Kadere değil demokrasiye

Ömer Faruk Eminağaoğlu
Cumartesi, 24 Mayıs 2014 – 09:12

Soma’da yaşananlar Türkiye’de birçok şeyin gündeme taşınmasına ve sorgulanmasına neden oldu. Oysa ülkemizde bunlar ilk kez yaşanmıyordu. Daha önce defalarca benzeri olaylar yaşanmasına rağmen, Soma’da aynı hatta daha ağır bir tablo ile karşı karşıya kalınmıştı.

Madendeki olay sonrasında ilçede duyulan gereksinim çerçevesinde, farklı meslek gruplarından ilçeye görevli gönderildiği ifade edilmişti. Bu görevlilerin içinde 1125 sayısı ile çevik kuvvet görevlileri açık ara ilk sırada yer almıştı. Bu yaşananlar karşısında bile önemsenenin sağlık ve iş güvenliği olmadığı, iktidarın güvenliği olduğu bu tabloda bir kez daha açıkça ortaya çıkıyordu ki, bu tablonun, hiç bir insani değerle açıklaması olamazdı!

Soma hangi gerçeği bir kez daha hatırlatmıyordu ki… Türkiye, ölümlü iş kazalarında dünyada üçüncü sırada, yine iş kazası ve meslek hastalıklarında Avrupa’da da ilk sırada yer alıyordu. Türkiye, işletme ve istihdam konusunda Avrupa ve dünyada liste başı olmadığına göre, neden bu manzaradan bir türlü kurtulamıyordu!

Başbakan, 2010 yılındaki bir iş kazası sonrasında yaptığı açıklamada, iş kazalarını kader olarak niteliyor, aynı açıklamayı Soma nedeniyle de tekrarlıyordu! İktidar konuya böyle yaklaşınca, bu listelerde Türkiye’nin zirvede yer alması da kaçınılmaz oluyordu!

Soma olayları sonrası ilçeye giriş ve çıkışlar kontrol altında tutuluyor, hatta nerede ise sıkıyönetim uygulamalarından esinlenerek yasaklanıyor, ilçeye giren avukatlar yaka paça gözaltına alınıyordu. Avukatlar, hukukun etkin ve egemen olması, hiç bir hak kaybı yaşatılmaması amacıyla gitmelerine rağmen, böyle bir tutumla karşılaşıyorlardı. Öte yandan, siyasi iktidarın olayı kader diye de nitelediğini hatırlarsak, her türlü sakallı, takkeli ve cübbelinin, avukatlara reva görülen tutumla karşılaşmadan ilçeye girmelerine ortam yaratıldığına, hak kaybı içinde olan madenci ve yakınlarına, iktidarın bu olaya bakışı paralelinde, görüşlerini aktardıklarına da tanık olunuyordu. Bu manzara, laik olmayan bir parti hükümetinin, nasıl bir laik hükümet görevi yapabileceğini ve bu ortamda nasıl bir laik hukuk uygulaması olacağını da ayrıca gösteriyordu.

İktidar TBMM’yi, sadece kendi ajandasındaki yasaların kabulü için bir araç olarak görüyor, bu yasaları çıkarabilmek için de, bu çatı altında bile ve de tekme tokat bile demeden her yola başvurabiliyordu. Bu çatı altında hiçbir biçimde hesap da vermiyor, Soma olayı öncesinde verilen Soma önergesi görüşmelerinde her zaman olduğu gibi bu durum bir kez daha yaşanıyordu. Soma olayından sonra, Soma olayının görüşüldüğü oturumun TBMM’de sembolik bir katılımla gerçekleşmesi ise, TBMM’nin iktidarı denetleyememesi bir tarafa, muhalefetin de artık sahip olması gereken iradeyi yansıtmaktan uzaklaştığını gösteriyordu.

Bakıldığında polisiye uygulamaların da ötesinde, başbakanından bürokratına kadar iktidar cebir ve sövgü içinde hareket ediyor, bu durum Soma’da bir kez daha görülüyor, TBMM’nin siyaseten bunları denetlemesi bir tarafa, yargı dahi bu durumu adli yönden denetlemekte etkisiz kalıyordu. İktidar, gücünü sandıktan aldığını, kendisinden kaynaklanan ne olursa olsun her şeyin de bu güç nedeniyle meşru olduğunu ifade ediyor, bu nedenle yaşananlardan dolayı kendini haksız görmediği için, kamu vicdanını tatmin edecek bir özür dahi dilemiyordu.

Kamu makamlarının iç denetim birimleri, bu bağlamda teftiş kurulları gibi birimler, hep güce, iktidara göre hareket eder hale de geldiğinden, iktidarı denetleyemiyor, aksine ibra ediyorlardı ki, bu durum da Soma’da bir kez daha görülüyordu!

O halde…

Siyaset, bir demokraside sorunlara çözüm üretmenin, olaylara biçim vermenin yol ve yöntemidir. Soma sonrası sessiz kalınmayarak, hukuk ve demokrasi yönünden bu tükenmişlikten çıkışın da bir demokrasideki tek yoludur. Soma konusu siyasetin dışında tutulsun demek, toplumu siyasetsizleştirme biçimindeki, siyaseti 12 Eylül kurallarıyla oynamanın yeni bir dayatmasıdır. Soma’nın sömürü konusu yapılmaması ayrı bir şey, sorunlara çözüm üretmek, bunun için siyaseten her yolu denemek ve kullanmak ayrı bir şeydir.

Çözüm hukuk ve demokrasiden geçtiğine göre, hukuk ve demokrasi üzerindeki baskıyı sona erdirmek gerekmektedir. Bunun için kader demeden hukuk ve demokrasi içindeki siyaseten olanlar da dahil tüm adımlar atılmalı, bu nedenle mutlaka seçimlerin yenilenmesi yoluna da gidilmelidir.
soLPortal

Ömer Faruk EminağaoğluCumartesi, 24 Mayıs 2014 - 09:12 - 333 soma

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir