Bugünkü yazımı size 2 günlük tatil için geldiğim Midilli adasından yazdım. Bu ada neredeyse 30 yıldır en çok görmek istediğim yerlerin başında geliyordu. Adanın beni cezbetmesinin en büyük nedeni ise büyük Türk denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa’nın burada doğmuş ve büyümüş olmasıydı.
Ege’nin her yerinde seyir yapmış ve Midilli adasının etrafında çok dolaşmış olmama rağmen bugüne kadar buraya ayak basamamıştım. 20’li yaşlarımda okuduğum Barbaros’un yaşamını ve savaşlarını anlatan Gazavat-ı Hayrettin Paşa kitabı beni etkileşmişti. Mutlaka onun doğduğu, büyüdüğü, denizci ve lider olarak yeşerdiği toprakları görmeliydim. Ama mesleğim başta olmak üzere birçok neden bugüne kadar bu hayalimin gerçekleşmesini engelledi.
Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda, Ayvalık’ın batısında ve çok yakınında bulunan Midilli, Girit ve Eğriboz’dan sonra Ege’nin en büyük üçüncü adasıdır. Diğer Ege adalarının aksine suyu boldur ve verimli topraklara sahiptir. Tamamen yeşil olan adanın bu özelliğinden dolayı buraya “Altın Ada” ve “Osmanlı’nın Bahçesi” de denmektedir.
Yunanca adı Lesvos olan ada 1462’de Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı yönetimine geçmiş ve 1912 Balkan Savaşı’na kadar tam tamına 450 yıl Türk egemenliğinde kaldı. Her türlü tahribata ve geçmişin izlerini silme çalışmalarına rağmen bugün adanın birçok yerinde Osmanlı eserlerini ve kalıntılarını görmek mümkün. Halen Yunanistan’ın Ege ve Adalar Bakanlığı olarak hizmet veren binası bile Osmanlı döneminin hükümet konağıdır.
Kafasını kestiler
Barbaros Hayrettin Paşa’nın babası olan ve aslen Selanik Vardar Yenicesi’nden Yakup Ağa, Türk kökenli bir Osmanlı sipahisiydi ve 1461’de Midilli’nin fethine katıldı ve sonrasında buraya yerleşti. Barbaros dört kardeşin (Oruç, İlyas, Hızır, İshak) üçüncüsü olarak 1478’de doğdu. Asıl adı Hızır’dı. Kızıl sakal anlamına gelen Barbaros İtalyanca kökenli olup (barba: sakal, rossa: kırmızı ) Avrupalılar tarafından esasen en büyük kardeş olan Oruç Reis’e verilen bir addır.
Oruç Reis, genç yaşta kardeşi İlyas ile birlikte deniz ticareti yaparken Rodos Şövalyelerine esir düşer. Kurtulduktan sonra yaşadığı travmanın etkisiyle tekrar tüccar olmak yerine korsanlığa yönelir. Daha sonra diğer kardeşleri Hızır onlara katılır. Kuzey Afrika sahilinde bulunan Cerbe adasını kendilerine üs olarak tutarlar ve Akdeniz kıyılarına akınlar düzenlerler. Oruç Reis Cezayir’i ele geçirir, hükümdarı olur ve kardeşlerin ünleri tüm Avrupa’ya yayılır.
Oruç Reis 1518’de İspanyollarla savaşırken öldürülür. Oruç Reis’i öldüren İspanyollar, krallarına öldürdüklerini ispat edebilmek için cesedin kafasını keserler, bal dolu bir torbaya koyarak İspanya’ya götürürler.
Oruç Reis’in ölümünden sonra yerini artık Barbaros olarak anılan Hızır Reis alır. Zamanın Osmanlı Sultanı I. Süleyman’ın çağrısı üzerine İstanbul’a gelen ve Hayrettin adı verilen Hızır Reis Osmanlı Donanması’nın başına Kaptan-ı Derya olarak atanır.
Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa döneminde Akdeniz adeta Türk gölü haline gelir. 1538’de Preveze’de Andrea Doria komutasındaki Haçlı Donanması’nı yener. Abisi Oruç gibi Türkçe, Rumca, İtalyanca, Fransızca, İspanyolca ve Arapça bilir. Bugün Türk Denizcileri tarafından kullanılan Akdeniz dillerinin karşımı olan gemici dilinin temelleri de onların zamanında oluşmuştur.
Anıt dikilmeli
Midilli’de doğan Barbaros kardeşlerden abi Oruç Reis’in mezarı Cezayir’de kardeş Hayrettin Paşa’nın mezarı ise Beşiktaş–İstanbul’dadır. Türk Denizciliğine hizmetlerinden dolayı Barbaros kardeşleri rahmet ve minnetle anıyorum. Barbaros kardeşler yalnız ülkemizde değil Cezayir ve Tunus’ta da milli kahraman olarak anılır.
Barbaros kardeşlerin doğduğu yeri tam olarak görebilmek için araştırma yaptım ama başarılı olduğum söylenemez. Doğdukları ve yaşadıkları yer yaklaşık olarak Midilli’nin güneydoğusunda bulunan Gera Körfezi’nin batı sahili. Konuştuğumuz herkes burada yaşadıklarını biliyor ama kesin olarak tam yerini bilmiyor veya söylemek istemiyor. Bu görev tarihçilerin ve özellikle Türk Deniz Kuvvetleri’nin! Yaşadıkları yer bulunmalı ve oraya Türk-Yunan dostluğunu da pekiştirecek bir anıt mutlaka dikilmeli. Bu konuda Beşiktaş ve Ayvalık Belediyeleri de aktif rol almalı!
Midilli gerçekten bir doğa harikası, yemyeşil ve turizm cenneti. Bizden izler adada çok. Vatan şairimiz Namık Kemal bile burada önce 2,5 yıl sürgünde kalmış daha sonra 5 yıl süreyle Midilli Mutasarrıfı olarak görevlendirilmiş ve hizmet etmiş.
Dile kolay Midilli’yi 450 yıl egemenliğin altında tut, damganı vur, yatırım yap, kültürünün izlerini bugün bile görmek her türlü olumsuzluğa karşın mümkün olsun ama 1912’de bir günde kaybet! Niçin? Çünkü onu koruyacak donanmamız yoktu! Niçin yoktu? Çünkü II. Abdülhamit Haliç Baskını ile Donanmamızı yok etmişti!
Bugün Donanmamız yine yok ediliyor. Tayyip Erdoğan liderliğinde AKP ve F Tipi Örgüt’ün yaptığı Balyoz ve diğer operasyonel davalarla Donanmamıza baskın yapıldı! Bunun anlamı: Türkiye olarak daha büyük kayıplar bizi bekliyor demektir.
Saygılar sunarım
Bir yanıt yazın