AKP iktidar… Y-CHP Ana Muhalefet…
Kardeş kardeş geçiniyorlar…
Yardımlaşıyorlar.
İdeoloji, eylem birliği ve uyum içerisinde çalışıyorlar…
Yavru muhalefet MHP’ye ve Genel Başkanına zaten söyleyecek söz bulamıyoruz… Onlar sözün bittiği yerde duruyorlar… Her şey o kadar açık belirgin ve halkın gözü önünde cereyan ediyor ki eleştirmeye bile gerek yok!!!… Onun görevi koltuk değnekliği ve AL GÜLÜM, VER GÜLÜM SİYASETİ… Onu geçelim…
Ben diyorum ki “Y-CHP ile AKP arasında öyle dişe dokunacak pek FARK kalmadı… Zamanla birleştiler, bütünleştiler… Zaten Y-CHP adam gibi muhalefet yapsaydı, yani Atatürk ilkelerine ve devrimlerine sahip çıksaydı, bu BOP’çu yönetim 12 yıl gibi uzun bir zaman iktidarda kalamazdı…” Ben böyle düşünüyorum…
Birisi bana desin ki “Sen yanılıyorsun. Gerçek böyle değil, gerçek şu…”
Y-CHP ile AKP arasındaki farkı birisi bana anlatsın…
Ben de bileyim, öğreneyim…
Birisi çıksın, bana desin ki: “Sen anlayamıyorsun, sen göremiyorsun…
Bak! Farklar şunlar, şunlar…” Ben de inanayım…
Ben Y-CHP ile AKP arasında pek fark kalmadığına inanıyorum…
Atatürk’ü her iki partinin Genel başkanı da hedef tahtasına yatırdı çünkü.
Saldırıyorlar. Karalıyorlar. Cumhuriyet döneminde yapılan işleri, atılımları kötülüyorlar…
Recep Tayyip diyor ki “Neyi ördün? Hiçbir şey örmüş falan değilsin. Ortada duranlar belliydi. Demir ağlarla şimdi Türkiye’yi biz örüyoruz…”
“İsmet İnönü Dersim’de katliam yaptı…” Genel Başkan da aynı düşüncede…
Atatürk’ün, ”BENİM İKİ BÜYÜK ESERİM VAR; BİRİ TÜRKİYE CUMHURİYET’İ DİĞERİ CUMHURİYET HALK PARTİSİ’dir.” Dediği partinin Genel Başkanlığını yapan Kılıçdaroğlu, şu sözleri ile Başbakan’a arka çıkıyor, ona destek veriyor:
“Bizi hala 1930’ların CHP’si gibi görmeyin. Dünya değişiyor, biz de değişiyoruz. Yeni şeyler söylüyoruz. Demokrasi ve özgürlüğü savunuyoruz.”
Böylece o da Siyasal İslamcılar gibi takiyye yaparak Cumhuriyet döneminde “Demokrasi ve özgürlük olmadığını, bunu savunmak” zorunda kaldığını vurguluyor.
Peki, gerçek bu mudur? Peki, gerçek nedir?
Cumhuriyet döneminde yararlı hiçbir şey yapılmamış mıdır?
Birçok yerde vurguladık, anlattık, şimdi yeri gelmişken, bir kez daha açıklayalım:
“Atatürk’e gelinceye dek Osmanlı yönetimi tam iki yüz yıl kurtuluşu Batı’dan bekledi. Toplumsal, sosyal, ekonomik hiçbir değişikliğe gitmeden yüzeysel yeniliklerle uygarlaşacağını sandı. Batı’nın sömürgeci yanını görmedi ya da çıkarları gereği görmek istemedi.
Batı’ya bağlandıkça bataklığa daha çok saplandı. Bataklığa saplandıkça Batı’ya daha çok bağlandı. Ülke parçalanmaya doğru son sürat koşuyordu. Sonunda gelip Sevr’e dayandı. Osmanlı dostu (!) devletler tarafından işgal edildi. Yurdumuz eyaletlere bölündü. Mustafa Kemal önderliğinde emperyalizme karşı “Kurtuluş Savaşı”nı başlattık.
Zaferden sonra Kemalist Hükümet ülke kalkınmasında yeni bir ekonomik yol izledi.
Ülkemiz savaştan yeni çıkmıştı. Yoksuldu, perişandı.
Atatürk’ün deyişi ile “Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş”tü.
Damat Ferit’ler, Vahdettin’ler işgal kuvvetleriyle işbirliği yaparak vatana ihanet etmişler, zenginliklerimizin yağmalanmasına göz yummuşlardı.
Zafer kazanıldığında bankalar, demiryolları, limanlar yabancıların elindeydi. Mustafa Kemal Atatürk’ün aldığı miras çöküntüye uğramış bir ekonomiydi. Cumhuriyet Hükümeti işte bu koşullar içerisinde çalışmaya başladı.
Ulusal gelirin yüzde 5’ini yatırıma ayırarak, az gelişmiş bir ülkenin nasıl kalkınacağını dosta düşmana gösterdi. Birçok sanayi kuruluşu açtı. Birçok fabrikayı hizmete soktu.
Uyguladığı ulusal ekonomi politikaları ile az gelişmiş ülkelerin dış yardım almaksızın gelişebileceğini, güç koşullarda bile yatırım yapıp, büyüyebileceğini kanıtladı. Üstelik Osmanlı’nın borcunu iki katına yakın bir ödemeyle kapatarak bu ilerlemeyi sağladı.
1934 yılında 1 doların karşılığı 1.26 TL idi.
Dine, dinciliğe dayanan bir düzen yerine, üretime, bilime, teknolojiye dayanan bir düzen oluşturulmuştu.
Bugün AKP’nin sata sata bitiremediği sanayi kuruluşları işte bu kuruluşlardır…”
(Küresel Emperyalizmin ve Yandaşlarının Hedefindeki Ülke: Atatürk Cumhuriyeti… Ali Eralp, Toplumsal Dönüşüm yayınları.”
Y-CHP artık her yönden AKP’ye benzemeye başladı. Her şeye tek lider karar veriyor. Partinin yetkili organlarına sormadan, milletvekillerinin görüşünü almadan, Abdullah Gül’lerle, Fethullah Gülen’lerle, Recep Tayyip’lerle aynı görüşü paylaşan bir siyasal İslamcıyı Cumhurbaşkanlığına aday gösteriyor. Yeni aday arayışlarına izin vermeyeceğini açık açık dile getiriyor. Bu girişime itiraz edip, yeni bir Atatürkçü aday bulmak için kolları sıvayanları ise disiplin sopası ile sindirmeye çalışıyor.
Kendi partisinde “Demokrasi ve özgürlüğe izin vermeyen bir Genel Başkan, demokrasi ve özgürlüğü nasıl getirecek Türkiye’ye?
Kılıçdaroğlu Cumhuriyet dönemi ve Atatürk düşmanlığının yanında Türkiye’nin bölünmesi, parçalanması olayında da Bebek katili APO ile aynı görüşte… AKP tarafından yürütülen açılım saçılım çalışmalarını yeterli bulmuyor ve tıpkı Öcalan gibi konuşuyor, APO’nun önerilerini ve isteklerini tekrarlıyor ve bu girişiminden dolayı PKK’lılardan aferin alıyor… Şöyle diyor:
“Anadilde eğitimin karşısında değiliz, daha bilimsel çalışma yapılarak ortaya konmasını istiyoruz. Biz çözüm sürecinin hiçbir şekilde karşısında olmayız ve olmayacağız da. Bizden istenen desteği vermeye hazırız…”
Ve ekliyor:
“2012’de Erdoğan’la bir görüşme yaptık. Kendisine ‘Parlamentoda Uzlaşma Komisyonu kuralım’ önerisinde bulundum. Kapalı kapılar ardında demokratik çözüm olmaz. Süreç yasal bir zemine oturtulmak zorundadır. Süreç saydam olmalıdır. Elbette birileri karşı çıkabilir. Ama samimi olarak tartışırsak bu sorunu aşabiliriz. Türkiye’nin bu sorunu çözme birikimi var…”
NE DERSİNİZ? BU KONUŞMA KARŞISINDA DAHA BAŞKA SÖZ SÖYLEMEYE GEREK VAR MI?
Biz sadece şunu soracağız: CHP NEREYE KOŞUYOR?
(alieralp37@gmail.com)
Bir yanıt yazın