Irak’ın yeni Saddam Hüseyin’i IŞİD lideri El-Bağdadi mi?

İlk olarak Suriye’deki iç savaş münasebetiyle duyduk IŞİD ismini. Diğer pek çok terör örgütü gibi bu örgüt de Suriye’de Beşar Esat’ı devirmek için mücadele ediyordu. Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) ismi verilen yapay teşkilatın şemsiyesi altına girdi mi emin değilim; eğer girdi ise Türkiye tarafından da hoşgörü ile karşılandı demektir. Muhtemelen militanlarının Türkiye’ye giriş çıkışlarında bazı kolaylıklar sağlandı kendilerine. Yaralanan militanları Türkiye’de tedavi edilmiş de olabilir. Ayrıca Türkiye’den gönderilen gıda yardımı ve mühimmatlardan da istifade ettirilmiş olabilirler ÖSO yönetimi tarafından. Zira ÖSO yönetimi, Türkiye’de birkaç kere toplantı yaptı. Örgütün lideri olan Muaz El-Hatip, devlet protokolüyle karşılanıp uğurlandı Türkiye’de.

Gazeteci Nevzat Çiçek’in dediğine göre; IŞİD’in temeli El-Kaide’nin lideri Usame Bin Laden’in yakın adamlarından El-Zerkavi tarafından atılmış. IŞİD hareketinin, amacını ise şöyle açıklıyor Nevzat Çiçek: “Koalisyon güçlerinin geri çekilmesini sağlamak, işgal kuvvetleriyle çalışanları öldürmek, Şia’nın askeri gücünü ve nüfuzunu marjinize edip şeriatla yönetilen İslam devleti kurmak…”

El-Zerkavi ile ondan sonra yerine geçen Ebu Hamza el-Muhacir ve Ömer el-Bağdadi’nin peş peşe öldürülmelerinden sonra örgütün şu andaki lideri Ebubekir el-Bağdadi üstlenmiş liderlik görevini. 1971 doğumlu olan Ebubekir El-Bağdadi, aslında bir profesör. İlahiyatçı. Selefi ekole (katı İslam yorumuna) mensup. Kendisinin Peygamber’in soyundan geldiğini iddia ediyor! Hareketin en karakteristik özeliklerinden birisi, kendilerine ait olmayanların mallarına Sünni de olsa el koymaları.

Beşar Esat’a karşı mücadele etmek için geldikleri Suriye’de aslında kendi bünyelerinden çıkan Nusra cephesi ile ters düşen IŞİD, El-Nusra ile anlaşmazlığa düşüyor ve aralarındaki sorunu, El-Kaide lideri Aymen El-Zevahiri bile çözemiyor! Usame Bin Laden’in öldürülmesinden sonra El-Kaide terör örgütünün liderliğini üstlenen Aymen El-Zevahiri’nin de tıpkı IŞİD lideri Ebu Bekir El-Bağdadi gibi Mısırlı bir ilahiyatçı ve aynı zamanda bir tıp doktoru (cerrah) olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Yine gazeteci Nevzat Çiçek’in dediğine göre; “Çatışmalar sırasında IŞİD’in eylem tarzı, muhaliflere oranla çok acımasız olduğu için beraberinde bir korkuyu da getirdi”. Nevzat Çiçek, IŞİD’e dünyanın muhtelif ülkelerinden olduğu gibi ülkemizden de yoğun bir katılımın olduğunu söylüyor. Ona göre Türkiye’den IŞİD’e eleman temin eden illerin başında (yoğunlukla Kürt kökenli vatandaşlarımız olmak üzere); Adıyaman, Bingöl, Mardin, Diyarbakır, Kırşehir, Konya, Ankara ve İstanbul bulunuyor(1).

MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan da katılıyor Nevzat Çiçek’in bu görüşlerine. Sinan Oğan, IŞİD’in Türkiye’de irtibat büroları bulunduğunu ve bu bürolar vasıtasıyla Türkiye’den eleman temin ettiğini, hükümetin de bütün bunlardan haberdar olduğunu iddia etmektedir(2).

Bu arada ABD’nin El-Kaide lideri Aymen El-Zevahiri’nin başı için 25 milyon dolar, IŞİD lideri Ebubekir El-Bağdadi’nin başı için 10 milyon dolar ödül koyduğunu ve IŞİD lideri Ebubekir El-Bağdadi’nin, Saddam Hüseyin döneminde Irak’ın Diyala kentinde vaiz olmakla, etrafında birçok adam topladığını da belirtmiş olalım.

Bir internet sitesinde ise El-Bağdadi hakkında; IŞİD’in Usame Bin Laden’i olarak tanınan ve kot adı “Ebu Dua” olan Ebubekir El-Bağdadi’nin, El-Kaide lideri Zevahiri’nin, IŞİD’i lağvederek El-Nusra’ya katılması teklifini reddederek Zevahiri’ye baş kaldırdığı, Suriye’de hem Esat rejimine, hem Özgür Suriye Ordusu’na ve hem de El-Nusra’ya karşı savaştığı belirtilmektedir(3).

Vehhabilik El-Kaide ve IŞİD

Buraya kadar verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere; IŞİD, El-Kaide’nin savunduğu İslami fikirler ve selefi İslam yorumu üzerine kurulmuş bir örgüttür. Örgütün kurucusu Zerkavi’nin, El-Kaide terör örgütünün kurucusu Usame Bin Laden’in yakın adamı olmakla, her iki örgütün de aynı fikri temele dayandıkları yani İslam’ın en katı yorumu olan Selefi yorumu üzerine bina edildikleri ortadadır. İki örgütün şu andaki liderlerinin karşı karşıya gelmeleri ise, güç savaşından ve özelikle Irak’ta köşe kapma yarışından başka bir şey değildir.

Rus kuvvetlerinin Afganistan’dan çıkarılması amacıyla 1988 yılında, tıpkı 1989 yılında kurulan Taliban örgütü gibi ABD tarafından kurdurulan ve zaman içinde büsbütün uluslararası bir terör örgütüne dönüşen El-Kaide’nin kurucusu Ben Laden’in, Suudi Arabistan vatandaşı olduğu ve Arabistan’ın en zengin ailelerinden Bin Laden ailesine mensup bulunduğu, 2011 yılında Pakistan’da öldürüldüğünde arkasında 11 milyar dolarlık bir servet bıraktığı biliniyor. Suudi vatandaşı olmakla Usame Bin Laden’in, İslam’ın bedevilerce yapılan en katı yorumu olan Hanbeli Mezhebi’nin görüşlerini, sonraki yıllarda çok daha geliştirip sistematik hale getiren İbn-i Teymiye’nin fikirlerinden neşet eden ve bir anlamda Suudi Arabistan’ın milli mezhebi olan yarı siyasi bir mezhep karakteri taşıyan Vahhabi mezhebine bağlı bulunduğu kabul edilmelidir. Yani, El-Kaide ve onun içinden çıkan IŞİD’in acımasızlıklarının temelinde, Vahhabilik öğretisi yatmaktadır. Bugün idam cezasının baş kesilmek suretiyle en sadist biçimde uygulandığı yegane ülkenin Arabistan olmasının altında yatan sebep de zaten Vahhabilik öğretisidir.

Vahhabilik, 18. yüzyılda Arap yarımadasının orta kısımlarında yer alan Riyat yakınlarındaki Uyeyne köyünde doğan Muhammed Bin Abdülvahhap isimli bir din adamının savunduğu fikirlere dayanmaktadır. Muhammed Bin Abdulvahhap’ın, bugün Arabistan’ı yöneten kral ailesinin büyük dedeleri olan Der’iye Emiri Muhammed Bin Suud ile tanışması ve onun himayesine girmesi, savunduğu fikirlerin neşvü nema bulmasında oldukça etkili olmuş, bilahare Suud ailesinin de bu fikirleri benimsemesiyle daha da güçlenmiştir. Konunun uzmanlarına göre; Vahhabilik, aslında orijinal fikirler içeren bir mezhep değil, daha önce savunulmuş fikirlerin bir kısmını çok daha katı ve tavizsiz şekilde hayata geçiren bir anlayıştır. Hariciler, Zahiriler, Hanbeliler ve İbn-i Teymiyye’nin görüşleriyle örtüşen birçok tarafı bulunmaktadır. Hatta devlet için bir tehlike arz etmeye başladıktan sonra ve özellikle 1803 yılından itibaren Osmanlı idarelerince Hariciler olarak da isimlendirilmişlerdir(4).

Dolayısıyla; El-Kaide ve onun uzantıları olan IŞİD ve Nusra gibi terör örgütleri, Sünni Vehhabi İslam yorumunu benimsemiş örgütlerdir. Yani bu örgütlerin fikri temelini Suudi Arabistan’ın milli mezhebi olan Vehhabilik oluşturmaktadır. Sünni İslam yorumunu benimsediği için El-Kaide terör örgütü, Sünni Müslüman ülkelerce de bazen açık, çoğu zaman üstü örtülü olarak desteklenmektedir. Mesela Türkiye’deki mevcut iktidarın da, Irak’ta Şiilerin etkin oldukları Nuri El-Maliki yönetimine karşı, Suriye’de ise Nusayri (Arap Aleviliği) Beşar Esat yönetimine karşı mücadele eden IŞİD’e karşı sempati duyduğu akla gelebilir. Hele hele mevcut iktidarın, Irak örneğinde olduğu gibi; komşu devletlerle olan ilişkilerinde merkezi hükümetler yerine azınlık yönetimleriyle ve bölgesel hükümetlerle ikili ilişkiler kurmaya çalıştığını dikkate alırsak, bu durum akla gelmekten de ileri bir durumdur. AKP iktidarı, El-Kaide’nin Somali’deki uzantısı olan El-Şabab örgütünün Mogadişu’daki elçiliğimize saldırdığına ve insanlarımızı öldürdüğüne bakmaksızın El-Kaide’nin Suriye’deki uzantılarını şu veya bu şekilde desteklemeye halen devam etmektedir. Umarım IŞİD terör örgütünün Musul başkonsolosluğumuza yapmış olduğu baskın, AKP hükümetinin aklını başına getirmiştir!

Ne var ki; MHP’li Sinan Oğan’a göre; hükümet, IŞİD’in Türkiye’de irtibat bürosu kurmasına ve bu bürolar vasıtasıyla Türkiye’den eleman temin etmesine göz yummakta, bu örgüte hoşgörüyle yaklaşmaktadır. Sinan Oğan’a göre; IŞİD’in Türkiye’deki ofislerinden birisi de İstanbul Laleli’de bulunmaktadır(5).

Sinan Oğan, ayrıca TBMM Genel Kurulu’nda yapmış olduğu konuşmada AKP’yi “Besleyip büyüttüğünüz IŞİD terör örgütü, Musul Başkonsolosluğumuzun etrafını sarmış bulunmaktadır” şeklinde itham etmiş bulunuyor(6).

Irak’ın Yeni Saddam Hüseyin’i Ebubekir El-Bağdadi mi?

Gerek yapısı, gerek yaptıkları, gerekse açıklamalarından anlaşılıyor ki IŞİD; bir anlamda, Irak’taki Şiiler ve Kürtler tarafından insanlık dışı bir yöntemle yargılanıp asılan (hatta idam sırasında boynundaki ipin ucunu çeken aracın gereğinden fazla asılması sonucu başı vücudundan ayrılan) Saddam Hüseyin’in intikamını almayı kafalarına koymuş uluslararası Sünni yeminli militanlar grubudur! İntikamın hedefinde ise Irak’ta iktidarı elinde tutan Şiiler ve belli bir noktaya kadar da Kürtler vardır. İddialara göre; grubun finansman kaynağını ise Sudi Arabistan ve Katar gibi para babası zengin Sünni Arap ülkeleri sağlıyorlar.

Peki, Musul’u neden kolayca ve hiç çatışmadan ele geçirdiler? Neden olacak; 3 milyon nüfuslu Musul’un 1.700.000’ini Saddam Hüseyin yanlısı Sünni Araplar oluşturduğu için! Yani içeriden destek gördükleri için. Olan, yine bizim gariban Türkmenlere oldu galiba. Onlar hem Irak yönetiminde söz sahibi değiller, hem de Şii mezhebine mensuplar. IŞİD ise, “Sünniler bizden hiç korkmasınlar. Şiiler ise çok korksunlar…” açıklaması yapmış bulunuyorlar. Korkmamak ne mümkün? Adamlar yakaladıkları Şii’nin kellesini kesiyorlar! Hem de “Allahü ekber” naraları atarak. Tıpkı Kerbela’da Peygamber evladını kestikleri gibi!

Anlaşılan IŞİD lideri Ebubekir El-Bağdadi, Irak’ın ikinci Saddam Hüseyin’i olmayı çoktan kafasına koymuş bulunuyor. Tabi, örgütün kurucu lideri Zerkavi ve ardıllarının akıbetine uğramadığı sürece. Başına konulan 10 milyon dolarlık ödül de reddedilecek gibi değil hani. Hele de para için babalarını bile satacak bir karaktere sahip Arapların arasında yaşıyorsa! Saddam Hüseyin’i, Taha Yasin Ramazan’ı, Muamer El-Kaddafi’yi satan adamlar, şunun şurasında bir vaiz olan Ebubekir El-Bağdadi’yi mi satmayacaklar Amerika’ya?

IŞİD Saddam’ın Generalleri Tarafından mı Sevk ve İdare Ediliyor?

IŞİD terör örgütünün, ABD’li askerlerin işkence görüntüleriyle hafızalarımıza kazınan Ebu Gureyb (Gariplerin Babası) isimli cezaevini basarak, oradaki militanları salıverdiği biliniyor. Bu militanların çoğunun, Saddam yanlısı Sünni direnişçiler ve eski askerler ile El-Kaide yanlısı militanlar olduğunda kuşku yoktur. Bu adamlar, muhtemelen şu anda IŞİD bünyesinde mücadele ediyor olmalılar. Medyada bu konuda yığınla haber-yorum bulunuyor.

Mesela; Saddam Hüseyin’in sağ kolu General İzzet İbrahim El-Duri’nin IŞİD’e destek verdiğine ilişkin haberler var medyada(6). Kimdir İzzet İbrahim; ABD’nin başına 10 milyon dolar ödül koyduğu, ancak bir türlü ele geçiremediği yüksek rütbeli bir asker. Doğrusu, IŞİD’in, Musul gibi 3 milyonluk koca bir kenti, Irak askerlerine tek bir kurşun bile atmalarına fırsat vermeden ele geçirmeleri, tam bir askeri başarıdır. Bunu da ancak kurmay bilgisi yüksek insanlar başarabilirler ki; bu da ancak İzzet İbrahim El-Duri gibi adamların başarabileceği bir iştir. Saddam Hüseyin’in Ürdün’de sürgünde yaşayan kızı Raghad Hüseyin’in, IŞİD’in Musul ve çevresinden babasının doğum yeri olan Tikrit’i de ele geçirmesi üzerine yapmış olduğu “Bütün bu zaferleri gördüğüm için mutluyum. Bu, babamın ve amcam İzzet el Duri’nin savaşçılarının zaferi… İçim rahat. Bir gün Irak’a geri dönüp babamın mezarını ziyaret edeceğim. Belki bu hemen olmayacak ama kesinlikle olacak”(8) şeklindeki açıklaması, bu bakımdan önemlidir. Raghad Hüseyin’in sıradan bir kişi olmaması, bu sözleri çok daha anlamlı kılmaktadır.

Dolayısıyla; IŞİD’in arkasında, onlara taktik veren, sevk ve idaresini sağlayan kurmay subayların olduğu konusunda şüphe yoktur. Anlaşılıyor ki; bu kurmaylardan birisi de Saddam Rejiminin güçlü generallerinden İzzet İbrahim El-Duri’dir. Bizim sözüm ona 30 tane koç yiğidin armut gibi teslim olmaları ve kocaman bir hava korgeneralinin garnizonundaki Türk Bayrağına bile sahip olamaması karşısında, İzzet İbrahim El-Duri’nin azmini ve ABD’nin onca öldürme gayretleri karşısındaki dayanma gücünü düşündükçe insanın Türk Milletinin geleceği adına karamsarlığa düşmemesi mümkün değildir.

Mustafa Kemal Atatürk’e ve Silah Arkadaşlarına Şükran Borçluyuz!

Yazının burasında durup, Büyük Atatürk ve onun silah arkadaşlarına bir kez daha teşekkür edip minnet duymamız gerekiyor galiba. İyi ki “LAİKLİK” ilkesini benimsemişler de Türkiye’de mezhep savaşlarının önüne geçmişler bu büyük insanlar. Bize düşen ise bu ilkeyi sonuna kadar, hatta ölümüne savunmak ve içinin boşaltılmasına asla müsaade etmemektir. IŞİD krizi konusunda ise Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin çağrısına kulak verip, IŞİD’e karşı Irak Merkezi Hükümetinin yanında yer almaktır.

Bize göre; Türkiye, mezhebi ne olursa olsun, yani Nuri El-Maliki yönetiminin Şii olmasına bakmaksızın Irak Merkezi yönetiminin yanında yer almak zorundadır. Hem böylelikle, Irak Merkezi Yönetimi ile aramızdaki buzlar erimiş, Irak’taki Türkmen soydaşlarımız ise rahat bir nefes almış olurlar. Türkmen soydaşlarımıza sahip çıkmak bizim namus borcumuz olmasının yanı sıra, Musul ve Kerkük Misak-ı Milli sınırları içinde olmakla bizim vatan toprağımız ve ecdadın bize vasiyeti sayılır. Bu bakımdan Türkiye, Musul ve Kerkük’ün uluslararası terör örgütlerinin mücadele alanı olmasına asla kayıtsız kalamaz. Kalmamalıdır da…
______________
1-Nevzat Çiçek’in görüşleri, özetlenerek aktarılmış, aynıca tarafımızca bazı ilaveler yapılmıştır. N.Çiçek’in konuya ilişkin röportajı için bkz. ,
2-Sinan Oğan, bu hususu TV’lerin 12 Haziran tarihli haber bültenlerine yansıyan açıklamalarında dile getirmiştir.
3- ,
4-Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bk. Ömer Sağlam, Çöldeki Osmanlı ve Kavm-i Necib(Türk-Arap İlişkilerinin İçyüzü), s,143 ve devamı, Ankara-2003,
5- ,
6-http://gundem.bugun.com.tr/ak-partililer-atma-dedi-haberi/1141292
7-http://dunya.milliyet.com.tr/saddam-rejiminin-2-numarasi/dunya/detay/1896503/default.htm,
8-http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26607261.asp

İlk olarak Suriye'deki iç savaş münasebetiyle duyduk IŞİD ismini. Diğer pek çok terör örgütü gibi bu örgüt de Suriye'de Beşar Esat'ı devirmek için mücadele ediyordu. Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) ismi verilen yapay teşkilatın şemsiyesi altına girdi mi emin değilim; eğer girdi ise Türkiye tarafından da hoşgörü ile karşılandı demektir. Muhtemelen militanlarının Türkiye'ye giriş çıkışlarında bazı kolaylıklar sağlandı kendilerine. Yaralanan militanları Türkiye'de tedavi edilmiş de olabilir. Ayrıca Türkiye'den gönderilen gıda yardımı ve mühimmatlardan da istifade ettirilmiş olabilirler ÖSO yönetimi tarafından. Zira ÖSO yönetimi, Türkiye'de birkaç kere toplantı yaptı. Örgütün lideri olan Muaz El-Hatip, devlet protokolüyle karşılanıp uğurlandı Türkiye'de. - ISID

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir