Muhalefetin büyük kısmı tarafından Cumhurbaşkanı adayı olarak önerilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı konusunda CHP İzmir Millevekil Mustafa Balbay şöyle diyor: “Şu anda Kemal Kılıçdaroğlu’yla Devlet Bahçeli bir ortak uzlaşı adayı olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu önerdi. Bu aday en net ifadeyle CHP’nin adayı değildir. Bu, dinci faşist gidişe karşı toplumun yüzde 55’ini buluşturabileceği beklentisiyle belirlenmiş bir ortak paydanın ürünüdür…”(1).
CHP’li Haluk Koç’un sözleri de aşağı yukarı Mustafa Balbay ile aynı. Şu sözler ona aittir: “İhsanoğlu’nun ülkeyi içinde bulunduğu ortamdan bir denge unsuru olarak çekip çıkarabilecek, hem Doğu hem Batı da saygınlığı olan, güvenilir ve itibarlı bir Türkiye fotoğrafını ortaya koyabilecek aday olarak belirdiğini” vurgulayan Haluk Koç, “Bu bir uzlaşma adayıdır. Bu bir geniş mutabakat arayışı olarak ortaya çıkan adaydır…”(2).
CHP cephesinin konuya ilişkin sözleri aşağı yukarı böyle. Peki, MHP’nin konuya ilişkin görüşü acaba nasıl? MHP’nin konuya ilişkin görüşünü de Devlet Bahçeli’nin Başdanışmanı Şükrü Alnıaçık açıklıyor ve şöyle diyor: “Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP’nin adayı değildir. MHP’nin Çatı aday önerisi üzerine CHP’nin MHP tabanına da uygun ve mantıklı geleceğini düşünerek MHP’ye sunduğu adaydır. Aksi takdirde CHP bu ismi Devlet beyle görüşürken değil basın toplantısıyla açıklardı.”(3).
İki partinin yetkili isimlerinin söylediklerinden benim çıkardığım netice şudur: Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP’nin önerisi üzerine MHP tarafından kabul edilen bir isim değil, muhtemelen Sayın Bahçeli’nin ta ilk görüşmede Sayın Kılıçdaroğlu’na önerdiği, iki partinin kurmaylarının olgunlaştırıp pişirdiği ve 16 Haziran 2014 tarihinde yapılan ikinci görüşmeden sonra topluma deklare edilen bir isimdir. Bizim bu şekilde düşünmemize sebep olan ise MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, 07 Mayıs 2014 tarihinde Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin’e vermiş olduğu mülakatta kullanmış olduğu;
“Herkesin, ‘Bunu nereden bulmuşlar’ diyeceği bir adayla kamuoyunun önüne çıkacağız…” şeklindeki cümledir(4).
…
Bu durum, MHP’nin siyasi gücünü, Sayın Bahçeli’nin bilge kişiliğini ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun uzlaşmacı yanını göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Hatta, MHP ve CHP’nin, tarihlerinde belki de ilk defa olmak üzere uzlaşmış olmaları; milletimizin istikbali açısından hayati derecede mühimdir.
Yaklaşık 40 yıldır şu ya da bu şekilde yakınlarında bir kişi olarak MHP’yi az çok biliyorum. Ancak CHP’yi galiba yeni yeni tanıyoruz. Hele de Kemal Kılıçdaroğlu dönemindeki CHP’yi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun en son Diyarbakır’da olmak üzere sık sık tekrarladığı bir söz var aslında. Diyor ki Kemal Bey: “CHP değişti. CHP 1930’ların CHP’si değildir…”. Bana göre de CHP gerçekten de değişiyor ne dersiniz? 1970’li yıllarda yaşananları yakından görmüş bir insan olarak, CHP ve MHP’nin bugün sergilemiş oldukları uzlaşmacı tavrı ve yanyana gelebildiklerini görünce içimize bir ferahlama çöktü ki; sormayın gitsin. Umarım bu uzlaşma, sadece RTE tehlikesine karşı zoraki bir uzlaşma olmaz. Umarım bu, bir başlangıç olur ve iki parti, bundan sonra da benzer birçok milli meselede kolayca yanyana gelebilirler.
Sol Önemlidir!
“Aklımı ve fikrimi hep sağ elime verdim,
Görevi olmasaydı, sol elimi keserdim.”
Diyen İslamcı Şair Necip Fazıl bence gerçekten de ayıp etimiştir sola karşı! Gerçi aynı ayıbı Orhan Veli de işlemiş bulunuyor. Ancak onun derdi başka. Necip Fazıl, olaya ideolojik açıdan yaklaşırken, Orhan Veli içki masasında şöyle dalga geçmiş sol eliyle:
“Sarhoş oldum da
Seni hatırladım yine;
Sol elim,
Acemi elim,
Zavallı elim!”
Bence her ikisine de itibar etmeyin; ne Necip Fazıl’a, ne de Orhan Veli’ye. Çünkü ikisininki de safsata! Şahsen sol elin kıymetini öteden beri zaten bilirdim. Ancak son 5 gündür bir başka idrak ettim sol elin önemini! Beni takip eden arkadaşlarım hatırlayacaklardır; sol işaret parmağım kırıldığı için sol elim 5 gündür alçıda. Bu sebeple sağ elim mecburen sol elimin görevlerini de üstlenmiş bulunuyor. Bu bakımdan sağ işaret parmağım ve sağ kolum, yorgunluktan bitap düşmüş durumdalar. Zonklayıp duruyorlar kaç gündür.
En kötüsü de ne biliyor musunuz? Bazen, yazı yazma sorumluluğunu tek başına üstlenmek zorunda kalan sağ işaret parmağımla yazarken gayri ihtiyari sol elimi bazen sol yüzüme, bazen de alnıma götürüp ondan destek alma lüzumu duyuyorum. Ancak o da nesi; suratıma veya alnıma tak diye bir darbe iniyor bu esnada ve özellikle sol şakağımın acıdığını hissediyorum. O zaman anlıyorum ki; sol elim alçılı! Oysa eskiden öyle miydi? Sol elim, bir anne şefkatiyle okşuyordu sol yanağımı ve alnımı.
Bu bakımdan benim sol elim de en az sağ elim kadar önemlidir arkadaş. Sadece sol elim de değil; sol kolum, sol ayağım, sol bacağım, sol gözüm, sol kulağım, beynimin sol tarafı ve göğüs kafesimin sol yanı. Zira kalbim, göğsümün sol yanındadır benim. Sol gözüm olmasaydı, bu dünya çekilmez olurdu benim için. Çünkü sol gözüm daha net görüyor! Telefonun ahizesini hep sol kulağıma götürüyorum. Sol kulağım galiba daha kullanışlı benim.
Necip Fazıl’ın diğer pekçok organı gibi kalbi de sağ yanında galiba! Onun için hep sağa meyletmiş hayatı boyunca. Hatta sağın da sağına. Elbette içki içip kumar oynadığı, kadın bacaklarının peşinden koştuğu ve tanrı tanımaz bir meczup olarak dolaştığı zamanları saymazsak. Ha birde çıkardığı dergi için tahsisat ayırması konusunda dönemin başbakanı Merhum Menderes’e yalvardığı günleri hesaba katmaz isek.
Bu sebeple; sol elin görevini sadece kıç yıkamak ve b.k temizlemek olarak kabul eden Necip Fazıl’a ve sol elini içki kadehini tutmaya bile layık görmeyen Orhan Veli’ye öyle kızgınım ki özellikle bu günlerde!
…
Necip Fazıl konusunda ileri geri değerlendirmeler yaptığım için bana kızanlar var. Bunu, facebook’ta bana laf atmalarından anlıyorum. Herkes şunu duysun ve şunu bilsin ki; Necip Fazıl Kısakürek, İslam öncesi Türklüğü ve Anadolu öncesi Türk yurtlarını inkâr eden bir zihniyetin ürünüdür. Anadolucudur ve İslamcıdır. Şu sözleri, benim gibi Türk Tarihini ve Türk Kültürünü, İslam’dan binlerce yıl önceye kadar götürerek savunan adamlara ters gelecek sözlerdir:
“…Halbuki biz, Türk’ü Müslüman olduğu için sevecek ve Müslümanlığı nispetinde değerlendirecek bir milliyetçilik anlayışı peşindeydik ve bu anlayışa ‘Anadoluculuk’ adını veriyorduk. Bir konferansımızda, 15 yıl sonra söyleyeceğimiz gibi, ‘eğer gaye Türklükse mutlaka bilmek lâzımdır ki, Türk Müslüman olduktan sonra Türktür!’ tezini güdüyorduk…”(5).
“Kalın Anadoluculuk” başlıklı makalesinde Necip Fazıl’dan bu alıntıyı yapan Lütfi Bergen isimli yazar, devamla şöyle diyor:
“Necip Fazıl’a göre milliyetçilik, menba istikametinde değil, mansap istikametinde, yani kendisini tarih planında teşkil eden ırk ve toprak şartlarını geride bırakmış, her türlü ırk ve toprak yobazlığına düşman; belli başlı bir iman, mukaddesat, tefekkür, tahassüs, hayal, hatıra, meşrep, eda, ve lisan birliğinin ördüğü, tek nüshalı ve şahsiyetli bir ruh necsinden ibarettir; mutlak ve müstakil bir vahit temsil eden bu ruh necsinin zarfı da Anadolu’dur”(6).
…
Şu anda Türkiye’nin böyle bir zihniyet tarafından yönetiliyor olması, ne kadar üzücüdür ve Türk Milleti adına ne büyük talihsizliktir değil mi?
_____________
1-http://www.taraf.com.tr/haber-balbay-ihsanoglu-chpnin-degil-ortak-paydanin-adayi-157388/,
2-http://gundem.bugun.com.tr/herkesi-mutlu-edemeyiz-haberi/1150476,
3-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi88904-Ters_Kose%E2%80%A6.html
4-http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26367460.asp,
5- ,
6- Aynı kaynak.