Rumları tanımak gerçekten de bir ayrıcalıktır.
Rumlarla ortak bir yaşamı hayal ediyorsanız ve kendilerini çoğunluk addedip adanın efendisi olarak gören Rumlarla uzun yıllar birlikte gül gibi geçinip, bir arada yaşamayı düşünüyorsanız veya buna kendinizi inandırmışsanız, böyle bir maceraya girişmeden önce Rumları tanımanız gerekmektedir.
Bu tanışıklık teorik olarak, kağıt üstünde, yapay dostluklara ve sahte gülücüklere dayalı ise daha peşinen yanıldınız, daha doğrusu yandınız demektir.
Sakın ola Rumları iyice tanımadan böylesi bir işe girişmeyin. Önce düş kırıklığına uğrar, sonra ağlarsınız ve sesinizi de sizden başka hiç kimse duymaz. Birileri duysa da bu duyanlar sizi üzen kişilerdir. Bir kulağından girer, diğer kulağından çıkar sizin feryatlarınız veya da can sıkıntınız. Ellerini bile kıpırdatmazlar. İtirazlarınız veya da belirgin olan can sıkıntınız biraz daha devam ederse, “Bello Turko” yani “Deli Türk” deyip sizi postalarlar. Eliniz kolunuz yasalar karşısında bağlı kalır ve hiç bir şey yapamazsınız.
Rum tarafındaki yasalar, Rumlar için vardır, Türkler için yoktur. Ben bugüne değin, Rumlarla arasında sorun olup Rum mahkemesine gitmiş bir Türk’ün dava kazandığını ya da Rum Mahkemesinin kapısından haklı olarak çıktığını rüyamda bile görmedim.
Rumların gerçek yüzlerini görmek, içlerinde sakladıkları bastırılmış veya da üzeri örtülmüş duygularını ortaya çıkarmak için mutlaka kişisel ve toplumsal çıkarlara dayalı bir ortamı birlikte yaşamanız gerekmektedir.
O vakit çok iyi anlarsınız Rumların size hangi gözle baktığını, kim olduğunuzu ve adada kaçıncı sınıf vatandaş olduğunuzu. Birinci sınıf olmadığınız ve hiç bir zaman da olamayacağınızı görürsünüz yaşadığınız acı tecrübelerden sonra…
Rumlar, Türklere karşı yaptıkları çirkin hareketlere ve aşağılamalara yasal kılıf uydurmakta çok mahirdirler. Üzerlerine yoktur bu konuda… Kimsecikler ellerine su dökemez. Siz onların söylediklerinin yapmacık olduğunu bilseniz bile, onlar uydurdukları yasal kılıfa dört elle sarılırlar ve ciddi ciddi de savunurlar tezlerini. Bu hep böyle olmuştur ve böyle de olacaktır.
Pazar günü yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri Kıbrıslı Türkler için, Rumlarla ortak bir eylemde bulunabilmenin güzel bir örneği idi.
Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonucundan, yaşananlardan ve Rumların tavrından hem memnun oldum, hem de üzüldüm. Ben zaten Rumların, hiç bir şekilde Kıbrıslı Türklere serbest bir şekilde oy hakkı tanımayacağına emindim. Geçen hafta yaptığım tahmin 3 ile 4 bin Kıbrıslı Türkün oy kullanacağı şeklindeydi, kulağıma gelen abartılı rakamlara rağmen.
Birçok, pembe gözlük takmış, son derece iyi niyetli arkadaşım ve bazı vatandaşlarımız, on binlerce Kıbrıslı Türkün Avrupa Parlamentosu seçimleri için güneye geçip oylarını kullanacağından bahsetmekteydi. Hatta bazıları, Kıbrıslı Türk adaylardan bir tanesinin kesin kazanacağına dair garanti bile vermişti bana. Belli ki bugüne değin ne Rumları tanımışlar, ne de kafalarındaki gerçek niyeti görebilmişler.
Günümüzde bu kişilerin acımasızca eleştirdikleri KKTC’mizde bile, seçmenlerin kayıtlarını
güncellemeleri ve adres değişikliği varsa kayda geçirebilmeleri için ayrılan gün, Seçim ve Halk Oylaması Yasasına göre ilan edilir ve yedi gün süreli bir takvim açıklanır.
Rum içişleri Bakanının “3 gün evvel adres değişikliği için başvuru yapılması gerektiği”ni açıkladık sözleri çok inandırıcı değil. Buna atalarımız açıkça “İpe un sermek” demişler. Niyet burada Türklerin toplu halde oy kullanmasını önlemek ve Kıbrıslı Türk oylarını parçalamak.
Zaten bu iskemleler de bizim ve bu iskemlelere oturacak parlamenterleri de bizim tarafta sadece biz Kıbrıslı Türkler seçmeliyiz ancak her şeyimizi olduğu gibi Avrupa Parlamentosu iskemlelerimizi bile gasp etmiş Rumlar…
Rum egemenliği ve yönetimi altında birlikte yaşamak ha!.. Allah yazdıysa bozsun…
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
28 Mayıs 2014