İnsan ve Timsah: İki Farklı Gözyaşı

Soma’da maden faciası oluyor. Ölen vatan evlatlarının 400 civarında olduğu sanılıyor. “Türkiye Cumhuriyeti”ni“ yöneten “A Ka Pe Hükûmeti”nin başındaki şahıs: “İnşallah gönlümüzü ferahlatacak haberler almayı ümit ediyoruz.” diyor.
Ey A Ka Pe’nin başı, Ey A Ka Peliler! O işi sizler zamanında yapacaktınız ki, sonradan karşımıza çıkıp “Ölen sayısı az olursa ferahlarız” zihniyetiyle saçmalamayacaktınız.

TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya gazeteciler fotoğraf çekerken hüngür hüngür ağlamışmış. Meclisteki “A Ka Pe”lilerin de gözleri yaşlıymış. Efendiler, o işi Soma linyitleriyle ilgili önergeye ret oyu verirken düşünseydiniz de görevinize ve şu an kanlı gözyaşlarıyla ağlamakta olan millete ihanet etmeseydiniz. Yok yok, ikbal peşinde koşmak, ne yaptığı belli olmayan bir adamın eteğine yapışmak, görevden de milletten de önemli…

Başbakan konuşuyor:
“Efendim İngiltere’de de Japonya’da da böyle hadiseler olmuş. İşin fıtratı buymuş.” Allah’tan kork be! Verdiğin İngiltere örneği 1866’da* yani bundan 148,5 koca yıl önce… Japonya’dakiyse 1914’te, yani tam 100,5 yıl önce…
Ne olacak, yalandan kim ölmüşl. Biz sade halkı kendin gibi cahil sanıyorsun ya! Salla salla konuş! Sonra çık televizyonlara çık meydanlara “Benim halkıma cahil dediler!” diye bağır. Kendin pişir kendin ye gibi… Kendin söyle kendi sözün için başkalarını suçla… Nasılsa her yaptığına tapan bir kitle var arkanda…

İşte bu güçlü beyefendi, tepkileri görünce bir markete sığınmış. Bir gün inşallah halkımızın kalan yüzde bilmem kaçı da uyanır da sığınacak yer bulamaz. Gözlerimizin içine baka baka yalan söylüyor. Hâlâ ve bu acı olayda bile… Anlattıklarının özeti şu: “Bazıları bu olayı siyasi amaçları için kaşıyormuş.” İçinde birazcık Allah sevgisi kaldıysa sus… Sus artık!..
O kaşımayı TBMM’de önergeyi ret ettirirken düşünseydin.

Hâlâ mı ucuz siyaset hâlâ mı siyasi çıkar peşinde koşmak?
Bu acı olayda da mı?
İnsaf!

Eskiden bazı şeylere inanırdım. Bunların iktidarı sırasında hiçbir şeye inanmaz oldum. Bilen varsa lütfen yazsın; gerçekten de o maden işletmesinin kömür çıkarma bölümü 18 Mart günü denetlenmiş mi? Şirkette gizli ortaklıkları bulunduğu yolunda dedikoduların olduğu bazı üst düzey partililerin hatırına, denetleme öncesi, “Şu gün şu saatte oradayız” haberi uçurulmuş mu? Denetlendiyse bu denetleme idari binada mı yapılmış, yoksa madenin içine de inilmiş mi? İnilmişse ara koridorlar da görülmüş mü? Uzun zaman önce kömürün kızışması sonucu kapatılan, patlama sırasındaysa üzerinde yeniden çalışıldığı söylenen o bölge incelenmiş mi? Yoksa yasak mı savılmış.
Maden ocaklarında her yaşta kadın işçi, çocuk işçi, genç işçi çalıştırılması yasak olduğuna göre öldüğü söylenen çocuk işçi konusu da neyin nesi? Bakan, müfettişin defterlere bakıp eksikler hakkında bilgi vereceğini söylüyor.
Buna “Günaydın!” denmezse ne denir?

Bakan’ın Kılıçdaroğlu’na anlatırken çizdiği krokide bir çıkışla bir giriş görülüyor. Bu büyük bir eksiklik değil mi? Böyle bir ocak nasıl denetlenmiş nasıl ruhsat almış? Üstelik o tek girişle tek çıkış, işçiler ocağa adım atar atmaz, dışarı çıkamamaları için kilitleniyormuş. Tam bir prangalama mantığı… Pamuk tarlalarında çalışan köleler bile prangalardan arındırılırdı. Nasıl bir zihniyettir bu, insan onuruna aykırı değil mi?

Az önce “Böyle bir ocak nasıl denetlenmiş nasıl ruhsat almış?” diye sormuştum. Yandaş, koldaş, yoldaş televizyonların yayınları da dahil, ekranlara yansıyan tüm görüntülerde, her yanın döküldüğü görülüyor. Muazzam yatırımların yapıldığı iddia edilen yere bakın. Şaşmamak mümkün mü? Amerika’nın altına hücum günlerindeki terkedilmiş ocaklarla yarışacakmış gibi… Bu ocak, gerçekten de söylendiği gibi denetlenmiş, kazadan sonra kamuoyunu yatıştırmak içinmiş intiba veren, “yüz küsur eksiklik vardı, zabıt tuttuk” açıklaması uyarınca herhangi bir ceza almış mı? Örneğin, bir kezcik de olsa geçici bir kapatma cezacığı var mı?

Trafonun konumundan neden doğru dürüst söz edilmiyor? Aşağıda, madenin içinde olduğu söyleniyor. Eğer doğruysa trafonun orada işi ne? Koyarsın dışarı, uzatırsın kabloyu, madenin en ücra köşesinde bile yararlanırsın.
Kablonun uzatılması masrafı çoğaltır tabii, bunu biliyoruz.
İyi de insan hayatı üç kuruşluk kablodan daha mı ucuz?

Patlama, kumanda panolarından birinde olmuşsa onun da korunma yolları var. Bu yollar; kullanılan şalter, sigorta, led, kablo, kaynak, lehim ve diğer sarf malzemesinin kalitesinden başlayıp montajlama şekline, oradan da kullanım alanının seçimine kadar çeşitli merhaleler içeriyor.

Sağ kalma ihtimali olan işçi kardeşlerimiz için şu an daha geçmemiş başka tehlikeler de var: Yangının ne safhada olduğunu bilemiyoruz. İçeride karbonmonoksit ve karbondioksit gazları var. Hava verilirse yangın yeniden canlanabilir. Hava verilmezse karbonmonoksit temizlenemeyeceği için son ümitler de söner. Ocağın çevresinde yer altı suyu olup olmadığını bilmiyoruz. Eğer varsa o da ayrı bir tehlike… Patlama ve yangının yol açtığı çöküntüler nedeniyle ocağı her an su basabilir.

Ey Kanun Yapıcılar! Şili’de çok sayıda madencinin kurtulmasına neden olan “Kaçış-Sığınma Odaları”nı önünüzdeki bu örneğe rağmen neden zorunlu kılmadınız?
Kafanıza ya da amaçlarınıza ters gelen her şey için, zırt pırt yasa çıkartmayı biliyordunuz, insan canı neden hiç aklınıza gelmedi? Yoksa aklınıza geldi de birilerinin kesesi korunsun diye mi o yasalar çıkmadı?

Ya “Yıllardır imzalamaktan kaçtığınız “Uluslararası Çalışma Örgütü”nün “Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi”ne ne demeli? Atılmayan imzalar kime yarıyor? Kimler kesesini daha genişletecek? Var mı cevap veren?

Bu tür konular yasalar ve yönetmeliklerle dizginlenir. Yoksa patronun insafına bırakılan her iş patronun isteğine uygun sonuçlanır. Bunu en iyi bilenler, kendi patronajlarının uygulamaları nedeniyle A Ka Peliler olmalı… Patronuna karşı durabilen işçinin de vekilin de hemen sesi kısılır. Bilmem anlatabildim mi?

Anlatılansa şu: Ocağı işleten şirket, tüm şartları zorlayarak 365 gün hiç kesintisiz üretim yapıyor. Çıkarttığı kömürü bir devlet kurumu olan Türkiye Kömür İşletmeleri’ne satıyor. Aynı devlet, A Ka Pe’nin oy kazanma politikası çerçevesinde, bu kömürleri, Türkiye Kömür İşletmeleri’nden satın alıp, A Ka Pe’nin oy deposu olarak gördüğü insanlara bedava dağıtıyor.

Ocak para basarken internet siteleri ışıl ışıl parlar, şirket yetkilileri şakır şakır gezerdi. Kaza olduğundaysa ortada ne internet sitesi kalıyor ne de şirketi temsil edecek bir bekçi… Recep Bey dahil Hükûmet kanadından hatta A Ka Pe kanadından bu şirkete yönelik en ufak bir suçlayıcı söz yok. Neden?

Her şey dört dörtlüktüyse olay nasıl oluştu?
Yoksa işçilerin hepsi bir uzay tarikatına bağlanıp toplu intihar mı ettiler?

Yönetenler! Mutlu musunuz?
Bizleri hiçbir şeye inanmaz hâle getirdiniz. Biriniz kalkıp açıklar mısınız, denetim gerçekten yapıldı mı? Öyleyse CHP’nin “Soma Madenleri”nin incelenmesi hakkındaki önergesini neden 6 ay beklettikten sonra reddettiniz? Öte tarafa gittiğinizde; ölenlere ve ölenlerin yakınlarına ne diyeceksiniz? Her şeyden önce Allah’a ne cevap vereceksiniz? Parti başkanımız emretti deyince kurtulacak mısınız?

Nasılsa millet önergeyi görmez, görse bile anlamaz diye yine o milletin karşısına çıkıp “İçinde Soma adı bir kez bile geçmiyor” diyebilmeye psikoloji biliminde hangi ad veriliyor?

Bir buçuk gün öncesini de içine alan bir ulusal yas ilanına hayatımda ilk kez rastladım. Üç günlük yası üç gün öncesinden başlatsalardı da hiç yas tutmasalardı bari… Bu arada yine bir fırsat buldular ya; döndürüp dolaştırıp, işi 19 Mayıs’la bağlamayı da becerdiler.

A Ka Peliler! Türkiye’nin çeşitli yerlerinde, hatta Soma’da bile bu büyük acıyı sessiz sedasız yaşamaya çalışan insanlara karşı uygulattığınız polis baskısı, asker baskısı, koruma baskısı neden? Neden dünyaya örnek olmuş bir soylulukla yas tutan çocuklarımızın, gençlerimizin, kardeşlerimizin üzerine; yok etmek, sakat bırakmak istercesine kolluk güçleri yolluyorsunuz? Neden neden?

A Ka Pe’nin diğer güçleri de boş durmuyor. Digiturk “Gezi Olayları”ndan beri uygulamakta olduğu taktiği yine devreye soktu. Malum kanalların yayınını kesip duruyorlar. Sinyalde azalma varmışmış.

Öğrenebildiğim şu: Digiturk, yayınlarını RTÜK kanalıyla almaktaymış. Yani bu hesaba göre, muhaliften sayılan kanalların zülfüyâre dokunan yayınlarını RTÜK mü kesmekte? El cevap?

Ayrıca saatlerce interneti de kestiler. Dikkat ediyorum. Muhalif seslerin her yükselmeye başladığı dönemde bunu yapıyorlar. Bu nedenle şu anda okumakta olduğunuz bu yazımın yayını da internetin bölgemize yeniden teşrifleriyle kabil olacak.

Denetçilerin ve denetleme raporlarının teslim edildiği makamdakilerin şunu iyice öğrenmeleri gerek: İktidara yakın durmak, iktidarın her söylediğini yapmak, iktidarın isteğine göre davranmak gün gelir yakar insanı… O gün geldiğinde arslanların önüne ilk atılacak daima onlar olur. İçlerinde vicdan sahibi olanlar varsa o günü beklemeden yanıp tutuşur onlar.

Ha, bir de öte dünya var! Milletin gözünün içine baka baka her şeyi çarpıtan birilerinin o dünyayı dert ettiğini sanmıyorum hiç!

Ne hâllere geldik, getirildik! Sesli bir şekilde besmele çekenlerle Allah’ın adını yüksek sesle ananlara bile şüpheli gözlerle bakıyorum. Acaba “Allah için mi besmele çekiyorlar yoksa birilerine yaranıp bir şeyler kapmak için mi?” diye! Sakın sahte Müslümanlar bu sözlerim için küfretmeye kalkmasın. Çünkü bu sözleri yazan kişi; beş vakit namazını kılan, Kur’an-ı Kerim’in yolunda yürüme gayretinde olan biri.

O Müslümancılık oynayıp kula kul olma çabasındaki rezillere sesleniyorum! Sizler de takkenizi önünüze koyup düşünün: “Biz ne halt ediyoruz?”

Olayın ardından, koca bir gün ortalıktan kaybolmayı başaran Çalışma Bakanı’na ödül vermek gerek. Daha gelmedi ama yakında eksikleriyle gündeme gelecek Soma Devlet Hastanesi’ne vermediği hizmetler nedeniyle hâlâ görüntüye girmemeyi başaran Sağlık Bakanı da kamuflaj konusunda, benden tam not aldı.
Her ikisine de helali hoş olmasın.

Facianın sorumlularından, halkın seçimiyle geldiler dense de Recep Bey’in atamasıyla gelmiş olan bakanlardan Çalışma, Enerji ve Sağlık Bakanlarına sormak gerek: N’aber? Nasılsınız? Keyfiniz yerinde mi?

*İngiltere’deki bu olay hakkında 1862 tarihi söylenip
yazılıyorsa da doğrusunun 1866 olması gerekir.

 

Günay Tulun 

TBMM Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya gazeteciler fotoğraf çekerken hüngür hüngür ağlamışmış. Meclisteki "A Ka Pe"lilerin de gözleri yaşlıymış. Efendiler, o işi Soma linyitleriyle ilgili önergeye ret oyu verirken düşünseydiniz de görevinize ve şu an kanlı gözyaşlarıyla ağlamakta olan millete ihanet etmeseydiniz. Yok yok, ikbal peşinde koşmak, ne yaptığı belli olmayan bir adamın eteğine yapışmak, görevden de milletten de önemli... - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir