Site icon Turkish Forum

HOŞ GELDİN ÖZGÜRLÜĞE KOMUTANIM… Ali Eralp

Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Atatürk

Hiç umudumu yitirmedim.

Türkiye’ye, Türk ordusuna, Türk yargısına karşı düzenlenen

“Kumpas”lar karşısında hep şunu söyledim:

“Türkiye bu tür tertipleri, oyunları çok gördü. Bu tertipler taa Mustafa Kemal zamanında başladı. Ve tümünün de içinde “Siyasal İslamcılar” vardı. Onlar her dönemde, her zaman emperyalizmin doğal müttefiki oldular…”

Ama her dönemde, her zaman da yenildiler…

Dört devrim yapan Türk milleti, onların hakkından gelmesini bildi. Komutanların tutuklanması karşısında bundan tam 4 yıl önce şunları yazmıştım:

“Dostun da düşmanın da bilmesi gereken şudur:

Tarih boyunca Türk ordusu (geçici dönemler hariç) hiçbir zaman yenilmedi. 

Ordumuzun içine düşürüldüğü bugünkü durum da gelip geçicidir.

 Mutlaka gerçek gücüne, yerine, onuruna ve eskiden olduğu gibi halkın güvenine kavuşacaktır.

Şimdi buradan çok açık ve net olarak sesleniyor ve diyorum ki:

“Orduyu tertiplerle, hayali senaryolarla yıpratmaya, dize getirmeye, bozguna uğratmaya çalışmak kimseye iyilik getirmez.”

“Orduyla oynayanlar, ateşle oynadıklarının bir gün farkına varacaklardır…

Öncekiler gibi onların da sonu hüsran olacaktır…”(10 Ağustos 2010)

(Küresel Emperyalizm ve Yandaşlarının Hedefindeki Ülke: Atatürk Cumhuriyeti, Ali Eralp, Toplumsal Dönüşüm Yayınları)

İktidar olmazdan önce ve iktidar olduktan sonra Siyasal İslamcıların hedefinde iki kurum vardı: ORDU VE YARGI…

AKP, iktidara gelince bu iki kurumu kendisine bağlayıp, İslam Cumhuriyetinin önündeki engelleri ortadan kaldırmayı düşündü.

Doğal olarak onun planlarının arasında bir de BOP çerçevesinde ülkenin bölünmesi, Kürdistanın kurulması düşünülüyordu. Çünkü iktidar olmadan önce kapı arkalarında bir takım anlaşmalar yapılmış, ABD emperyalizmine sözler verilmişti.

İşte bu nedenlerle o, hükümet olur olmaz, Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek yerine, Kemalist düzeni değiştirmek için kolları sıvadı. Ne işsizlik ne yoksulluk ne de üretim onun ilgilendiği konular arasında vardı…

O, ordunun ve yargının ele geçirilmesi hedefine kilitlenmişti… Çünkü geçmişte kurulan İslamcı partiler de aynı engellerle karşılaşmışlar ve siyasal yaşamlarını sürdürememişlerdi. Yakın zamana kadar bu kâbusu AKP de yaşamış, bir kez de “kapanma tehlikesi” geçirmişti.

Önceleri “takıyye” sistemi ile yani asıl amacını gizleme, örtme yöntemi ile çalıştı ve saman altından su yürüttü.  Yavaş yavaş, çaktırmadan, sessizce yol aldı.  Arada bir de radikal, sert çıkışlarla nabız yokladı. Ama genellikle ortalarda fazla görünmeden, dikkat çekmeden amacına ulaşmayı denedi.

Tepkiler güçlü olursa geri adım atıyor, cılız, sessiz olursa mehter takımı gibi yoluna devam ediyordu.

En çok da yargı ve ordudan çekiniyordu. Çünkü o yıllarda bu kurumlar, “cumhuriyetin kurumları” olma niteliklerini koruyorlardı ve ortalarda henüz özel görevli savcılar, yargıçlar da yoktu.

Yandaş yargıyı ve basını da henüz oluşturamamıştı.

Ama Türk ordusu hem ABD’nin hem de siyasal İslam’ın en büyük düşmanı, korkulu rüyasıydı.

Bunun sonucunda  “Ergenekon” denilen, tuhaf bir terör örgütü çıktı ortaya.

Türkiye’nin hemen hemen tüm kentlerinde üyesi bulunan ama birbirini tanımayan, her meslekten kişilerden oluşan bir çeteydi bu. Darbe yapıp hükümeti alaşağı edecekti…!!!

Hazırlanan dosyada yıllar önce emekliye ayrılan, hatta yaşamını yitirmiş komutanlar bile vardı.

Önce sivilleri tutukladılar. Ses çıkmadı kimseden. Kimse karşı koymadı. Çünkü başkalarının sorunları onları ilgilendirmiyordu. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorlardı.

Derken sıra emekli subaylara, ardından muvazzaflara, daha sonra da görev başında olan paşalara, ordu komutanlarına geldi. Şaşkınlık, telaş, korku diz boyuydu ve sessizlik devam ediyordu.

Gencecik teğmenler tutuklanıyordu. Ne ilgilenen ne arayan vardı. Ordu seyirci konumundaydı.

Yaşlı başlı generaller günlerce sorgulanıyor, kötü koşullar ve yaşanılan stres karşısında acil servislere kaldırılıyorlardı. İçlerinde yaşamını yitirenler, intihar edenler vardı…

Ama dönüp bakan yoktu.

Bütün bu işler olup biterken muhalefet partileri uykudaydı. Sendikalar, dernekler uykudaydı.

Parti başkanları, parti yöneticileri rahat, sakin, olan biteni meclis salonlarından yarım ağızla eleştirmekle yetiniyorlardı, ”DARBECİLER AYIKLANSIN…” diyorlardı…

Bunun sonucunda Balyoz, Askeri Casusluk, Amirallere Suikast, Poyrazköy, Kafes vb. bir sürü dava açıldı.

Haksızlıklar, hukuksuzluklar arşa yükselmişti ve bu faşist uygulamalar karşısında yer yerinden oynamalı, tüm yurt yüzeyi direniş alanına dönmeliydi, ama her yana suskunluk hâkimdi…

Zamanla gerçekler, sahte CD’ler, sahte belgeler, yalancı tanıklar deşifre olmaya başladı. Kar – kış, soğuk – sıcak, rüzgâr – fırtına demeden yapılan direnişlerle bu günlere geldik.

Bunun sonucunda komutanlarımız AYM kararından sonra tahliye edilmeye başlandı.

Mutluyuz, sevinçliyiz şimdi. Ama mücadelemiz bitmemiştir. Çünkü sevgili vatanımız hala tertiplerle kumpaslarla karşı karşıyadır. Bu kez de Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile Çankaya teslim alınmaya çalışılmakta, Kürdistan sözcüğü Başbakan, bakan, yetkili kişiler tarafından daha çok söylenmeye, konuşulmaya başlanmıştır.

Türk Ordusuna, Türk yurtseverlerine yöneltilen kumpaslar nasıl çöktüyse bu tertipler de zamanla çökecektir. Kumpasçılar, tertipçiler yargı huzuruna çıkıncaya dek mücadelemiz sürecektir.

“HOŞ GELDİN ÖZGÜRLÜĞE KOMUTANIM” diyor ve yazımızı değerli komutan Engin Alan’ın sözleriyle bitiriyoruz:

“Hiç kimse, bugüne kadar olanların yanına kar kalacağını düşünmesin…”

(alieralp37@gmail.com)

Exit mobile version