Amerika Birleşik Devletleri Güney Kıbrıs Büyükelçisi John Koenig’in geçen hafta sonunda Kıbrıs Rum tarafından yayınlanan Fileleftheros gazetesine verdiği röportajda söyledikleri Rumları ürkütmüşe benziyor.
Aslında benziyor sözü fazla iyimser ve iyi niyetli. Gerçekten de Koenig’in söyledikleri Rumları çok ürküttü ve Rum siyasiler ağız birliği etmişçesine sert tepkilerini dile getirdiler.
ABD Elçisi Koenig gerçekte iyi bir diplomat ve dobracı bir kişi. Benim şahsi değerlendirmeme göre doğru gördüklerini diplomasinin nezaket labirentleri içine sokmadan açık sözlülükle dile getiriyor. ABD Dışişlerinden gelen görüş ve talimatları ise diplomatik dille taraflara aktarıyor.
Bazen biz Kıbrıslı Türkler için de söyledikleri ve yapmamızı tavsiye ettikleri beni incitse de içimden “dünya üzerindeki en büyük politik oyunculardan birisi olan ABD bu denli kör olamaz” diye geçiriyorum ama biliyorum ki küresel politikada uluslararası kurallarda ne yazarsa yazsın askeri ve ekonomik olarak güçlü olanın kuralları yazılı kuralların üstüne çıkıyor ve daha geçerli oluyor günün sonunda. Önemli olan çıkarının ne olduğu.
ABD’nin bölgedeki çıkarlarının soğuk savaş dönemine kıyasla daha da artarak devam ettiği kesin. Bunu zaten Büyükelçi Koenig’in sözlerinden de anlamak mümkün. Kendisine ABD’nin Kıbrıs sorununa olan ilgisinin son dönemlerde arttığı hatırlatılıp, bunun ABD’nin Kıbrıs sorununu çözmek isteğinden mi yoksa ABD’nin bölgedeki menfaatlerinden mi kaynaklandığı sorulduğunda verdiği “Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olarak bölgedeki kendi çıkarlarımızı da güçlendiriyoruz” yanıtı, açık ve net olarak ABD’nin amacını ortaya koymakta.
Rumlar Büyükelçi Koenig’in “Rumları Türkiye’ye güven duymaya davet etmesi” çağırısından belli ki çok fena huylanmışlar. Hemen hemen tüm Rum siyasilerin söylediği de şu: “İşgalci Türkiye’ye güvenmiyoruz!”
Sanki biz onlara güveniyoruz da, onların bize veya Türkiye’ye güvenleri eksik kalmış.
Biz Kıbrıslı Türklerin Rumlara güvendiği bir tek günü bile hatırlamıyorum bu son 60 yıl içinde. Özellikle de soykırımı yaşadığımız 1963-1974 yılları arasında. Lanet okumadığımız ve en galiz küfürlerimizi etmekten çekindiğimiz bir tek gün bile olmadı.
O karanlık yıllarda, insanca yaşamdan çok uzaklarda olduğumuz dönemde silahlı güç ve devlet erki ellerinde olduğu için bizlere çektirmedikleri kalmamıştı. Rumların bize yaptıklarını hiç unutmuş değilim, asla da unutmayacağım. Masum Kıbrıslı Türkleri yollardan, evlerinden, dükkanlarından, işyerlerinden toplayıp, diri diri, ellerini arkadan bağlayarak kuyulara atıp üstlerine sönmemiş kireç dökerek, eziyet ede ede öldürdüklerini hangi Kıbrıslı Türk unutabilir ki.
Rumların anlaşma istemez tutumları sayesinde müzakereler bir sonuca varmadan ve hiçbir yakınlaşma olmadan en fazla 6 ay daha sürecek ve ondan sonra da tıkanacak. Bunu görmek için kahin olmaya gerek yok.
Büyükelçi de kahin olmasına gerek olmayan kişilerden bir tanesi. Belli ki ne olacağını, 2014’in sonbaharında veya da kış ayları içinde bütün iplerin kopacağını, ayrılık rüzgarlarının kuvvetli bir şekilde esmeye başlayacağını ve Rumların da son adım ve kurtuluş çaresi olarak Türkleri suçlama oyununa girişeceklerini şimdiden görmüş.
Artık Türkiye’nin batının ve özellikle de adına Avrupa Birliği denen topluluğun gerçek yüzünü bir kez daha görmesinin ve Kıbrıs konusunda “KKTC-TC Gümrük Birliği” gibi, “KKTC-TC Serbest Bölge anlaşması” gibi acil tedbirleri almasının zamanı gelmiştir.
Ne Rumlarla ne de Avrupa Birliği ile hiçbir yere varamayacağımız açık. Cesur bir kararla kesip atmak belki de daha hayırlı bir davranış olacaktır, AİHM’nin pazartesi günü öğleden sonra açıklanan yüz karası tazminat kararından sonra.
Ata ATUN
e-mail: [email protected]
14 Mayıs 2014