Başbakan Erdoğan, istenmediği Almanya’da ya da Dâr-ül-harb’de düzenlenen Avrupalı Türk Demokratlar Birliği kuruluşunun yıldönümü etkinliğinde konuşuyor.
“Burada bir kısım medya ve bazı örgütler,Türkiye Başbakanı’na farklı şekillerde hakaretler ediyor. Bir tane kendini bilmez derginin attığı manşet manidardı. Şahsımı cehenneme gönderiyordu. Nasıl biliyorsa cehennemin yolunu?” diyor…
*
O sırada, 2014 Avrupa Parlamentosu seçimleri bir çok Avrupa ülkesinde Avrupa Birliği karşıtı aşırı sağ partilerin büyük çıkışına sahne oluyor.
Parlamento’nun 751 yeni üyesini belirlemek için yapılan seçimlerden Hıristiyan Demokratların en büyük siyasi grup olmayı sürdürecekleri tahmin ediliyor.
*
Fransa’da, Marine Le Pen’in lideri olduğu Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine ilkesel olarak karşı çıkan ve göçmenlere, bilhassa Müslümanlara yönelik sert politikalar izleyen aşırı sağcı Ulusal Cephe birinci parti çıkıyor.
Almanya’da Başbakan A.Merkel’in hıristiyan liberal ve muhafazakâr merkez sağ partisi Hıristiyan Demokrat Birliği yine birinci partidir.
İngiltere’de Avrupa Birliği’nin karşıtı Büyük Britanya Bağımsızlık Partisi seçimlerde büyük bir çıkış yakalıyor.
İtalya’da Başbakan M.Renzi’nin merkez sol partisi Demokratik Parti birincidir,
Yunanistan’da ana muhalefette sol koalisyon Syriza 6, iktidardaki merkez sağcı Yeni Demokrasi Partisi 5, aşırı sağcı Altın Şafak 3 milletvekili,
İspanya’da merkez sağcı Halkçı Parti 16, merkez sol İspanyol Sosyalist İşçi Partisi 14 milletvekili çıkarıyor.
Avusturya’da koalisyon ortağı Avusturya Halk Partisi ile Avusturya Sosyal Demokrat Partisi 1. ve 2.sırayı alıyor.
Danimarka’da aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi en çok oyu alırken,
Finlandiya’da Ulusal Koalisyon Partisi birincidir, aşırı sağcı AB ve yabancı karşıtı Gerçek Finler Partisi yükseliş sağlıyor.
*
Seçim sonuçları Avrupa’da bir deprem etkisi yaratıyor.
Kesin olmamakla birlikte Avrupa Parlamentosu’nda, Muhafazakar ve merkez sağ grubu 212 sandalye ile en fazla milletvekili çıkarıyor,
Sosyal Demokratlar 185 sandalye ile ikincidir, Liberal Demokratlar 71, Yeşiller ise 55 sandalye çıkarmış bulunuyor
*
Parlamento seçimleri demokrasinin beşiği ve yüksek standartların kıtası Avrupa’da Avrupa Birliği’nin varlığını tehdit eden aşırı milliyetçi eğilimlerin daha da güçleneceğini mi gösteriyor?
Yıllardır istikrarlı bir şekilde yükselen aşırı sağın bu başarısında;
*
Birincisi; bugün İslamcılığın lideri Erdoğan’ın antisemitizm gibi İslam dinini de potansiyel tehdit unsuru olarak görmeyi ifade eden İslamafobi’yi kapsayacak şekilde dinlere ve kutsal değerlere hakaretin uluslararası sözleşme düzeyinde nefret suçu kapsamına alınması girişimine karşı,
Farklı Hristiyan mezheplerini birleştiren Cenevre Dünya Kiliseler Birliği’nin böyle bir yasanın dini hoşgörüsüzlüğe neden olacağı kanaati çerçevesinde gelişen, Avrupa’nın güçlü laik-seküler geleneğinin siyasi İslamcılık çizgisine gösterdiği tepkinin önemine işaret ediliyor.
Bu tepki, Avrupa’nın siyasi İslamcılık çizgisinin demokrasiyi sadece kendi kimliğinin kabulü için istediğine inandığını gösteriyor.
*
Başbakan Erdoğan’ın; Batılılaşmaya, Batı medeniyetinin esas unsurlarına bağlanmaya, bunların hayata uygulanması zorunluluğuna, bunların unsuru olan bilim ve zihniyetin doğup serpileceği ortamın koşulu olarak lâik hukuka ve özgürlüğe inanmadığını, artık bütün Avrupa biliyor.
Erdoğan Cumhuriyet Devletini Osmanlı Devletinin en geri devirlerinden bile daha geri sayıyor, bu düşüncesini İslam’ın manevi üstünlüğü noktasından hareketle Batı’dan alınacak bir şey olmadığı görüşüne bağlıyor.
Eğer savaşılacaksa taklitçi olan inkilap yobazlarıyla, sahte devrimcilerle, dertleri Batı’ya yaranmak olan bu irtica ile savaşılmalı inancındadır;
Bu düşüncesiyle Doğu’nun Batı’nın yanında yer almasını öngörüyor!
*
Siyasi İslam’ın bu öngörüsü, Batı’yı dehşete düşürüyor!
İslamcılığa gösterilen tepkiden Türklere de pay çıkıyor, “Es ist schon dunke! Türken kommen.Türken kommen.-Hava çoktan karardı. Türkler geliyor,Türkler geliyor” söylemi yayılıyor.
*
Aşırı sağın başarısının ikinci nedeni, 2008’den beri devam eden ekonomik krizin Avrupa’da yarattığı sosyal sorunlardır.
Avrupalı piyasacılığın yok ettiği toplumculuk, yardımlaşmak, yüksek ahlaklı olmak gibi geleneksel insani değerleri çürüten, çok büyük ölçekte eşitsizliklere yol açan Batıcı dünya devletine karşı kıta devletlerinin öne çıkmasından dolayı şiddetli bir güvensizlik duygusunda yaşanıyor.
Bir yandan aşırı göçler,öte yanda Rusya’nın Avrupa-Atlantik odaklı işleyişe karşı yakın çevre politikası ve Avrasyacı dış politika kalıpları doğrultusunda çok kutuplu ekonomi ve siyaset söylemini meşrulaştıracak yeni bir bölgesel yapılanma isteğine karşın, hâlâ güçlü bir sol alternatifin üretilememiş olması,
Halen Avrupa siyasetinin iki ana unsuru merkez sol ve merkez sağ çizgiler karşısında, aşırı sağı güçlendiriyor.
*
Merkez sağ partilerinin ekonomik büyümeye dayalı bir programı geliştiremeyişleri ülkelerindeki liberal, milliyetçi ve muhafazakâr akımları bir çatı altında toplayabilmelerine engel olurken,
Yıllardır ideolojik krizlerinden çıkamayan merkez sol partilerin,kendilerine eklemlenen Yeşiller’in çevreci değerlerine rağmen tutarlı bir programla çağdaş sol değerleri üretemediği, yenilenmedikleri anlaşılıyor.
Bu eğilimlerin devam etmesi durumunda, Avrupa Birliği varlığının sorgulanacağı endişesi yaşanıyor.
*
Halbuki Şanghay’da, Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’da,
Hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine karşılıklı güvene, yarara, eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışının müjdesi verilmektedir.
Türkiye’nin ekonomiden hareketle Asya’nın barışa,istikrara,gelişmeye ve güvenlik ihtiyacının karşılanmasına yönelik bu güçlü çıkışa itibar etmesi gerekiyor.
27.5.2013
Yazıları posta kutunda oku