Site icon Turkish Forum

ILIMLI İSLAMIN ASKERİ KILIÇDAROĞLU

Gazeteci ile Kılıçdaroğlu arasındaki şu söyleşi, Cumhurbaşkanlığı'na çatı adayı olarak önerilen Ekmeleddin İhsanoğlu'nun seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu ve  YCHP'nin misyonu ve yeni Türkiye'ye  yönelik ipuçlarını veriyor.
- İlk kez ne zaman görüştünüz İhsanoğlu ile?
- Geçen hafta.
- Ankara'da mı?
- Hayır.
- Nerede peki?
- O da bende kalsın isterseniz.
- Pekiyi. Ama anladığım kadarıyla öyle eskiye dayanan bir tanışıklığınız yok.
- Öyle. Ben biliyorum tabii kendisini.*
Kılıçdaroğlu'nun İhsanoğlu ile yakınen tanışmadığı, onun Cumhuriyet'in temelini oluşturan Atatürk ilkeleri, nitelikleri, dış politika konularına yaklaşımını,hükümetin sürdürdüğü terörle müzakere stratejisine yönelik düşüncelerini bilmediği, sahip olduğu bilginin ise önüne konan bir CV ya da kendisine verilen bir brifing ile sınırlı olduğu anlaşılıyor.
Nitekim, İhsanoğlu önerisinin 24 Mayıs'ta Kemal Derviş'ten geldiği, Kılıçdaroğlu'nun 12 Haziran'da bir akşam yemeğinde İhsanoğlu'na adaylık önerdiği biliniyor.*
-Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinizi açıklamanızla birlikte farklı kesimlerden olumsuz tepkiler geldi. Buna parti içinden bazı milletvekilleriniz de dahil. Öngörmüş müydünüz bu durumu?
- Tabii. Bunları anlayışla karşılayacağız ama zamanla, Ekmeleddin Bey'i tanıdıkça hepsi düzelecek. Tanıdıkça ne kadar değerli bir bilim insanı olduğunu, ne kadar donanımlı ve kıymetli bir insan olduğunu zamanla görecek, tanıyacak, bilecek herkes...*
Halbuki,çatı adayı arama sürecinde CHP Meclis Grubunda üyelere tercih ettikleri adayların isimlerini bir kağıda yazmaları, Genel Başkanın bunları değerlendireceği söylenmişti.
Şimdi CHP'li milletvekillerinin ya da Parti Meclisi üyelerinin ya da İl Başkanlarının kaçının Ekmeleddin İhsanoğlu'nu önerdiği bilinmiyor.
Rağmen Kılıçdaroğlu, kendisine 24 Mayıs'ta sunulan İhsanoğlu önerisini 12 Haziran'a kadar incelemiş, kimi merkezlerle görüşmüş, telkinleri almış, belli ki İhsanoğlu'nu refere edici bir misyon yüklenmiştir.*
Doğrusu İhsanoğlu'nun Mısır'da din ağırlıklı üniversitelerde eğitim görmesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nda Genel Sekreterlik yapmış olmasının Atatürk ilkeleri ve cumhuriyetin kazanımlarını benimseyen geniş halk kitlelerinin desteğini sağlamaya yeteceği kuşkuludur.
Bu noktada İslam İşbirliği Teşkilatı'nın esasen küresel askeri, politik, ekonomik ve kültürel planlamaları hedefleyen ABD Dış İlişkiler  Komitesi -The Council on Foreign Relations  ve Bilderberg gibi yarı açık örgütlerin istekleri doğrultusunda hayata getirildiği hatırlamak gerekiyor.
Teşkilat İslami siyasi iradeyi, dayanışma ve ortak İslam hareketini, İslam hukukunu, ekonomik işbirliği ve İslam Kalkınma Bankasının desteklenmesini amaçlıyor.*
Alt yapısını ise Suudi sermayesinin en büyük örgüt olarak desteklediği, Müslüman ülke rejimlerinin İslâmcı kurallara göre oluşmasını sağlamak, çeşitli ülkelerden yetiştirdiği İslâm misyonerleri ile İslam Birliğini kurmak ve korumak faaliyetlerini yürütmek olan Vahhabi cemaat ve tarikat holdinglerinden oluşan İslam Dünya Birliği-RABITA "Rabitat-ül Alem-ül İslam" oluşturuyor.
Vahhabilik Suudi Arabistan'ın, İran'ın Şii hilaliyle yayılma stratejisine karşı kullandığı önleyici doktrindir, Şiiliğin bulunduğu her yerde Vahhabiliğin geliştirerek hem etki alanını arttırmayı -hem de, Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmayı hedefliyor…</p>
<p>*
Rabıta 1976'da Komünizm ile Mücadele Dernekleri, Din Adamı Yetiştirme Dernekleri, İlim Yayma Cemiyetleriyle Türkiye'ye girmiş, 1980 askeri darbesi Suudi Arabistan ve ABD finansmanı kullanan Rabıta kuruluşuna muazzam bir özgürlük vermiştir.
Manevi değerlerin piyasalaştığı bu süreçte, amacı üyelerinin toplumsal ve ekonomik gelişmelerini şeriata göre geliştirmek olan İslami Kalkınma Bankası önderliği ve İslamcılığa devşirilenlerin hizmetiyle Refah Partisinden AKP'ye siyasal örgütlülük sağlanmıştır...</p>
<p>*
Bu çerçevede küresel İslamın savaşan örgütlü gücünü ise sponsorluğunu Katar'da El-Hayriye örgütünün yaptığı Vahhabi/ El Kaide örgütü oluşturuyor-ki, yıllardır Başbakan Erdoğan desteği ile Türkiye'de de  faaliyet gösteriliyor.
Önce Afganistan, Pakistan, Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerde ideolojik-dini eğitim alan gençlerin dini inançları İslamcı Cihad olgusuyla istismar ediliyor.
Sonra Vahhabi örgütler tarafından El Kaide bünyesinde savaştırılmak üzere Pakistan'ın Kuzey Veziristan eyaletine gönderiliyor, burada 45 günlük askeri eğitime tabi tutulduktan sonra Vahhabi politik hareketin birer militanı olarak ülkelerine dönüyorlar.
Türkiye'de Konya, Kayseri, Adana, Antalya, İzmir, İstanbul, Ankara, Mersin, Hatay, Manisa, Bursa, Kocaeli, Trabzon'da,Urfa,Gaziantep'te yoğun olarak örgütlenilmiş ve ciddi bir toplumsal güç haline gelinmiştir.
Sonra El Kaide,Taliban, Müslüman Kardeşler,El Nusra gibi adlarla Türkiye,Suriye, Tunus, Libya, Suudi Arabistan, Cezayir, Mısır, Ürdün, Çeçenistan'da, ABD ve Avrupa'da İslamcılık adına savaşıyorlar, işte IŞİD Suriye'de ve şimdi de Irak'tadır...</p>
 
*
Nihayet ABD, İslamcılığın demokrasi ile bir  ilgisinin olmadığını :İslamcılığın ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı başaramayacağı: alt yapıda taassubun  sonucu olarak İslami Cihad'ın teşvik edildiğini: Bu yüzden İsrail'in güvenliğinin beklemede kaldığını: Cihad örgütlerinin uluslararası tehdit haline geldiğini: İslamcı terör örgütlerinin ortadan kaldırılmaması halinde Ortadoğu'nun parçalanacağını görmüş, uluslararası çapta İslamcılık,İslam Birliği ve türevi İslami Cihad örgütleriyle mücadele kararı almıştır.  
* 
Mısır'da bir şeriat devleti oluşturulmaya hazırlanılırken, M.Mursi ve Müslüman Kardeşler Cemaati'nin Hürriyet ve Adalet Partisi iktidardan düşürülmüş ve siyasetten yasaklanmıştır. Türkiye'de İslamcı Erdoğan hükümetinin devlet yapılanmasından önce İslamcı Gülen cemaati'nin tasfiyesi sürdürülüyor. Suriye'de Cumhurbaşkanlığı  Seçimi'nden  çıkan sonuçla, herhangi bir rejim değişikliğinin bu ülkede gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve Esad'ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu anlaşılmıştır. O yüzden Suriye ile ergeç  yapılacak bir barış anlaşmasında, İsrail'i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak, Ortadoğu'da köklenmiş Laik Arap Milliyetçileri ya da BAAS partileri olmazsa olmaz sayılıyor. <p>*
Bu çerçevede İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterlik görevini yakın tarihte bırakan Ekmeleddin İhsanoğlu'nun düşüncesinin de,İslam toplumlarında yaşanan gelişmeler paralelinde yeni bir yöne çevrildiğini görmek gerekiyor.
Çünkü Teşkilat'ın İslami siyasi iradesi, dayanışma ve ortak İslam hareketi anlayışı İslam ülkeleri anayasalarında laikliğin devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlanması,
Toplumsal hayatın, siyaset ve kültürün bir bölümünün tarikatlar,cemaatler ve dini kurumlar vasıtasıyla dini ritüellerle bezenebileceği,
Devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacağı bileşkesine yönelmiştir.</p> </p> * Türkiye'de din ve siyaset üzerindeki tartışmanın diğer Müslüman ülkelerin aksine,Türkiye'nin Atatürkçü bir esas olan ve nihai amacı dini  bireyselleştirmek ve kamusal hayatta görünürlüğünü sınırlamak anlamında anayasal lâikliğin sona erdiğini,
Yerine merkez sağ partilerin sahip çıktığı devletin çeşitli dinlere karşı tarafsızlığı ve dinin kamusal alanda görünürlüğüne izin veren pasif lâikliğin ikame edilmekte olduğuna işaret etmek gerekiyor. *
"Ne Bağımsızcılık,ne antiemperyalist olmak,ne de bu değerlerin izdüşümünden çağdaş insan olmak" Kemal Kılıçdaroğlu'nun  fıtratında yoktur.
Bu noktada "Devrimin amacını kavramış olanlar sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaklardır"diyen Büyük Atatürk'ün makamında oturan  Kemal Kılıçdaroğlu'dan;
Devrimcilik aşkına, dünyanın çok kutupluluğa yöneldiği şu anında Türkiye'yi hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı  sürdürülebilir yeni bir güvenliğin tesisine doğru bir denge arayışında,
Asya'da barışa, istikrara ve gelişmeye yönelik güvenlik ihtiyacının karşılanması için yapılan  çok sayıda serbest ticaret anlaşmasına ve bölgesel güvenliği korumada önemli platformlara katılmak  için direnmesini de beklemek hataydı.
Yazık ki, Kılıçdaroğlu'nun içindeki cevher " Ilımlı İslam Türkiye Devleti"nden yanadır... *
Fakat,hesap uzmanıdır ya, matematikten anladığı iddiasında, CHP tabanında oluşacak tepki sonucu kaybedilecek oydan fazlasının muhafazakâr seçmenden geleceğini hesaplıyor... *
Bir taraftan Recep Tayyip Erdoğan, öte taraftan Kemal Kılıçdaroğlu Türk halkının ırasına tecavüze yelteniyor, halkın eline iki ucu boklu değneği tutuşturuyorlar. 18.6.2014 - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

 


Gazeteci ile Kılıçdaroğlu arasındaki şu söyleşi, Cumhurbaşkanlığı’na çatı adayı olarak önerilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu ve  YCHP’nin misyonu ve yeni Türkiye’ye  yönelik ipuçlarını veriyor.
– İlk kez ne zaman görüştünüz İhsanoğlu ile?
– Geçen hafta.
– Ankara’da mı?
– Hayır.
– Nerede peki?
– O da bende kalsın isterseniz.
– Pekiyi. Ama anladığım kadarıyla öyle eskiye dayanan bir tanışıklığınız yok.
– Öyle. Ben biliyorum tabii kendisini.*
Kılıçdaroğlu’nun İhsanoğlu ile yakınen tanışmadığı, onun Cumhuriyet’in temelini oluşturan Atatürk ilkeleri, nitelikleri, dış politika konularına yaklaşımını,hükümetin sürdürdüğü terörle müzakere stratejisine yönelik düşüncelerini bilmediği, sahip olduğu bilginin ise önüne konan bir CV ya da kendisine verilen bir brifing ile sınırlı olduğu anlaşılıyor.
Nitekim, İhsanoğlu önerisinin 24 Mayıs’ta Kemal Derviş’ten geldiği, Kılıçdaroğlu’nun 12 Haziran’da bir akşam yemeğinde İhsanoğlu’na adaylık önerdiği biliniyor.*
-Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinizi açıklamanızla birlikte farklı kesimlerden olumsuz tepkiler geldi. Buna parti içinden bazı milletvekilleriniz de dahil. Öngörmüş müydünüz bu durumu?
– Tabii. Bunları anlayışla karşılayacağız ama zamanla, Ekmeleddin Bey’i tanıdıkça hepsi düzelecek. Tanıdıkça ne kadar değerli bir bilim insanı olduğunu, ne kadar donanımlı ve kıymetli bir insan olduğunu zamanla görecek, tanıyacak, bilecek herkes…*
Halbuki,çatı adayı arama sürecinde CHP Meclis Grubunda üyelere tercih ettikleri adayların isimlerini bir kağıda yazmaları, Genel Başkanın bunları değerlendireceği söylenmişti.
Şimdi CHP’li milletvekillerinin ya da Parti Meclisi üyelerinin ya da İl Başkanlarının kaçının Ekmeleddin İhsanoğlu’nu önerdiği bilinmiyor.
Rağmen Kılıçdaroğlu, kendisine 24 Mayıs’ta sunulan İhsanoğlu önerisini 12 Haziran’a kadar incelemiş, kimi merkezlerle görüşmüş, telkinleri almış, belli ki İhsanoğlu’nu refere edici bir misyon yüklenmiştir.*
Doğrusu İhsanoğlu’nun Mısır’da din ağırlıklı üniversitelerde eğitim görmesi ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nda Genel Sekreterlik yapmış olmasının Atatürk ilkeleri ve cumhuriyetin kazanımlarını benimseyen geniş halk kitlelerinin desteğini sağlamaya yeteceği kuşkuludur.
Bu noktada İslam İşbirliği Teşkilatı’nın esasen küresel askeri, politik, ekonomik ve kültürel planlamaları hedefleyen ABD Dış İlişkiler  Komitesi -The Council on Foreign Relations  ve Bilderberg gibi yarı açık örgütlerin istekleri doğrultusunda hayata getirildiği hatırlamak gerekiyor.
Teşkilat İslami siyasi iradeyi, dayanışma ve ortak İslam hareketini, İslam hukukunu, ekonomik işbirliği ve İslam Kalkınma Bankasının desteklenmesini amaçlıyor.*
Alt yapısını ise Suudi sermayesinin en büyük örgüt olarak desteklediği, Müslüman ülke rejimlerinin İslâmcı kurallara göre oluşmasını sağlamak, çeşitli ülkelerden yetiştirdiği İslâm misyonerleri ile İslam Birliğini kurmak ve korumak faaliyetlerini yürütmek olan Vahhabi cemaat ve tarikat holdinglerinden oluşan İslam Dünya Birliği-RABITA “Rabitat-ül Alem-ül İslam” oluşturuyor.
Vahhabilik Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilaliyle yayılma stratejisine karşı kullandığı önleyici doktrindir, Şiiliğin bulunduğu her yerde Vahhabiliğin geliştirerek hem etki alanını arttırmayı -hem de, Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmayı hedefliyor…

*
Rabıta 1976’da Komünizm ile Mücadele Dernekleri, Din Adamı Yetiştirme Dernekleri, İlim Yayma Cemiyetleriyle Türkiye’ye girmiş, 1980 askeri darbesi Suudi Arabistan ve ABD finansmanı kullanan Rabıta kuruluşuna muazzam bir özgürlük vermiştir.
Manevi değerlerin piyasalaştığı bu süreçte, amacı üyelerinin toplumsal ve ekonomik gelişmelerini şeriata göre geliştirmek olan İslami Kalkınma Bankası önderliği ve İslamcılığa devşirilenlerin hizmetiyle Refah Partisinden AKP’ye siyasal örgütlülük sağlanmıştır…

*
Bu çerçevede küresel İslamın savaşan örgütlü gücünü ise sponsorluğunu Katar’da El-Hayriye örgütünün yaptığı Vahhabi/ El Kaide örgütü oluşturuyor-ki, yıllardır Başbakan Erdoğan desteği ile Türkiye’de de  faaliyet gösteriliyor.
Önce Afganistan, Pakistan, Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi ülkelerde ideolojik-dini eğitim alan gençlerin dini inançları İslamcı Cihad olgusuyla istismar ediliyor.
Sonra Vahhabi örgütler tarafından El Kaide bünyesinde savaştırılmak üzere Pakistan’ın Kuzey Veziristan eyaletine gönderiliyor, burada 45 günlük askeri eğitime tabi tutulduktan sonra Vahhabi politik hareketin birer militanı olarak ülkelerine dönüyorlar.
Türkiye’de Konya, Kayseri, Adana, Antalya, İzmir, İstanbul, Ankara, Mersin, Hatay, Manisa, Bursa, Kocaeli, Trabzon’da,Urfa,Gaziantep’te yoğun olarak örgütlenilmiş ve ciddi bir toplumsal güç haline gelinmiştir.
Sonra El Kaide,Taliban, Müslüman Kardeşler,El Nusra gibi adlarla Türkiye,Suriye, Tunus, Libya, Suudi Arabistan, Cezayir, Mısır, Ürdün, Çeçenistan’da, ABD ve Avrupa’da İslamcılık adına savaşıyorlar, işte IŞİD Suriye’de ve şimdi de Irak’tadır…

 
*
Nihayet ABD, İslamcılığın demokrasi ile bir  ilgisinin olmadığını :İslamcılığın ülke ekonomilerini rekabetçi baskılara dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı başaramayacağı: alt yapıda taassubun  sonucu olarak İslami Cihad’ın teşvik edildiğini: Bu yüzden İsrail’in güvenliğinin beklemede kaldığını: Cihad örgütlerinin uluslararası tehdit haline geldiğini: İslamcı terör örgütlerinin ortadan kaldırılmaması halinde Ortadoğu’nun parçalanacağını görmüş, uluslararası çapta İslamcılık,İslam Birliği ve türevi İslami Cihad örgütleriyle mücadele kararı almıştır.
 
Mısır’da bir şeriat devleti oluşturulmaya hazırlanılırken, M.Mursi ve Müslüman Kardeşler Cemaati’nin Hürriyet ve Adalet Partisi iktidardan düşürülmüş ve siyasetten yasaklanmıştır.
Türkiye’de İslamcı Erdoğan hükümetinin devlet yapılanmasından önce İslamcı Gülen cemaati’nin tasfiyesi sürdürülüyor.
Suriye’de Cumhurbaşkanlığı  Seçimi’nden  çıkan sonuçla, herhangi bir rejim değişikliğinin bu ülkede gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ve Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu anlaşılmıştır.
O yüzden Suriye ile ergeç  yapılacak bir barış anlaşmasında, İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak, Ortadoğu’da köklenmiş Laik Arap Milliyetçileri ya da BAAS partileri olmazsa olmaz sayılıyor.

*
Bu çerçevede İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterlik görevini yakın tarihte bırakan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun düşüncesinin de,İslam toplumlarında yaşanan gelişmeler paralelinde yeni bir yöne çevrildiğini görmek gerekiyor.
Çünkü Teşkilat’ın İslami siyasi iradesi, dayanışma ve ortak İslam hareketi anlayışı İslam ülkeleri anayasalarında laikliğin devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlanması,
Toplumsal hayatın, siyaset ve kültürün bir bölümünün tarikatlar,cemaatler ve dini kurumlar vasıtasıyla dini ritüellerle bezenebileceği,
Devletin bu toplumu küresel siyasi ve ekonomik kriterler dengesinde tutacağı bileşkesine yönelmiştir.


*
Türkiye’de din ve siyaset üzerindeki tartışmanın diğer Müslüman ülkelerin aksine,Türkiye’nin Atatürkçü bir esas olan ve nihai amacı dini  bireyselleştirmek ve kamusal hayatta görünürlüğünü sınırlamak anlamında anayasal lâikliğin sona erdiğini,
Yerine merkez sağ partilerin sahip çıktığı devletin çeşitli dinlere karşı tarafsızlığı ve dinin kamusal alanda görünürlüğüne izin veren pasif lâikliğin ikame edilmekte olduğuna işaret etmek gerekiyor.
*
“Ne Bağımsızcılık,ne antiemperyalist olmak,ne de bu değerlerin izdüşümünden çağdaş insan olmak” Kemal Kılıçdaroğlu’nun  fıtratında yoktur.
Bu noktada “Devrimin amacını kavramış olanlar sürekli olarak onu koruma gücüne sahip olacaklardır”diyen Büyük Atatürk’ün makamında oturan  Kemal Kılıçdaroğlu’dan;
Devrimcilik aşkına, dünyanın çok kutupluluğa yöneldiği şu anında Türkiye’yi hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı  sürdürülebilir yeni bir güvenliğin tesisine doğru bir denge arayışında,
Asya’da barışa, istikrara ve gelişmeye yönelik güvenlik ihtiyacının karşılanması için yapılan  çok sayıda serbest ticaret anlaşmasına ve bölgesel güvenliği korumada önemli platformlara katılmak  için direnmesini de beklemek hataydı.
Yazık ki, Kılıçdaroğlu’nun içindeki cevher ” Ilımlı İslam Türkiye Devleti”nden yanadır…
*
Fakat,hesap uzmanıdır ya, matematikten anladığı iddiasında, CHP tabanında oluşacak tepki sonucu kaybedilecek oydan fazlasının muhafazakâr seçmenden geleceğini hesaplıyor…
*
Bir taraftan Recep Tayyip Erdoğan, öte taraftan Kemal Kılıçdaroğlu Türk halkının ırasına tecavüze yelteniyor, halkın eline iki ucu boklu değneği tutuşturuyorlar.
18.6.2014
Exit mobile version