TARİHE ŞAŞI BAKMAK
HÜSEYİN MÜMTAZ
“Sened-i İttifak” 1808 tarihli olup önce Rusçuk Âyanı Alemdar Mustafa Paşa, 1820’lerde de Yanya “Sultanı” Tepedelenli Ali Paşa tarafından; “taşra hâkimiyeti ve oralardaki yerel güçlerin” tanınması ayrıcalığı olarak yorumlanınca, İstanbul tarafından cümle Rumeli âyanının “tepelenmesi” sonucunu doğurmuştu.
Ki, Yunan İsyanı’nın ve “parçalanma”nın başlangıcıdır.
İlber Ortaylı, bahse konu zaman dilimi ile ilgili olarak şu yorumu getirir;
“Türkiye’de anayasal sistem müşavere, meclis ve iktidarın kullanımı kuvvetler arasında bir dengenin değil, doğrudan doğruya ‘taraf-ı saltanat-ı seniyyenin’ işlerin doğru yürümesi için yarattığı bir nevi iş ortaklığıdır”. (“İmparatorluğun Son Nefesi”. S.42. Timaş.İstanbul 2014)
Şaşırdınız mı?
Demek aşağı yukarı iki yüz yıldan fazladır içeride ve dışarıda aynı dertlerle mağrur, mağdur ve muzdaribiz; halâ geriliyoruz, küçülüyoruz, bölünüyoruz..
Dâvutoğlu’nun, günün gerçekleriyle asla bağdaşmayan dış politikasının temelini oturttuğu tarih algılamasına itirazım var.
Dâvutoğlu iyi veya kötü politika yapsın ama her konuşmasından önce oturup kimseye yarım saat tarih dersi vermeye kalkmasın.
Tarih ilmi yapmadığına göre konu hakkındaki bilgisi; bir banka memurundan, bir doktordan, bir mağaza/otel müdüründen fazla değildir.
Devletlerin kaderini coğrafyaları belirler.
Ama bu coğrafya, tarih ve sosyolojiden soyutlanarak yorumlanamaz.
Bu coğrafyada ve bu coğrafyanın ortasında yer alan bu memlekette Türkleri dikkate almadan tarih yazamazsınız.
Doğu Avrupa, Balkanlar, Akdeniz havzası, Orta Asya coğrafyasında; geçmişte, şimdi ve gelecekte devlet ve milletlerin tarihi Türkler yok sayılarak yazılamaz, şekillendirilemez.
Ve bu memlekette Türkler “de” yaşar..
Tarih, yaşanmış olaylar bütünüdür. Geri çeviremezsiniz, kurgulayamazsınız. Saati geri alamazsınız. Trablusgarp’i Mustafa Kemal savunmadı diyemezsiniz; Fahrettin Paşa zamanında Medine’ye İngilizler’le beraber Araplar saldırmamıştı, Gazze ve Filistin’de Arap kabileler Türkleri arkadan vurmamıştı, Yunanlılar Polatlı’ya kadar gelmemişti diyemezsiniz.
Selimiye kubbesindeki top mermisinin deliğini Bulgarlar yapmadı diyemezsiniz.
Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’ni düşünürken, Söğüt Ertuğrul Gazi Türbesi duvarlarındaki Yunan askerlerinin mermi izlerini görmezden gelemezsiniz.
Ankara Savaşında Yıldırım’ı Timur’un bozguna uğrattığını; Çaldıran’da Yavuz’un Şah İsmail’i yendiğini…. Timur’un da, Şah İsmail’in de Türk olduğunu; Yavuz’un mektuplarını Farsça, Şah İsmail’in ise Türkçe yazdığını….
Bakü’de, Azerbaycan’ın her köşesinde şair Hatayi’nin heykellerinin bulunduğunu; büyük Azeri şairi Hatayi’nin, Şah İsmail’in ta kendisi olduğunu bilmeniz gerekir.
“Bellek” eğer “adaletli”, “hakkaniyetli” ise bütün bunları teslim etmelidir.
Adaleti, tarihî hafızaya yükleyemezsiniz. Adil veya değil hafızayı ancak doğru yorumlayabilirsiniz. Keyfinize göre değiştiremezsiniz. Değiştirseniz de çoğunluğun doğru algısına engel olamazsınız.
Olaylara vereceğiniz isim, nereden, hangi yönden, hangi gözlükle baktığınıza bağlıdır.
Saddam, Barzani yahut Talabani iseniz Musul, Kerkük, Süleymaniye ve Tuzhurmatu’da Türk/men yoktur.
Venizelos-Karamanlis-Simitis-Papandreu iseniz Batı Trakya’da ve Ege adalarında Müslümanlar vardır, Türk yoktur.
Kırım’da?
Kıbrıs’ta?
İsterseniz oraya hiç girmeyelim..
Çünkü şu sıralar 2023’e çeyrek kala, ilkinden 200 yıl sonraki çağdaş “sened-i ittifak” düzleminde “İmralı Âyanı” ile fazlasıyla meşgul olduğumuzu düşünüyorum.
Günlük basın toplantısında; “Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Freedom House’un Türkiye’yi yerleştirdiği kategorinin hem gerçek bilgilere dayanmaması hem de Türkiye’deki basın özgürlüğü ortamıyla da örtüşmeyen bir algı operasyonunu işaret ettiği” hatırlatılarak, “Washington’da Türkiye’ye yönelik bir algı operasyonu olup olmadığı” şeklinde bir soru sorulmasına ABD Dışişlerinin bilmem kaçıncı derece memurlarından biri olan basın sözcüsü; “Kesinlikle doğru değil. Katiyen, nokta” yanıtını vermiş.
Türk Dışişleri Bakanı’nın asla muhatabı olmaması gereken Sözcü; “Türkiye’ye yönelik insanların algısı, onlar eğer Youtube’u engellemeyi durdurursa, Twitter ‘ı bloke etmedikleri takdirde değişir. İşte bu, insanların ‘hey, Türkiye’de ifade özgürlüğü pek de harika değilmiş aslında’ söylemlerine neden oluyor” ifadesini kullanmış.
Demek ki neymiş?
“Algı”; müktesebatınıza, gözlüğünüze, şahsî fikrinize bağlıymış, sübjektifmiş.
Genel kabul görmesi şart değilmiş..
Hafıza “âdil” ise, algılar “operasyonel” değil de objektif ise; Nijerya’da kaçırılan iki yüz kız çocuğunu pazarda satacağını açıklayan Boko Haram’ın radikal İslâmcılığını nasıl açıklayacaksınız?
Hafıza “adil” ve algılar “operasyonel” değil de objektif ise; yarım asırdır “vize” için AB kapısında bekletilen Türkiye dururken; Avrupa Konseyi tarafından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Kolombiya, Dominika, Grenada, Kiribati, Marshall Adaları, Mikronezya, Nauru, Palau, Peru, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Samoa, Solomon Adaları, Doğu Timor, Tonga, Trinidad ve Tobago, Tuvalu ve Vanuatu vatandaşlarına vize muafiyeti tanınmasına ne diyeceksiniz?
Kiribati nerede biliyor musunuz?
Bilmiyorsanız gelin biz tarih, coğrafya ve sosyolojiyi bilenlere bırakıp, onlara doğru gözlükle bakmayı deneyelim. 6 Mayıs 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın