Müslüman Kardeşler örgütünün önde gelen liderlerinden Yusuf El Karadavi’nin başkanlığını yürüttüğü Dünya Müslüman Alimler Birliği yayımladığı bildiride,
“Irak’ta yaşananları yalnızca İslami bir grubun olayı olarak açıklayamayız, bu büyük bir Sünni devrimidir. Musul’un düşmesi, halk devrimi sonucu gerçekleşen bir olaydan başka bir şey ile açıklanamaz. Gücü ne olursa olsun bir örgüt 4 milyon nüfuslu bir kenti ele geçiremez” dendi…
*
İsrail tarihinden siyasi yapısına, dini yapısına kadar bir çok nedenle Ortadoğu’da yaşanan her olayın ardında gündeme birinci sırada gelen bir ülkedir.
İsrail’i farklı yapan özelliği ise her ideoloji,her siyasi duruş ve her dini anlayışın bir diğerine karşı değerlendiriliyor olmasındandır,mesela Yahudi Milliyetçiliği anlamında Siyonizm,tek başına İsrail içindeki milliyetçi akımları tanımlamakta eksik kalıyor.
Çünkü Siyonizm ideolojisine kimisi dini nedenlerle, kimisi Yahudiliği bir kültür olarak kabul ettiği, kimisi Yahudiliğin teolojik boyutuyla ilgilenmediği için katılıyor.
O yüzden Siyonizm, İsrail’de devrimci, işçi, dinî, kültürel gibi sıfatlarla anılıyor.
İsraillinin benzer bir çok algıda farklılıkları, İsrail’in içinde önemli çatışmaların yaşandığını anlamına geliyor…
*
Sıkı farklılıklar ve çatışmalar yaşanıyor, ama bunlar İsrail’in komşularıyla çatışmaları yüzünden gündem olmuyor.
Kurulduğundan beri 8 savaş, sayısız anlaşma, ateşkesler ve barış girişimleri İsrail’i belirliyor.
Özellikle 1967 Altı Gün Savaşında ele geçirilen Mısır’dan Sina, Suriye’den Golan Tepeleri, Ürdün’den Batı Şeria ve Doğu Kudüs de devam ettirdiği işgal ve işgal altında tuttuğu Filistinlilere karşı merhametsiz tavır, yayılmacı politika, komşu ülkelerle ilişkiler esas gündemi belirliyor
1967 Savaşının başlamasından hemen önceki sınırlar ise olası bir barışın ardından İsrail ile Filistin Devleti arasındaki sınıra referans kabul ediliyor.
*
İsrail’in Golan Tepeleri, Batı Şeria ve Gazze’yi işgali, birincisi; azınlıklar ya da Filistinliler,
İkincisi, Golan’daki su kaynakları sorununu ortaya çıkarmıştır ki, bu sorunlar İsrail ile Suriye arasında esas sorunu oluşturuyor.
Ortadoğu’nun tarih boyunca savaşları ve İsrail- Arap savaşlarını tetikleyen neden bölgenin kıt su ve toprak kaynaklarıdır.
İsrail’in nüfusunun artması ve sahip olunan kaynakların azalması sonucunda, işgalden itibaren güç gösterisi ve suyun insani bir hak olduğundan hareketle o bölgede hak talebinde olmak için kurduğu yerleşim yerleri de barışın önünde engel olarak duruyor…
*
İsrail 80’li yıllarda tükettiği su miktarının yarısından fazlasını Batı Şeria ve Gazze topraklarından alıyor, 90’lı yıllarda ise doğadan karşıladığı suyun yüzde 15 oranında çok su tüketiyordu.
Bu çerçevede su kaynaklarına erişimlerinin olmaması halinde hem İsrail’in, hem de Bağımsız Filistin’in varlığını sürdüremeyeceğini görmek, buna tarıma uygun toprak ihtiyacını da ilave etmek gerekiyor.
*
İsrail’in azınlık olarak kabul ettiği Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS arasında görüş ayrılığı ve güvensizlikler İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması gibi konularla süren barış görüşmelerini eksik bırakmıştı.
Şimdi Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS’ın kurduğu birlik hükümeti AB, BM, ABD ve Çin tarafından iki devletli çözümü temel alan barış prensibine bağlı kalınması koşuluyla kabul ediliyor.
Nitekim, Filistin lideri Mahmur Abbas, ABD ve AB’nin talepleri doğrultusunda bir politika sürdüreceğini,İsrail ile durma noktasına gelen barış sürecinin temelini oluşturan anlaşmaları teminen İsrail’in hukuken var olma hakkını tanıyacaklarını ve 1967 sınırlarına dayanan iki devletli çözüm prensibine bağlı kalacaklarını açıklıyor.
*
Öte yanda İsrail, Suriye’de Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nden çıkan sonuçla, herhangi bir rejim değişikliğinin bu ülkede gerçekleşmesinin mümkün olmadığını ve Esad’ın iktidarını koruma konusunda büyük bir potansiyele sahip olduğunu görmüştür.
Üstelik Suriye oldukça akılcı bir politika izliyor, hem terörle mücadele önlemlerini alıyor,hem silah bırakıp barışçıl hayata dönmeye hazır olanlara ödün veriyor.
Esad,işte bugüne kadar işlenmiş tüm suçları genel af ilan etmiştir.
Bu politikanın sonuçları olarak Suriye, terör tehdidiyle başa çıkabilmek için güç kazanıyor.
İsrail, ABD ve Suriye Dostları, Suriye’nin hem terör gruplarını yenilgiye uğrattığı hem de ABD’nin Suriye planlarını bozduğunun farkındadır…
*
Bu durumda, Suriye ile ergeç yapılacak bir barış anlaşmasında, İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanıyacak o topraklarda köklenmiş Laik Arap Milliyetçileri ya da BAAS partisi olmazsa olmaz sayılıyor.
İsrail-Suriye arasında olası bir barış anlaşmasının şartlarından biri ise her iki tarafın birbirlerinin iç işlerine karışmaması olmalıdır, bu yüzden Suriye’nin İsrail’in azınlıkları olan Filistinliler, İsrail’in Suriye azınlıkları olan Kürtler ile ilgilerini kesmeleri gerekiyor…
*
BAAS Suriye,Irak,Filistin ve Ürdün’ü birleştirmeyi amaçlayan, İslamiyet’ten ziyade Araplığı temel alan, özgürlük ve sosyalizmi savunan bir ideolojiye dayanıyor.
1967’de Arap-İsrail savaşında alınan yenilgi ve Suriye’nin Golan Tepeleri’ni kaybetmesi BAAS Partisi içinde ideolojik ayrılıklara yol açmış ve bu partideki iktidar mücadelesi Hafız Esad’ın gerçekleştirdiği kansız bir darbeyle son bulmuştu.
Suriye’de Hafız Esad’ın iktidara gelmesiyle nufusun yüzde 13’ü oluşturan Arap-Alevi Nusayriler iktidar olmuş, yüzde 68’i Sünni Müslüman olan Suriye’de işte,bugünün mezhep kavgası orijinli iç savaşa gelinmiştir.
*
Şu gün ne ABD, ne de İsrail Esad’ı göndermek gibi bir planın içinde bulunmuyor.
Ancak, Londra’da ABD’nin liderliğinde “Suriye Dostları”, Suriye’deki ekonomik ve siyasi çıkarlarını teminen rejime karşı bir araya getirilen ve birbirinden çok farklı gruplar ve bireylerden oluşan,bu yüzden her bir grubun diğer gruplardan ciddi farklılar gösteren bir takım hak ve iddiaları temsil eden Ulusal Koalisyonun yapısını oluşturan ılımlı muhalefete, ulusal koordinasyona, koalisyonun askeri konseyine ve ılımlı silahlı gruplarına desteklerini arttırmak, bu suretle Suriye’nin güçlü BAAS partisini dengelemek,
Ve İsrail’in güvenliğini beklemede tutan El Nusra,Irak Şam İslam Devleti örgütü gibi aşırı dinci, PKK yanlısı ve Suriye’de demokratik özerklik siyaseti yürüten Demokratik Birlik Partisi gibi etnik terör gruplarını tasfiye etme kararı almıştır.
*
O yüzden El Kaideci radikal örgütler üzerlerine muhtelif şekilde çöken tasfiye edilme paniğini yaşıyor.
Bir kısmı Irak Merkezi hükümetinin zayıflığından faydalanarak Suriye’den Irak’a kaçmış, Suriye’deki kayıpları telafi etmek için Irak’ta silahlı eylemlerde bulunuyor.
Bir kısmı Katarlı,Suudi Arabistan ve Türkiyeli suponsorların sırtlarını sıvazlamalarıyla Irak ve Suriye’yi kapsayan bir şeriat devleti kurmak hayalleri peşinden,şimdi Irak’dadır.
*
Halbuki Irak’ta da Sünniler, BAAS geleneğinden geliyor ve ABD’nin düzen kurucu rolüne değil, nüfusun yüzde 60’nı oluşturan Şiilerin iktidar olmasına itiraz ediyor.
Bu sırada Türkiye’de Erdoğan hükümeti Kürdistan Bölgesi’yle Bağdat’ı devre dışı bırakan ilişkiler geliştirmekte, bu ilişkilere Kürdistan Bölgesi ile Bağdat arasındaki karşılıklı bağımlılığı zayıflatan stratejik bir anlam da yüklemektedir.
Irak’ta gidişat güç-gelir paylaşımına dayalı bir federalizme doğru gidiyor,Kürtler ve Sünniler Maliki’yi dengeleyecek bir karşı ağırlık yaratıyor.
IŞİD’in birkaç bin militanla, Sünni federal bölge kurulmak istenen yerleri 48 saat içerisinde ele geçirmesi, örgütün bu bölgede kalıcı olacağı anlamına gelmese de Irak’ın idari yapısını değiştirebilecek potansiyeller taşıyor.
*
Eh! İsrail’in bölgede güvenlik içinde olması, su ve tarım topraklarını kullanabilmesi için BAAS partilerine ihtiyacı bulunuyor…
16.6.2014
Bir yanıt yazın