Dünya Bankası Grubu tarafından 8 Nisan’da Türkiye-Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği’ni analiz eden bir rapor yayınlanmıştır. Avrupa Komisyonu tarafından finanse edilen AB-Türkiye Gümrük Birliği Değerlendirmesi başlıklı rapora göre Gümrük Birliği taraflara serbest ticaret anlaşması (STA) ile karşılaştırıldığında çok daha büyük katkı sağlamıştır.
Rapor, Gümrük Birliğinin etkileri, güncellenmesi ve sorunların çözümlenme konularını ele almış ve tarafların görüşlerini objektif olarak ortaya koymuştur.
Rapora göre, Gümrük Birliği yerine eğer STA yapılmış olsaydı, Türkiye’nin AB’ye ihracatının yüzde 7,2, AB’nin Türkiye’ye ihracatının ise yüzde 4,2 kadar daha düşük olacağı belirlenmiştir.
Fakat, küresel ekonomideki değişiklikler Gümrük Birliği’nin yeniden düzenlenmesi gereğini ortaya çıkarmıştır. Özellikle taraflar arasındaki ticaretin hizmetler ticaretini ve tarımsal ticareti kapsayacak şekilde genişletilmesi ve üçüncü ülkeler ile yapılacak STA’lar için paralel müzakerelerin resmileştirilmesi gerekmektedir.
Raporda taşımacılık kotaları, vizeler ve ticaret politikası savunma araçları gibi Türkiye ile AB arasındaki ticaretin artmasının önündeki bir dizi başka engel de değerlendirilmekte ve ticaretin önündeki bu caydırıcı etkenlerin aşılabileceği ile ilgili önerilere yer verilmektedir.
Raporun yazarı Ian Gillson’a göre, küresel ekonomideki değişiklikler her iki tarafın küresel ticaretteki artışa, yükselen piyasa ekonomilerinin artan rolüne ve AB’nin doğuya doğru genişlemesine uyum sağlamasına yardımcı olacaktır: “1995 yılından bu yana küresel ekonomide bazı tektonik değişimler yaşandı. Bugün artık Türkiye ile AB arasındaki ticaret ilişkilerinin belirli bölümlerinin acil olarak yeniden düşünülmesi gerekiyor. Daha fazla entegrasyona ihtiyaç duyuluyor.”
Rapora göre, gümrük birliğinin hizmetler sektörünü de kapsayacak şekilde genişletilmesi durumunda 1,1 milyar dolar civarında bir kazanım sağlanabilir. Çünkü bu sektör Türkiye’nin GSYH’nın yüzde 60’ını oluşturuyor ancak sektör Gümrük Birliği kapsamında yer almıyor.
Tarım sektörü ise GSYH’nın yüzde 10’unu oluşturuyor ve Gümrük Birliği dışındadır. Türkiye, tarım ürünleri için yüzde 41,7 ile yüksek koruma sağlıyor ve tarımsal ticaret gelişemiyor. Eğer tarım ticareti serbestleştirilirse, zeytin ve domates gibi bazı ürünlerde Türk ihracatçıları Akdeniz ülkeleriyle daha rekabetçi hale gelebilecektir. Bunun uygulanabilir olması için, Türkiye’nin gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı konularındaki AB standartlarını yakalaması gerekiyor.
Gümrük Birliği kapsamında Türkiye’nin AB’nin üçüncü ülkeler ile olan müzakerelerinde masaya oturmaması, Türkiye’nin bu ülkeler ile aynı anlaşmaları yapamaması sorun oluşturmaktadır. Türkiye, AB ile STA imzalayan Cezayir, Güney Afrika veya Meksika ile anlaşmaya varamamıştır.
Gillsonbu durumu şöyle eleştirmektedir: “Bu asimetri potansiyel olarak her iki taraf için de oldukça maliyetlidir. Bu durum, mevcut GB düzenlemesi kapsamındaki faydaların kilit bir kaynağı olarak kaldırılmış olan menşe kontrollerinin tekrar uygulamaya konulması riskini doğurmaktadır.”
Gümrük Birliği’nin uygulamaya konulduğu dönemde, Türkiye gelişme yolunda olan bir ülke iken, günümüzde Avrupa’nın altıncı ve dünyanın on altıncı en büyük ekonomisine sahip konuma gelmiştir. Avrupa Birliği’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları tarım, hizmetler, yatırım, kamu alımları ve fikri mülkiyet haklarını da kapsamaktadır. Bu sebeple gümrük birliğinin güncel gelişmelere uyarlanacak şekilde gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Nitekim İKV Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan da, AB’nin üçüncü ülkeler ile imzaladığı STA’lar sürecine Türkiye’nin bir gümrük birliği ortağı olarak dahil olmasının gereği üzerinde durarak, anlaşmaların Türkiye ile eş zamanlı olarak müzakere edilmesi ve aynı zamanda yürürlüğe girmesinin önemini vurgulamıştır.
Gümrük Birliği sanayi ürünlerinin serbest dolaşımını sağlarken, malları üreten ve pazarlamaya çalışanlardan vize istenerek kısıtlama getirilmesi, gümrük birliğinin ruhuna aykırıdır. Türk vatandaşlarına uygulanan vize, Türk kamyonlarına yönelik getirilen kota ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin ticari çıkarlarını göz önünde tutmadan üçüncü ülkeler ile müzakere ettiği ve imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları, Türkiye’ye uygulanan haksız rekabettir.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin önemli bir aşamasını ve temel amacını oluşturmaktadır. Ankara (Ortaklık) Anlaşması’nın 28’nci Maddesi Türkiye’nin o zamanki adıyla AET’ye üyeliğini öngörmüştür. Geçen yıllar içinde AB genişlemiş, ancak Türkiye’nin AB üyeliği gerçekleşememiştir.Türkiye, mevcut anlaşmalara göre AB’nin ortak ticaret politikası (OTP) ve ortak gümrük tarifesini uygulamak zorundadır. Fakat AB’ye üye olmadığı için OTP’nin politika oluşturma ve karar alma sürecinde yer alamamakta, bu da Türkiye’nin aleyhine asimetrik bir durum yaratmaktadır. Asimetrik durum ise (AB’nin kural koyucu Türkiye’nin uygulayıcı olması) sorun çıkarmaktadır.
Sorunun ortadan kalkması için Türkiye de aynı zamanda müzakerelere başlamalı, iki anlaşma eş zamanlı olarak yürürlüğe girmeli ve AB’nin imzaladığı anlaşmalara “Turkey clause”konarak bağlayıcı nitelik kazandırılmalıdır.
|
Yazıları posta kutunda oku