NEREYE KADAR?

220px-KazimKarabekirPasha

NEREYE KADAR?
HÜSEYİN MÜMTAZ

Belliydi..
2012 “Newroz”unda Van’da açılan “Bizi 7.2 yıkmadı, TC’nin ne haddine” pankartı kara saplı bir hançer gibi belleğimde saplıdır.
Oysa depremden sonra Türkiye’nin her köşesinden Türkler yardıma koşmuştu, bakın depremin gazetelerine.
Türkiye’nin her köşesindeki o Türkler; 1999’da Türkiye’nin batısını yıkan depremde, doğudan otobüslere doluşup deprem bölgesine üşüşen yığınlara rağmen bunu yapmıştı..
Bakın zamanın gazetelerine..
Demek “TC”, “Van’ı yıkmak” istiyordu ha?
Ama belliydi..
Kışlalardan Muğlalı’nın ismi kaldırıldığı zaman; yeteceğini mi zannetmiştiniz?
Dağlardan “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” yazısının kaldırıldığı zaman yeteceğini mi zannetmiştiniz?
Memleketin bir köşesinde, devlet dairelerinde Türk Bayrağı asılıyor mu, asılamıyor mu?
Türk askerini kışlanın içine çekince yeteceğini mi zannetmiştiniz?
Sıra geldi anıtlara, heykellere..
Ağrı’nın yeni seçilen Belediye Başkanı Sakık, kentin merkezinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan ve “Utanç abidesi” dediği pilotlar anıtını kaldıracaklarını; Kazım Karabekir’in adının yer aldığı mahalle, cadde ve bazı sokakların da ismini değiştireceklerini söylemiş.


Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan hava şehitliğinin kaldırılacağını söyleyen Sakık, 1930’larda düşen ve içindeki iki pilotun öldüğü uçağın Kürtleri bombalamak için havalandığını savunmuş. Anıtın Kürtler arasında, “Utanç abidesi” olarak anıldığını belirten Sakık, “Bu kentte ilk gözüme batan bu utanç abidesidir. Sordum dediler ki, ‘Evet, bu 1930’larda Kürtleri bombalayan pilotların abidesidir. Kimileri övünç abidesi olarak alabilir, biz utanç abidesi olarak görüyoruz. Buralarda çok acılar yaşanmış. 1930’larda burada insanlar katledilmiş. Katliamı gerçekleştirenlerin anıtları, uçakların pervaneleri bir abide olarak burada, Ağrı halkının her gün yüzleştiği ve her gün Ağrı halkının gözünün içine batan o pervaneleri, o utanç abidelerini bu kentten kaldıracağız” demiş.
“Mustafa Muğlalı Kışlası da parlamentodaki tepkiler, halkımızın tepkisi nedeniyle kaldırıldı. Mustafa Muğlalı’nın Muğla’da bir caddede hâlâ ismi var. Biz, bunlara müsaade etmeyeceğiz. Kürt çocukları o abideleri gördüklerinde, ‘eğer çare yoksa yol çaredir’ diyerek kendilerini isyanın adresi olan dağlara atıyorlarsa, barışı inşa edeceksek bunları bir an önce ortadan kaldırmalıyız. Bu konuda herkesin duyarlı olması gerekir. Herkes barışı büyütecek adımlar atmalıdır. Bu kentte buna benzer caddeler var. Kazım Karabekir gibi, onlarcası var. Bu coğrafyanın ruhu ile örtüşmeyen cadde ve sokaklardır, bu tür utanç abidelerinin kaldırılmaları gerekir” diye de devam etmiş..
Önce Muğlalı, sonra Karabekir.. Sırada kim var?
“Coğrafyayı” ayırıyor, “Bu coğrafyanın ruhu ile örtüşmeyen cadde ve sokaklar, utanç abideleri” diyor..
Muğla’daki caddenin ismine bile karışıyor.
Bir buçuk yıla sıkışan Yerel, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri sürecinin; içine sokulduğumuz bu duruma değeceğini mi düşünüyorsunuz?
Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı döneminde Van’a önemli eğitim yatırımları yaptı. Yörede sevilen bir isimdi.
Geçen hafta Van Ticaret Odası’nın öncülüğünde, rekorlar kitabına girecek “Van kahvaltısı” planlandı.
Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile birlikte alana kalabalık bir koruma ordusuyla geldi. Çelik, konuşma yapma¬sı için kürsüye davet edildi. Davet edilişi, konuşması ve oradan ayrılışı 6 dakika bile sürmedi. Çünkü, Çelik konuşurken, yuhalanıyor, taşlanıyor, PKK’nın başı Abdullah Öcalan lehine sloganlar atılıyor, zafer işaretleri yapılıyordu.
Kahvaltı için gelenlere kumanya dağıtıldı. Orada, adeta BDP’nin mitingi yapılıyordu.
Hüseyin Çelik; zamanında “yöre halkının duygularına tercüman olarak” Muğlalı’nın ismini askerin kışlasından kaldırtan isimdir. Şimdi o da “çözüm süreci” diyor.
Diyor ama bir zamanlar törenlerle karşılandığı, halkın arasında rahatlıkla dolaşabilDİği VAn’da; şimdiki “çözüm süreci”nde maruz kaldığı muamele budur.
Geliyoruz “sürecin” Ulu Hakan Abdülhamit Han versiyonuna, çağdaş “Hamidiye Alayları” paragrafına.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 1 Haziran’da yenilenecek belediye başkanlığı seçimlerinde partisinin adayına destek vermek için Bitlis’in Güroymak İlçesi’ne gitmişti.
Muş’tan karayoluyla Güroymak’a gelen Davutoğlu, önce bir kahvede partililerle kahvaltı yaptı. Daha sonra İlçe Başkanlığı balkonundan konuşarak; Güroymak’ın kendileri için çok önemli olduğunu belirtip seçimi kazandıkları gün şükür secdesine kapanacaklarını söyledi.
Güroymak’ın Kürtçe adı Norşin’i kullanan Bakan Davutoğlu, Güroymak’ın ilim irfan diyarı olduğunu belirterek, “Norşin bizim kalbimizin mübarek diyarıdır. Burayı kaybetmeye tahammülümüz olamaz” dedi.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de benzer nedenlerden dolayı bölgede idi.
Seçim bölgesi ve memleketi Batman’da incelemelerde bulunan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Seyit Bilal Türbesi’nin bulunduğu Gercüş’ün Vergili Köyü’ne eski isminin verildiği tabela takma törenine katıldı. Şimşek, törende şöyle dedi:
“Türkiye’nin farklılıklarını zenginlik görüyoruz. Temel, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve demokratik hakların genişletilmesi konusunda mesafe katettiğimize de inanıyorum. Bugün sembolik bir adım atıyoruz. Hükümetimizin Meclis’te kabul ettiği demokratikleşme paketinde isimleri zamanla değiştirilen ve Türkleştirilen köylerimize eski isimlerin iadesini sağladık.”
Yâni “zamanla Türkleştirilen” köylerimiz tekrar “Kürtleştiriliyor”..
Maliye Bakanı Şimşek, Kürtçe’de “Vergisiz” anlamına gelen Becirman köyüne uzun yıllar büyük haksızlık yapıldığını da belirterek, şöyle konuştu:
“Osmanlı döneminde Becirman vergiden muaf tutulan bir yerdi. Ancak, bu isim daha sonra Türkçe olarak Vergili diye değiştirilmiş. Orjinal ismiyle ters bir anlam taşıyordu. Köylülerin verdiği kararla Bakanlar Kurulunda bu ismin onaylanmasıyla bu köy tekrar orjinal ismine kavuştu.”
“Haksızlık” nerede? Köyün Osmanlı döneminde vergiden muaf tutulması mı, Cumhuriyet döneminde Türkçe tabela asılması mı, Türkçe isminin “vergili” olması mı?
Elin değmişken Sayın Bakan, köyü “eskisi” gibi şimdi de vergiden muaf tutsaydın ya!
Lâfı hiç dolandırmayalım.
Bakan kendi eliyle Kürtçe tabela asarken; başka bir bakan bambaşka bir terminoloji ve düşünce örgüsü içinde “Norşin’i kaybetmeye tahammülünün olmadığını” ifade ederken…
Neyin mücadelesini, tartışmasını, kavgasını yapıyoruz?
Peki; Türkiye’nin Erbil Başkonsolosu Mehmet Akif İnam’ın, Erbil’de düzenlenen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin lideri olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin 39’uncu kuruluş yıldönümü törenine katıldığını;
Aynı “törene” KCK’nın Kandil’deki lider kadrosunda yer alan isimlerden Zeki Şengali’nin de katılmış olduğunu….
..biliyor muydunuz?
Biz daha neyin ve nasıl mücadelesini, tartışmasını, kavgasını yapıyoruz?
Dün Muğlalı, bugün Karabekir..
Duracaklarını mı zannediyorsunuz?
Yarın kim bilir sıra kimde ve nerede?
Karabekir neden önemlidir ve Karabekir’in “en büyük suçu/yanlışı” nedir, biliyor musunuz?
Mustafa Kemal; “Kurtuluş Savaşı-TBMM Hükümeti-Türkiye Cumhuriyeti” amacıyla çıktığı kutlu yolun Erzurum durağından önce “Padişah Fermanı” ile 9’uncu Ordu Müfettişliği’nden azledilir.
Artık “sivil”dir.
Erzurum Kolordu Komutanı Karabekir’e; “Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklaması”nı emreden bir telgraf çekilir.
Karabekir, “sivil” Mustafa Kemal’i üniformasıyla karşılar, “dimdik ve asla eğilmeden, tam bir asker gibi” selamlayarak; “Kumandamda bulunan zabitin ve efradın hürmet ve tâzimlerini arza geldim. Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de bizim muhterem kumandanımızsınız. Emrinizdeyim Paşam” der ve Erzurum Kongresi’nin düzen ve askeri güvenini sağlar.
Cumhuriyet’e giden yol açılmıştır..
Karabekir’in “suçu” işte budur.
Kars İstasyonu’nda bir vagon sergilenir.
Rusya ile 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması’nın ardından Rus heyetince dönemin 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ya hediye edilmiş “Beyaz Vagon”dur, o vagon.
1878’de “93 Harbi” sırasında Rus Çarlığına kaybettiğimiz Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum’u Eylül 1920’de kurtarıp, Türkiye’nin doğu sınırlarında Misak-ı Milli’yi gerçekleştirdikten sonra kendisine TBMM tarafından 31 Ekim 1920’de Ferik (Korgeneral) rütbesi verilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, “Kâzım Karabekir Paşa ve adamları Kurtuluş Savaşı’nda canları pahasına savaşarak galip geldiler. Bu galibiyet sadece onların değil bütün Türk milletinin galibiyetidir” demiştir.
Doğu’da, halk arasında adı “Doğu Fatihi”dir.
Bu satırların yazarı, ortaokul öğrencisi iken Erzincan ve Erzurum’da “sâde vatandaşın” evlerinde duvarlara asılı Karabekir fotoğrafları görmüştür.
İşte Sakık’ın; Karabekir’i “coğrafyanın ruhu ile örtüştürememesinin” asıl nedeni budur.
Hâlbuki Karabekir, “Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum’u Eylül 1920’de” Cumhuriyet coğrafyası ile bütünleştirmiştir.
Karabekir’in, “son durak” mı olduğunu zannediyorsunuz?
Dün Muğlalı, bugün Karabekir; yarın sırada kim var? 4 Haziran 2014

57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ

<p>NEREYE KADAR?
HÜSEYİN MÜMTAZ</p>
<p>Belliydi..
2012 “Newroz”unda Van'da açılan "Bizi 7.2 yıkmadı, TC'nin ne haddine" pankartı kara saplı bir hançer gibi belleğimde saplıdır.
Oysa depremden sonra Türkiye’nin her köşesinden Türkler yardıma koşmuştu, bakın depremin gazetelerine.
Türkiye’nin her köşesindeki o Türkler; 1999’da Türkiye’nin batısını yıkan depremde, doğudan otobüslere doluşup deprem bölgesine üşüşen yığınlara rağmen bunu yapmıştı..
Bakın zamanın gazetelerine..
Demek “TC”, “Van’ı yıkmak” istiyordu ha?
Ama belliydi..
Kışlalardan Muğlalı’nın ismi kaldırıldığı zaman; yeteceğini mi zannetmiştiniz?
Dağlardan “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” yazısının kaldırıldığı zaman yeteceğini mi zannetmiştiniz?
Memleketin bir köşesinde, devlet dairelerinde Türk Bayrağı asılıyor mu, asılamıyor mu?
Türk askerini kışlanın içine çekince yeteceğini mi zannetmiştiniz?
Sıra geldi anıtlara, heykellere..
Ağrı’nın yeni seçilen Belediye Başkanı Sakık, kentin merkezinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan ve “Utanç abidesi” dediği pilotlar anıtını kaldıracaklarını; Kazım Karabekir’in adının yer aldığı mahalle, cadde ve bazı sokakların da ismini değiştireceklerini söylemiş.</p>
<p>
Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan hava şehitliğinin kaldırılacağını söyleyen Sakık, 1930’larda düşen ve içindeki iki pilotun öldüğü uçağın Kürtleri bombalamak için havalandığını savunmuş. Anıtın Kürtler arasında, “Utanç abidesi” olarak anıldığını belirten Sakık, “Bu kentte ilk gözüme batan bu utanç abidesidir. Sordum dediler ki, ‘Evet, bu 1930’larda Kürtleri bombalayan pilotların abidesidir. Kimileri övünç abidesi olarak alabilir, biz utanç abidesi olarak görüyoruz. Buralarda çok acılar yaşanmış. 1930’larda burada insanlar katledilmiş. Katliamı gerçekleştirenlerin anıtları, uçakların pervaneleri bir abide olarak burada, Ağrı halkının her gün yüzleştiği ve her gün Ağrı halkının gözünün içine batan o pervaneleri, o utanç abidelerini bu kentten kaldıracağız” demiş.
“Mustafa Muğlalı Kışlası da parlamentodaki tepkiler, halkımızın tepkisi nedeniyle kaldırıldı. Mustafa Muğlalı’nın Muğla’da bir caddede hâlâ ismi var. Biz, bunlara müsaade etmeyeceğiz. Kürt çocukları o abideleri gördüklerinde, ‘eğer çare yoksa yol çaredir’ diyerek kendilerini isyanın adresi olan dağlara atıyorlarsa, barışı inşa edeceksek bunları bir an önce ortadan kaldırmalıyız. Bu konuda herkesin duyarlı olması gerekir. Herkes barışı büyütecek adımlar atmalıdır. Bu kentte buna benzer caddeler var. Kazım Karabekir gibi, onlarcası var. Bu coğrafyanın ruhu ile örtüşmeyen cadde ve sokaklardır, bu tür utanç abidelerinin kaldırılmaları gerekir” diye de devam etmiş..
Önce Muğlalı, sonra Karabekir.. Sırada kim var?
“Coğrafyayı” ayırıyor, “Bu coğrafyanın ruhu ile örtüşmeyen cadde ve sokaklar, utanç abideleri” diyor..
Muğla’daki caddenin ismine bile karışıyor.
Bir buçuk yıla sıkışan Yerel, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimleri sürecinin; içine sokulduğumuz bu duruma değeceğini mi düşünüyorsunuz?
Hüseyin Çelik, Milli Eğitim Bakanlığı döneminde Van’a önemli eğitim yatırımları yaptı. Yörede sevilen bir isimdi.
Geçen hafta Van Ticaret Odası’nın öncülüğünde, rekorlar kitabına girecek “Van kahvaltısı” planlandı.
Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile birlikte alana kalabalık bir koruma ordusuyla geldi. Çelik, konuşma yapma¬sı için kürsüye davet edildi. Davet edilişi, konuşması ve oradan ayrılışı 6 dakika bile sürmedi. Çünkü, Çelik konuşurken, yuhalanıyor, taşlanıyor, PKK’nın başı Abdullah Öcalan lehine sloganlar atılıyor, zafer işaretleri yapılıyordu.
Kahvaltı için gelenlere kumanya dağıtıldı. Orada, adeta BDP’nin mitingi yapılıyordu.
Hüseyin Çelik; zamanında “yöre halkının duygularına tercüman olarak” Muğlalı’nın ismini askerin kışlasından kaldırtan isimdir. Şimdi o da “çözüm süreci” diyor.
Diyor ama bir zamanlar törenlerle karşılandığı, halkın arasında rahatlıkla dolaşabilDİği VAn'da; şimdiki “çözüm süreci”nde maruz kaldığı muamele budur.
Geliyoruz “sürecin” Ulu Hakan Abdülhamit Han versiyonuna, çağdaş “Hamidiye Alayları” paragrafına.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 1 Haziran'da yenilenecek belediye başkanlığı seçimlerinde partisinin adayına destek vermek için Bitlis'in Güroymak İlçesi'ne gitmişti.
Muş'tan karayoluyla Güroymak'a gelen Davutoğlu, önce bir kahvede partililerle kahvaltı yaptı. Daha sonra İlçe Başkanlığı balkonundan konuşarak; Güroymak'ın kendileri için çok önemli olduğunu belirtip seçimi kazandıkları gün şükür secdesine kapanacaklarını söyledi.
Güroymak'ın Kürtçe adı Norşin'i kullanan Bakan Davutoğlu, Güroymak'ın ilim irfan diyarı olduğunu belirterek, "Norşin bizim kalbimizin mübarek diyarıdır. Burayı kaybetmeye tahammülümüz olamaz" dedi.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de benzer nedenlerden dolayı bölgede idi.
Seçim bölgesi ve memleketi Batman’da incelemelerde bulunan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Seyit Bilal Türbesi’nin bulunduğu Gercüş’ün Vergili Köyü’ne eski isminin verildiği tabela takma törenine katıldı. Şimşek, törende şöyle dedi:
"Türkiye’nin farklılıklarını zenginlik görüyoruz. Temel, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve demokratik hakların genişletilmesi konusunda mesafe katettiğimize de inanıyorum. Bugün sembolik bir adım atıyoruz. Hükümetimizin Meclis’te kabul ettiği demokratikleşme paketinde isimleri zamanla değiştirilen ve Türkleştirilen köylerimize eski isimlerin iadesini sağladık."
Yâni “zamanla Türkleştirilen” köylerimiz tekrar “Kürtleştiriliyor”..
Maliye Bakanı Şimşek, Kürtçe’de "Vergisiz" anlamına gelen Becirman köyüne uzun yıllar büyük haksızlık yapıldığını da belirterek, şöyle konuştu:
"Osmanlı döneminde Becirman vergiden muaf tutulan bir yerdi. Ancak, bu isim daha sonra Türkçe olarak Vergili diye değiştirilmiş. Orjinal ismiyle ters bir anlam taşıyordu. Köylülerin verdiği kararla Bakanlar Kurulunda bu ismin onaylanmasıyla bu köy tekrar orjinal ismine kavuştu."
“Haksızlık” nerede? Köyün Osmanlı döneminde vergiden muaf tutulması mı, Cumhuriyet döneminde Türkçe tabela asılması mı, Türkçe isminin “vergili” olması mı?
Elin değmişken Sayın Bakan, köyü “eskisi” gibi şimdi de vergiden muaf tutsaydın ya!
Lâfı hiç dolandırmayalım.
Bakan kendi eliyle Kürtçe tabela asarken; başka bir bakan bambaşka bir terminoloji ve düşünce örgüsü içinde “Norşin’i kaybetmeye tahammülünün olmadığını” ifade ederken…
Neyin mücadelesini, tartışmasını, kavgasını yapıyoruz?
Peki; Türkiye'nin Erbil Başkonsolosu Mehmet Akif İnam’ın, Erbil'de düzenlenen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin lideri olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin 39’uncu kuruluş yıldönümü törenine katıldığını;
Aynı “törene” KCK'nın Kandil'deki lider kadrosunda yer alan isimlerden Zeki Şengali’nin de katılmış olduğunu….
..biliyor muydunuz?
Biz daha neyin ve nasıl mücadelesini, tartışmasını, kavgasını yapıyoruz?
Dün Muğlalı, bugün Karabekir..
Duracaklarını mı zannediyorsunuz?
Yarın kim bilir sıra kimde ve nerede?
Karabekir neden önemlidir ve Karabekir’in “en büyük suçu/yanlışı” nedir, biliyor musunuz?
Mustafa Kemal; “Kurtuluş Savaşı-TBMM Hükümeti-Türkiye Cumhuriyeti” amacıyla çıktığı kutlu yolun Erzurum durağından önce “Padişah Fermanı” ile 9’uncu Ordu Müfettişliği’nden azledilir.
Artık “sivil”dir.
Erzurum Kolordu Komutanı Karabekir’e; "Mustafa Kemal Paşa'yı tutuklaması"nı emreden bir telgraf çekilir.
Karabekir, “sivil” Mustafa Kemal’i üniformasıyla karşılar, “dimdik ve asla eğilmeden, tam bir asker gibi” selamlayarak; “Kumandamda bulunan zabitin ve efradın hürmet ve tâzimlerini arza geldim. Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de bizim muhterem kumandanımızsınız. Emrinizdeyim Paşam” der ve Erzurum Kongresi'nin düzen ve askeri güvenini sağlar.
Cumhuriyet’e giden yol açılmıştır..
Karabekir’in “suçu” işte budur.
Kars İstasyonu’nda bir vagon sergilenir.
Rusya ile 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması'nın ardından Rus heyetince dönemin 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa'ya hediye edilmiş “Beyaz Vagon”dur, o vagon.
1878'de “93 Harbi” sırasında Rus Çarlığına kaybettiğimiz Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum'u Eylül 1920'de kurtarıp, Türkiye'nin doğu sınırlarında Misak-ı Milli'yi gerçekleştirdikten sonra kendisine TBMM tarafından 31 Ekim 1920'de Ferik (Korgeneral) rütbesi verilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, "Kâzım Karabekir Paşa ve adamları Kurtuluş Savaşı'nda canları pahasına savaşarak galip geldiler. Bu galibiyet sadece onların değil bütün Türk milletinin galibiyetidir" demiştir.
Doğu’da, halk arasında adı “Doğu Fatihi”dir.
Bu satırların yazarı, ortaokul öğrencisi iken Erzincan ve Erzurum’da “sâde vatandaşın” evlerinde duvarlara asılı Karabekir fotoğrafları görmüştür.
İşte Sakık’ın; Karabekir’i “coğrafyanın ruhu ile örtüştürememesinin” asıl nedeni budur.
Hâlbuki Karabekir, “Sarıkamış, Kars, Ardahan, Artvin ve Batum'u Eylül 1920'de” Cumhuriyet coğrafyası ile bütünleştirmiştir.
Karabekir’in, “son durak” mı olduğunu zannediyorsunuz?
Dün Muğlalı, bugün Karabekir; yarın sırada kim var? 4 Haziran 2014</p>
<p>57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ</p> - think tank dusunce kurulus

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir