde yer alan Warm Springs Rezervasyonu’nda yaşayan kabileler için kullanılacakmış. Yardımla birlikte 5 bin Kızılderilinin 10 yıllık su ihtiyacının karşılanması için depo yapılması ve bölgedeki eğitimin iyileştirilmesi hedefleniyormuş. Proje kapsamında 850 kişilik bir okul inşa edilecek ve bunların dışında dağınık halde bulunan Kızılderilileri bir araya toplayacak olan 700 hane projesine de destek verilecekmiş..
Güzel ve “insanî” bir yardım..
Ama Amerika’daki yankısı da ilginç..
Washington Post gazetesinin ödüllü köşe yazarı Al Kamen konuyla ilgili makalesinde şöyle diyor;
“Mali uçurumdan önce, kemer sıkmadan önce, borç tavanından önce, Kongre’deki çılgınlıklardan önce, ABD gelişmekte olan ülkelere gururla milyarlarca dolar yardım gönderirdi. Ve halen de göndermeye devam ediyoruz. Ama öyle görünüyor ki, şimdi o paranın bir kısmı geri geliyor. Galiba Kürtlerin acil kalkınma ihtiyaçlarına vurgu yapacak bir program geliştirmenin zamanı geldi. Öyle değil mi?”
Karşılık olarak “Kürtlere” yardım yapılacakmış..
Kürtlere Amerika ilk defa mı yardım yapacak?
Yoksa “Kürtlere” şimdiye kadar “kılıfsız” olarak yapılan yardımın “kılıfı” da bu bahaneyle mi dikilmiş oluyor?
Öteki taraftaki “Komşu”ya gelelim..
Ermenistan’ın işgali altında bulunan Azerbaycan toprağı Yukarı Karabağ’da gösteri yapan Ermeni askerleri, üzerinde Türkiye ve Azerbaycan bayrağı olan tuğlaları kırıyor. İşgal altındaki Hankenti’nde Türkiye ve Azerbaycan bayraklı tuğlaların önünde gösteri düzenleyen Ermeni komandoları, gövde gösterisi yapıyor. Azerbaycan yazılı tuğlaları teker teker kıran komandolar daha sonra Türk ve Azeri bayraklı tuğlaları bağırarak kırıyor. Gösteride Ermenistan ve sözde Yukarı Karabağ bayrakları da yer alıyor.
Yine içeriye dönelim.
“İçeride” Kışanak Ankara’da “demokratik cumhuriyet-özerk Kürdistan” diye tarif ettiği bölgenin haritasını gösteriyor; Hakkâri’de düğün dönüşü yolları kesilerek askerler tarafından Türk bayrağı hediye edilen genç çift bölücüler tarafından tehdit ediliyor.
Yetmiyor, “Türkiye’nin Dil Haritası” adı altında “bilimsel” çalışmalar yapılıyor. Ve TESEV’in yürüttüğü “Ortadoğu’da Türkiye Algısı” araştırmasının 2013 yılı sonuçlarına göre Türkiye’nin artık bölgede en sevilen ülke olma unvanını kaybettiği sonucuna ulaşıldığı açıklanıyor..
Suruç’da, “komşu” Kobani’ye saldıran IŞİD aleyhine gösteri yapılıyor. Ahmet Türk, “Dördün Biri” Rojava’yı korumak için, “Ben genç olsaydım gider savaşırdım” diyor.
Bilmem neyin eş başkanı Cemil Bayık Ortadoğu ve Suriye’nin Rojava bölgesinde yaşananlara dikkat çekerek; “Kürtler ve Kürdistan halkı özgür ve demokratik yaşama kavuşmadan kim gerillanın direnişten vazgeçeceğini ve silah bırakacağını sanıyorsa o hayal görüyordur. Hiç kimse hayale kapılmasın, gerçekçi olsun. Kürtler özgür ve demokratik yaşama kavuşmadan bu tür hayalci şeyleri dillendirmesin” diyor.
Tarifeli feribot seferiyle İmralı’ya giden “heyet” yazılı açıklama yapıyor.
Bu açıklamaya göre, terör hükümlüsü çocuk katili;
1.“Öncelikle müzakere çerçeve yasasına destek, öneri ve katkı sunarak, gerçekleşmesini sağlayan bütün parti kurum ve şahsiyetlere teşekkür ediyor”, “Başta bütün Kürt siyasal kurumları ve halkımız olmak üzere 2013 Newroz’unda başlattığımız sürecin arkasına koyduğumuz irade bütün ağırdan almalara ve tek yanlı dayatma eğilimlerine rağmen güçlenerek devam etmiştir” diyor;
2. “Özellikle hükümet ve Meclis’in zaman geçirmeden gerekli komisyonları ve izleme kurulu başta olmak üzere diğer yapılanmaları hayata geçirmesi elzemdir” talimatını veriyor;
3. “Rojava ve Kobane’ye dönük hunharca saldırıların hiçbir şekilde kabul edilemeyeceğini” belirterek, “Başta halkımız, gençlerimiz ve kurumlarımız olmak üzere bütün demokrasi güçlerini bu ölüm çetelerine karşı ulusal onurumuz için seferber olmaya çağırıyorum” diyor, yâni seferberlik ilan ediyor;
4. “Kürt Ulusal Kongresi’nin” âcilen toplanması çağrısında bulunuyor.
Sonra Fethiyespor’un 11 futbolcusunun maça tam on bir harfli “YÜCE ATATÜRK” tişörtüyle çıkması olay oluyor.
Siz, yaşasaydı Akçura’nın; Fethiyespor taraftarı olmayacağı düşüncenizde halâ ısrarlı mısınız?
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın