NECDET BULUZ
Manisa Soma’da özel bir kömür ocağında trafonun patlaması ile meydana gelen facia bir “kara leke” olarak tarihe geçecektir. Türkiye’de meydana gelen maden ocağı kazalarının en büyüğü ve derini olarak gösterilen bu faciada ölü sayısı sürekli arttığı için kesin bir rakam veremiyoruz. Ancak, facianın boyutlarının korkutucu olduğunu vurgulayalım. Son yılların en büyük maden faciası hiç kuşkusuz uzun süre tartışılacak boyutlarda bulunuyor.
İşin önemi, facianın “geliyorum” demesi ve bunun önleminin alınmamış olmasıdır. Faciadan sonra herkes herkesi suçluyor. Bu da çözüm getirmediği gibi, sorunları daha da derinleştiriyor. Kesin olarak bir ihmal ve vurdumduymazlığın olduğu da söyleniyor.” Yüzlerce maden işçisini göz göre göre ölümün kucağına attılar” suçlamaları da var. Ne söylenirse söylensin, kim kimi suçlarsa suçlasın, ölenlerin geriye gelmesi mümkün değil. Umutların tükendiği, sözün bittiği noktaya gelinmesi tablonun önemini zaten ortaya koyuyor.
MESELE CİDDİYE ALINMAZSA
Manisa Soma’daki maden ocağı ile ilgili olarak CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, TBMM kürsüsünde bir konuşma yapmış ve “60 vekilin imzası ile Soma’daki kazaların mercek altına alınmasını önerdik, MHP ve HDP’den destek gördük ama iktidar partisi bu önerimizi reddetti” demişti.
Bazı milletvekillerinin bu öneriye “Eften püften meseleler” demesi de düşündürücüdür ve konuyu ciddiye almamalarıdır.
Çünkü Manisa Soma’daki maden ocaklarında sık sık kazaların meydana gelmesi zaten endişe yaratıyordu. Bunu da bir Manisa Milletvekili’nin Meclis’e taşıması kadar doğal bir şey olabilir mi? Yapılan açıklamalarda maden ocaklarında eski teknoloji kullanıldığı, denetimlerde ocak sahiplerine para cezası verilerek çalışmalarına devam etmelerinin sağlandığı da söyleniyor.
İNSAN KAYIPLARINA TAHAMMÜL YOK
Aslında konuyu sadece Soma’da meydana gelen kaza ile sınırlamamak gerekiyor. Türkiye’de insan hayatı ne yazık ki hiçe sayılıyor. Kazalar umursanmıyor. Her kaza sonrası “rahmet” diyoruz ama ders çıkarmıyoruz. Türkiye’de 73 yıl içinde maden ocağı kazalarında 3 binden fazla insanımızı yitirmiş, 100 binin üzerinde insanımızın yaralanmasını ve sakat kalmasını sağlamışsak fazla bir şey söylemeye gerek görmüyoruz. Bu kazaların çoğu grizu patlaması ve göçük nedeni ile meydana gelmiş. Ardında hep ihmal, hep umursamazlık görülüyor. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.
Japonya seyahatimizin bir bölümünde bizi bir tersaneye götürdüler. Körfez zengini Araplar için yapılan yatları gezdik. Tersane yetkilileri “Burada öylesine çalışma önlemleri alıyoruz ki, tek bir kazaya bile meydan vermiyoruz. Son 3 yıl içinde sadece bir yaralanma olayı oldu. Can kaybı yoktur” dedi. Sonra da “Bizim için can güvenliği her şeyin önünde gelir. Bir tek can kaybına bile tahammülümüz yoktur” diye ekledi.
Çok tehlikeli işlerde Japonlar olası kazalara karşı robot kullanıyor. İnsan hayatına bu kadar önem veriyorlar. Aynı önlemlerin gelişmiş ülkelerde de aynı anlayışla sürdürüldüğü biliyoruz. Bunları kendimizle kıyasladığımızda bizde meydana gelenler kaza değil, adeta cinayete, katliama dönüşüyor. Bu son derece üzüntü verici ve ama bir kocaman gerçek.
İNSANIMIZI KORUYABİLMELİYİZ
İşin açığı, iş kazalarına karşı insanımızı koruyamıyoruz. Çünkü insana, cana değer vermiyoruz. Bu anlayış sürdükçe, bu tür faciaların önüne geçmek de mümkün olmayacaktır.
Bir başka önemli konu da taşeron işçi konusudur. Türkiye’nin kanayan yarası haline gelen taşeron işçi konusunun bir an önce çözülmesi gerekiyor. İş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması da bu çözüm içinde ele alınmalıdır. Taşeronlaşmanın yasaklanması, bu tür çalışma ortamlarının onarılmasında çok önemli bir adım olacaktır. Temennimiz, tüm siyasi partilerin bu konuda birleşmesi bir komisyon oluşturması ve bu yasanın ivedilikle Meclis’ten çıkarılmasıdır.
Şimdi her kafadan bir ses çıkacak, herkes birbirini suçlama yarışına girecektir. Bunlar çözüm getirir mi, hayır. Çözüm, çıkarılacak yasalarda, bu yasaların uygulanmasında gösterilecek kararlılıkta olacaktır. İktidar partisi, konuyu ciddiye almalı, muhalefet partileri ile birleşip, bu faciaların önlenmesinde lokomotif olmalıdır. Sözde kalmasın, kesinlikle kâğıt üzerinde bırakılmasın. Yanan yüreklere su serpmek, gözyaşlarının akmasını önlemek isteniliyorsa yapılması gerekenler ortadadır. Bu millet, artık bu tür faciaları bir daha yaşamak istemiyor.
e.mail: necdetbuluz@gmail.com
necdetes@mynet.com