Hendekler açıyorlar.
Çukurlar kazıyorlar. Karayollarını ulaşıma kapatıyorlar…
Araçları durdurup, kimlik soruyorlar. Kontak anahtarlarını alıyorlar.
Peki, bütün bu işleri kimler, nerede yapıyor?
Türkiye Cumhuriyetinde… Ülkenin güneydoğusunda… Hem de Türk Silahlı kuvvetlerinin 100 metre ilerisinde… Emniyet güçlerinin gözünün önünde…
Genelkurmay Başkanının, Başbakanın, bakanların, milletvekillerinin gözünün içine baka baka, vatandaşların “Seyahat etme” haklarını çiğniyorlar…
“Burası Kürdistan” diyorlar.
“Kürdistan’da her şey bizden sorulur…”
“İstersek asarız, istersek keseriz… Kaçakçılık yaparız… İstersek adam kaçırırız… Haraç alırız, vergi toplarız…”
Ve bütün bu eylemleri bağımsız meclisi, ordusu, yargısı, emniyet güçleri, bayrağı olan, sınırları kanla, savaşla çizilmiş bir ulus devletin topraklarında gerçekleştiriyorlar…
Göz göre göre hainler, ulus devleti, Türkiye Cumhuriyetini parçalıyorlar… Herkesin eli kolu bağlı…
Tüm dünyanın terör listesine aldığı bir terör örgütü bu… Yani PKK… Her türlü pislik var bunlarda… Adam kaçırma, adam öldürme, tecavüz, köy basma, bebek katliamı, uyuşturucu kaçakçılığı, haraç alma… Say sayabildiğin kadar…
Ama kimse müdahale etmiyor… Edemiyor…
Herkes seyrediyor.
Çünkü tüm yetkili makamlara “Onlara dokunulmayacak, karşılık verilmeyecek, silah kullanılmayacak” diye talimat gönderilmiş… Bunu AKP iktidarının en yetkili bakanları itiraf ediyorlar. Siz bakmayın Recep Tayyip’in “Bayrak indireni orada indirmeliydiniz…” kabadayılığına…
Çünkü Recep Tayyip’in Cumhurbaşkanı olabilmesi için Kürt oylarına ihtiyaç var…
Kürtlerin küstürülmemesi gerekir.
Bebek katili APO’nun küstürülmemesi gerekir…
Şimdiye dek, Türkiye cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti olalı böyle bir kepazelik, böyle bir rezillik görmedi daha…
Kurtuluş savaşında bile yedi düvelin saldırısı, işgali altındayken ve “Türk’ün ateşle imtihanı” yaşanırken başımız bu denli öne eğilmedi. Bir kıçı kırık terör örgütü karşısında bu denli aciz, çaresiz, sessiz kalmamıştık…
Çünkü Hiçbir dönemde yasa dışı örgütlerle, aşiret, kabile kuruluşları ile, aşiret, kabile reisleri ile bu denli içli dışlı olup, iç ve dış politika belirlememiştik… Çünkü hiçbir dönemde, devletlerle, hükümetlerle diyalogu bırakıp, peşmergelerle, şeriatçı katillerle dış politika konuşmamıştık…
Kurtuluş savaşında padişahın, sadrazamın ve İngiltere’nin desteğini arkasına alıp isyan eden, o zamanın APO’su, işbirlikçi hain, Kürt önder Seyit Abdülkadir bile o zor koşullarda dize getirilmiş, Türkiye’yi bölme hedeflerinden vaz geçmek zorunda kalmıştı…
Seyit Abdülkadir denilen bu hain, emperyalizme direnen Kuvayı Milliyeyi milletin gözünde küçük düşürmek, Kurtuluş Savaşına sekte vurmak için elinden geleni ardına koymuyordu, şunları söylüyordu:
“Kuvayı Milliye’ye aldanmayınız. (Onlar, yani Yedi Düvele karşı vatanlarını koruyan kahramanlar A.E.) Bolşeviklerin kafasını taşıyan yurtsuz serserilerdir. Hilafet ve Saltanattan ayrılmayınız.” (31 Mart 1920, Peyam-ı Sabah Gazetesi)
AKP ve onun Başbakanı Recep Tayyip ise günümüzde Cumhurbaşkanı olma sevdasına kaptırmış kendisini… Gözü başka bir şey görmüyor… Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanabilmek için Kürt oylarına ihtiyacı var onun… Bir açılım masalı, bir çözüm süreci öyküsü tutturmuş gidiyor…
Anlata anlata bitiremiyor. Masallarla, öykülerle uyutuyor halkını…
Peki, böyle bir açılım saçılım ve çözüm sürecinin sonucunda nasıl bir durumla, nasıl bir siyasal tablo ile karşı karşıya kalacağız? Yeni bir Kürt devleti mi ortaya çıkacak? Yani parlamentosu, emniyet güçleri, ordusu olan yeni bir Kürt devleti mi kurulacak? Güneydoğuyu kim ya da kimler yönetecek? Siyasal irade kimde olacak?
Bu konuda muhalefeti de iktidarı da bir şey bilmemekte, bir şey söylememekte, söyleyememektedir…
12 yıllık AKP iktidarında bölücü, terörist PKK’ya ve şeriatçı, siyasal İslam örgütlerine verilen tavizler sonucunda rüzgâr ekilmiş, bugün fırtına biçilmektedir…
Bu teslimiyet politikasının sonucunda, PKK’lı bir piç, 700 bin kişilik ordunun ve yüce Türk milletinin önünde bayrak direğine çıkıp, Yedi Düvelin indiremediği Türk Bayrağını gönderden indirmiştir…
IŞİD adlı bir şeriatçı çakal sürüsü ise, AKP iktidarının acizliğinden yararlanarak konsolosluğumuzu basıp, adamlarımızı rehin almıştır…
Sen Türk subayının başına çuval geçirildiğinde “GIK”ını çıkarmazsan, “ABD’ye nota verelim” diyenlere “Ne notası, müzik notası mı?” diye yanıt verirsen…
Ve günümüzde, PKK saldırıları karşısında vatan savunması yapan askerlerin silahına el koyarsan…
Yıllarca dağlarda canı pahasına katil sürüsü ile mücadele eden subayları düzmece, 25 kuruşluk CD’lerle zindanlara doldurursan, üstüne üstlük bir de yargılamalarda onun savaştığı terörist PKK’lıları tanık olarak dinletirsen…
Komşularına ve kendi halkına karşı ÖSO, IŞİD, EL KAİDE gibi terör örgütlerini destekler, onlara maddi manevi her türlü yardımı yapıp, savaşta yaralanan şeriatçı terör başlarını hastanelerinde tedavi ettirirsen…
Elbette, “Beslediğin karga, günü geldiğinde senin de gözünü oyar…”
İnsan ciğeri yiyen, bebek öldüren, ırza geçen bu katil sürüsünün evine, yatak odana girmediğine şükret sen…
Bir yanıt yazın