İsrâ nedir? Mescid-i Aksâ nerededir? Kur’an’da Miraç Var mı?

Kandiller konusunda yazdıklarım, büyük ses getirdi. Yazımız geniş bir okur kitlesi tarafından ilgiyle okundu ve birçok okurum beğenilerini dile getirdiler(1). Kendilerine hassaten teşekkür ediyorum. Ancak az da olsa sağda solda yapmış oldukları yorumlarla bana hakaret eden, söven ve hatta beni “Misyonerlik” yapmakla itham edenler oldu. Şu kadarını söylemeliyim ki; her Müslüman’ın olması gerektiği gibi ben de bir misyonun sahibi olma anlamında bir misyonerim! Ancak bu misyonerlik, beni itham edenlerin sandıkları gibi başka dinlere hizmet anlamında bir misyonerlik değil, gerçek İslam’ı anlatma ve özellikle başka din ve inançlardan alıntılanarak hurafe, bid’at ve israiliyat adı altında İslam’ın üzerine örtülen kirli örtüyü kaldırıp fırlatma anlamında bir misyonerliktir. Bence bu anlamdaki bir misyonerlik, her Müslüman’ın birincil görevi olmalıdır.

Bilindiği gibi “Kutsal” kabul edilen üç ayların içindeyiz. Bu kutsal ayların içinde kutsal kabul edilen özel gün ve geceler peşi sıra sıralanmaktadır. Kandil Geceleri de denilen bu geceler, bir anlamda “Kutsal içinde kutsal” kabul edilen özel zaman dilimleridir. Önümüzdeki 25 Mayıs Pazar günü ise “Miraç Kandili”dir.

Bilmeyenler için söyleyelim ki; Miraç Kandili, iki ayrı ayağı olan bir hadisenin yıldönümü olarak anma günü adı altında gelenekleştirilen özel bir gecenin adıdır. Olay, Hz. Muhammed’in, bir gece vakti “Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya gidişini, oradan da göklere yükseltilip, Allah’ın katına yaklaşarak Allah ile vasıtasız şekilde görüşmesi” şeklinde cereyan etmiştir.

Olayın “Gece Yürüyüşü” anlamındaki birinci bölümünü teşkil eden “İsrâ” bölümü, Kur’an ayetleriyle sabittir. Zira, Kur’an’ın 17. Suresi olan İsrâ Sûresi’nin ilk ayetinde “Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir” buyrulmaktadır(2).

Kur’an yorumcuları (müfessirler) ve Arapça dil bilginleri Ayette geçen “Esrâ” kelimesinin mastarının “İsrâ” olduğunu ve bunun da “Gece Yürüyüşü-Gece Yolculuğu” anlamına geldiğini söylerler(3). Bu sebeple, Yaşar Nuri Öztürk vb. bir kısım din alimleri, ayette geçen “Esrâ” tabirinin, “Gece yürütülen” şeklinde tercüme edilmesi gerektiğini beyanla umum alimlerce ısrarla “Götüren” şeklinde tercüme edilmesinin maksatlı olduğunu dile getirirler.

Esasen bu gruba giren din alimleri, ayette geçen “Mescid-i Aksa” tabirinden maksadın da Kudüs’teki Mescid-i Aksa olmayıp, Hz. Peygamber’in döneminde Mekke’de içinde “Kâbe”nin de bulunduğu Mescid-i Haram’a en uzak noktadaki mescit olduğunu ve Hz. Peygamber’in, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmeyip, son derece üzüntülü olduğu o gece, Mekke’de Mescid-i Haram’a en uzak noktadaki mescide kadar kendisinin yürüdüğünü iddia ederler! Onlara göre ayette geçen Arapça “Aksa” kelimesi “Uzak-En uzak” anlamına, “Mescid-i Aksa” kavramı da “En uzaktaki Mescid-En uzaktaki ibadet evi” anlamına gelmektedir(4).

Dahası bu gruba giren din adamları, Kudüs’te bulunan ve “Mescid-i Aksa” olarak bilinen mescidin, Emevi Halifesi Abdülmelik tarafından inşa edildiğini, “Mescid-i Aksa” isminin de Emeviler tarafından yine maksatlı olarak bu mescide verildiğini iddia etmektedirler! Bu gruba giren din adamları ayrıca “Mirac” olayının da tamamıyla rüyada gerçekleşen bir hadise olduğunu dile getirirler.

Geleneksel İslami düşünceyi temsil eden tutucu çevreler ise Yaşar Nuri Öztürk vb. din alimlerini bu tür çıkışlarla dini konuları sulandırmakla ve hatta İsrail’e hizmet etmekle itham ederler. Hatta bu kesimin ileri gelenlerinden Mustafa Özcan çok daha ileri giderek, Yaşar Nuri Öztürk’ü İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile özdeşleştirir. Şu sözler Mustafa Özcan’a aittir:

“Bazıları sol gösterip sağ vuruyor. Bunlardan birisi de Netanyahu. Kur’an-ı Kerim’i referans almamasına ve sıdkına ve doğruluğuna ve Allah katından olduğuna inanmamasına rağmen yüce kitabımızın Kudüs’ten bahsetmediğini ileri sürüyor. Sanki Kudüs bundan dolayı halis muhlis Yahudilere kalmış oluyor. Bu durumda, Kur’an, mülkiyetini onlara vermiş sayılıyor. Bazıları da Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te olmadığını söyleyerek ve bunun bir Emevi oyunu olduğunu iddia ederek Netanyahu’nun oyununa katılmış veya gelmiş oluyor… Netanyahu’dan sonra gelelim Yaşar Nuri’nin iddialarına. Onun iddiaları aynen Netanyahu’nun iddiaları gibidir. Kesinlikle Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te olmadığını Emevilerin bu iddiayı gündeme getirdiklerini ve tarihi Mescid-i Aksa’nın Cirane Vadisinde bulunduğunu ileri sürmektedir. Mescid-i Aksa’nın Cirane Vadisi yerine Kudüs’te olduğu tezinin Emevi tertibatı ve tezviratı olduğunu da ileri sürmüş ve Emevilerin bunu ispat için hadis ısmarladıklarını dahi söyleyebilmiştir… Mevlana’ya Moğol ajanı diyen Mikail Bayram’ Mescid-i Aksa nerededir?’ diye bir kitap yazmış ve bu kitap Yaşar Nuri Öztürk’e referans kaynağı olmuş…Yaşar Nuri Öztürk, HaberTürk’te yazarken yazılarından birisini bu meseleye tahsis etmiş ve şu başlığı kullanmıştı: Miraç üzerindeki Emevi oyunu (24 Temmuz 2009)! Peki bu durumda siz olsanız istifhamı tersine çevirerek şöyle sormaz mısınız: Mescid-i Aksa üzerine Netanyahu ve Yaşar Nuri Öztürk oyunu mu?”(5).

Yaşar Nuri Öztürk vb. din alimlerine karşı çıkanlar, aslında biraz da bilmediklerinden ve cehaletlerinden, daha doğrusu kendilerini “karşı çıkmak” zorunda hissettiklerinden yapıyorlar bütün bunları. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve mesela geleneksel İslami düşüncenin günümüzdeki en önemli temsilcilerinden Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve Prof. Dr. İbrahim Kâfi Dönmez’in konuya ilişkin görüşleri de Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün görüşlerinden çok farklı değildir! Özellikle “Mirac konusunda!

Diyanet’in ve Diyanet adına okuyup yazanlar ve yukarıda isimleri zikredilen din alimlerinin konuya ilişkin görüşleri özetle şöyledir:

Hz. Peygamber ve az sayıdaki Müslüman, Kureyşliler tarafından iyice köşeye sıkıştırılmışlardı. Ekonomik, sosyal ve kültürel baskı altındaydılar. İşte böyle bir zamanda Hz. Peygamber’in eşi Hz. Hatice ve en büyük hamisi olan amcası Ebu Bekir de peş peşe vefat edince üzüntüsü büsbütün artı. “Hüzün Yılı” adı verilen bu sene içinde Allah, peygamberini teselli etmek için genellikle “Mi’rac” adıyla bilinen mucizevi olayı gerçekleştirdi. İsrâ Suresi’nin ilk ayeti ile Necm Suresi’nin ilk ayetleri Mi’rac olayına işaret etmekte ise de ve 45 kadar sahâbîden bu konuda rivayetler varsa da İsrâ ve Miraç olayının vuku bulduğu sene (dolayısıyla gün ve gece) ile vuku şekli konusunda farklı görüşler vardır!

Genel kabul görmüş görüşe göre; İsrâ ve Mi’raç, Peygamberliğin 12. veya 13. yılında vuku bulmuştur. Ancak Muhammed Hamidullah, bu olayların peygamberliğin 9. yılında vuku bulduğunu söyler. Olayın Hz. Peygamber yarı uykuda (uyanıklık ile uyku arası) iken gerçekleştiğini söyleyenler olduğu gibi, Hz. Peygamber’in, önce Mekke’den Kudüs’e götürülüp oradan göklere yükseltildiğini söyleyenler olabildiği gibi, önce Mekke’den göklere yükseltilip, dönüşte Kudüs’e götürüldüğünü söyleyenler de vardır. Birisi uykuda iken, diğeri uyanık iken gerçekleşen iki Mi’raç olduğunu söyleyenler de vardır. Müfessirlerin çoğunluğu, Mi’rac’ın, Hz. Peygamber uyanık iken bedenen ve ruhen gerçekleşen bir hadise olduğunu kabul ederler. Hadise uyku halinde gerçekleşen bir olay olsa bile, bu durum olayın önemini azaltmaz. Hatırlanacağı gibi; vahyin geliş şekillerinden birisi de Sadık rüyalardır (Bir takım Kur’an ayetlerinin rüyada indiğini kabul edip de arkasından Mi’rac’ın rüyada gerçekleştiğini beyanla önemsiz bir olaymış gibi kabul etmek doğru değildir)(6).

Öte yandan “Mescid-i Aksa” nın neresi olduğu konusunda körü körüne Yaşar Nuri Öztürk’e karşı çıkan tutucu çevrelere bir de kötü haber verelim. Kur’an’da geçen “Mescid-i Aksa” kavramının, Kudüs’te bulunan ve günümüzde “Mescid-i Aksa” olarak bilinen cami olmayabileceğini söyleyenler sadece Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk vb.değil, bu tutucuların çok rağbet ettikleri Pakistanlı meşhur İslam Tarihçisi Prof. Muhammed Hamidullah da Kur’an’da geçen “Mescid-i Aksa” tabiriyle anlatılmak istenilen mescidin, Kudüs’teki “Mescid-i Aksa” olmayabileceğini söylüyor. İstifade ettiğimiz Diyanet yayınında Prof. Muhammed Hamidullah’ın konuya ilişkin görüşleri şöyle aktarılmıştır:

“Muhammed Hamidullah, ayette geçen ‘en uzak mescid’ anlamına gelen Mescid-i Aksâ’nın, Küdüs’teki mescid olamayacağını, bunun ‘semavî bir mescid’ olması gerektiğini savunan görüşü tercih eder. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Filistin’den ‘en yakın yer’ diye söz edilmektedir (Rûm 30/3). Şu halde ‘en uzak mescid’ Kudüs’te olmamalıdır. Öte yandan Kudüs’te eski mâbed (Süleyman Mabedi) İslamiyet’ten çok önce ortadan kaldırılmış, şimdiki Mescid-i Aksâ ise henüz yapılmamıştı…”(7).

Görüldüğü gibi; Kur’an’da geçen “İsrâ” hadisesi hakkında İslam bilginleri arasında fazla bir tartışma olmamasına karşın, özellikle “Mi’rac” ve “Mescid-i Aksa” kavramları hakkında tartışma ve farklı görüşler bulunmaktadır. Böyle olunca, “Gece yürüyüşü” anlamına gelen “İsrâ” hadisesinin mesafesi, yani gece yürüyüşünün nereye yapıldığı konusu da tartışmalı hale gelmektedir. Yani İslam “Mescid-i Aksa” konusundaki yaklaşımları; ister istemez “Hz. Peygamber, bu gece yürüyüşünü Mekke’nin en uzak noktasındaki bir mescide mi yaptı, Kudüs’te bulunan bir mescide mi yaptı veya semavi bir mescide mi yaptı?” sorusunu akıllara getirmektedir. Kısaca; Kur’an’da “İsrâ-Gece Yürüyüşü” kavramından açıkça, “Mi’rac” kavramından ima ile bahsedilmesine karşın, bu iki hadisenin cereyan şekli konusunda fazla bilgi verilmemiştir. Dolayısıyla; bu olayların vuku şekli, tamamıyla birbirinden farklı hadis ve rivayetlerle, ulemanın bu rivayetlerden anlayıp bize anlattıklarıyla şekillenmiş bulunmaktadır.

Bir önceki yazımızda da yer verdiğimiz şu satırları tekrar ediyoruz: “Bu bilgileri alıntıladığımız TDV. İslam Ansiklopedisi’nde bulunan ve Nebi Bozkurt tarafından kaleme alınan ‘KANDİL” maddesinde, verilen bilgiler de göstermektedir ki; ‘Kandil Gecesi’ olarak kutlanan, hemen bütün gecelerin, bir kısmı mevzu ve zayıf hadislere, yani açıkçası ‘Uydurma hadislere dayanan kandil gecelerinin hemen tamamı, Hz. Peygamber’den sonraki dönemlerde ihdas olunmuş ve İslam toplumlarınca gelenek haline getirilmiş özel günlerdir. Elbette bize göre de ‘Bid’at-ı Hasene’dir. Yani güzel görülmüş, iyi karşılanmış, abartıdan, israftan, istismardan uzak durulduğu sürece, İslam’ın özüyle çatışmayan adetlerdendir.”

Yeri gelmişken önemli belirtelim ki; Müslümanların, din adamı adı altında bazı kimselerin bazen bilinçsizce ve bilgisizce, bazen de maksatlı olarak söyleyebildikleri her söze sorgusuz-sualsiz kanmamaları, sorgulayıcı olmaları, Allah’ın Kur’an’da ısrarla dile getirdiği üzere akıllarını kullanarak ve düşünerek ibadet etmeleri gerekmektedir. İslam’ın hükümlerinin, akıllı insanlar için bağlayıcı olmasının sebebi işte budur. Yani İslam’ın akla hitap eden bir din olmasıdır.

“Şu Kandil gecesi şu duayı yapın, şu ibadeti yapın, şöyle davranın, böyle davranın…” diyenlere sakın aldanmayın. Aklınızı kullanın, düşüncenizi devreye sokun ve içinizden geldiği gibi ibadet edin Allah’ınıza. İstanbul’da Eyüp Sultan Camii’ne, Ankara’da Hacı Bayram Camii’ne gidip, el alemin kendi ihtiyaçlarına göre yazmış olduğu dualardan oluşan kitapları alıp oradaki dualarla Allah’a yakaracağınıza kendi bireysel ve toplumsal ihtiyaçlarınızı dikkate alarak Allah’a yalvarın. İnanın bu daha makbuldür. Unutmayın; dini kitap adı altında yazılan uydurma ve bid’atlarla dolu ve hangi amaçlarla yazıldığı belli olmayan kitaplara para vererek bu kitapların yazarlarını zengin edeceğinize, gidip o paralarla Eyüp ve Hacı Bayram camilerinin avlularında aç dolaşan güvercinlere bir kâse yem alıp serpiştirmeniz Allah katında çok daha makbuldür. Müslümanlar, lütfen uyanın ve aklınızı başınıza toplayın artık…
….
Miraç kandiliniz kutlu olsun…
____________
1-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi87803-Kandiller_Muslumanlari_Oyalamak_Icin_Uydurulmus_Bidat_i_Hasenelerdir.html
2- Kur’an Yolu-Meâl ve Tefsir, c,3, s, 457, DİB. Yayını, Ankara-2007,
3-Kur’an Yolu-Meâl ve Tefsir, c,3, s, 457, DİB. Yayını, Ankara-2007, Muhammed Esed, Kur’an Mesajı-Meâl ve Tefsir, s, 559, Çev.Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret Yay. İst.2002.
4- Muhammed Esed, Kur’an Mesajı-Meâl ve Tefsir, s, 559-60, Çev.Cahit Koytak-Ahmet Ertürk, İşaret Yay. İst.2002 & Kur’an Yolu-Meâl ve Tefsir, c,3, s, 460, DİB. Yayını, Ankara-2007 & Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, yanılmıyorsam “Allah İle Aldatmak” isimli kitabında bu konuda ayrıntılı bilgiler aktarmaktadır.
5-Mustafa Özcan, “Yaşar Nuri Öztürk ve Netanyahu Oyunu”
,
6- Kur’an Yolu-Meâl ve Tefsir, c,3, s, 457458 ve devamı sayfalardan özetlenmiştir. Metin içindeki parantezler tarafımızca eklenmiştir.
7- Kur’an Yolu-Meâl ve Tefsir, c,3, s, 460, DİB. Yayını, Ankara-2007,

israilturkiye

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir