İsrail ve ABD, kendi senaryolarında Mısır’da demokrasiyi kullanarak ülkeyi dine dayalı bir yönetim şekline zorlayan ve Batı tipi düzenin gayri İslami bir istibdat düzeni olduğu öğretisiyle kitleleri İslami Cihad’a yönlendiren Mursi ve Müslüman Kardeşler örgütünü, bir süre sonra güvenliklerine tehdit oluşturduğuna ikna oldukları için iktidardan uzaklaştırdı.
Bölgede İslamcılık ve İslami Cihad örgütlerine savaş açıldı.*
Sonra 29 Nisan’da, İsrail ve Filistin arasında 1967 sınırlarına harfiyen uymak yerine aralarında toprak değişimi yapabilmeleri, İsrail Devleti’nin Yahudi devleti olarak tanınması, yerleşim inşasının dondurulması gibi konularla süren barış görüşmeleri de sona erdi.
*
Bu sırada İsrail ile ABD’nin terör örgütü olarak tanımladığı HAMAS ile Filistin Özerk Yönetimi arasında ciddi görüş ayrılıkları ve güvensizlik vardı.
Güvensizlik Özerk Yönetim Başkanı Mahmut Abbas’ın, Gazze şeridinde HAMAS’a açtığı savaşlarda etkisiz kalışı ve 2010’da İsrail ile sürdürülen barış müzakerelerinde, Filistin topraklarının işgal altında olmasına rağmen müzakerelere devam etmek ısrarında olmasından kaynaklanıyor.
O müzakerelerde M.Abbas, İsrail’in işgal altında tuttuğu Batı Şeria’da sürdürdüğü yerleşkelerin inşasını durduramamış ve müzakerelere son verilmişti.
İsrail,son barış müzakerelerinde de yerleşke inşasından vazgeçmedi ve Abbas hâlâ bir kısım Filistinli için milletine ve davasına ihanetle bir arada anılıyor…
*
Bu arada Filistin Özerk Yönetimi İsrail’in söz verdiği 3.grup,26 kişilik Filistinli mahkumu serbest bırakma şartını yerine getirmemesinden hareketle, Cenevre Konvansiyonu’nun 14 uluslararası anlaşmasına katılıyor.
Artık, Filistin Özerk Yönetimi Batı Şeria’nın İsrail tarafından sömürge statüsüne getirilmesine karşı uluslararası hukuki işlemler başlatabilecektir-ki;
*
23 Nisan’da Filistin Özerk Yönetimi ile HAMAS aralarındaki sorunları çözmek için başlattıkları görüşmelerde, 5 hafta içinde ulusal barış hükümetinin kurulması üzerinde uzlaşıyor.
Buna göre Mahmut Abbas, bu ay içinde Filistin Özerk Yönetiminin feshedilmesi için önce, Filistin Kurtuluş Örgütü Merkez Konseyi başkanlığından istifa edecek ve parlamento seçimlerinin tarihinin belirlenmesinin yolunu açacak, eğer Merkez Konseyi Özerk Yönetimin feshedilmesini kabul ederse, Mahmut Abbas Filistin Cumhurbaşkanı olarak Filistin Devletini ilan edecektir…
*
29 Nisan’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde ise Filistin ve İsrail’in ortak çaba harcayarak, barış sürecini kurtarmaları çağrısı yapılıyor.
İsrail’in, yasadışı yerleşim merkezleri inşa etme faaliyetinin olumsuz etkisini anlaması, Filistin’in de uluslararası arenadaki hareketlerini gözden geçirmesi gerektiği konuşuluyor.
ABD, Filistinlilerin İsrail ile müzakerelerin barış ile sonuçlanması halinde hayata geçirecekleri Filistin Devleti’ni sürecin bu noktasına almasına ihtiyatla karşılarken,
İsrail Güvenlik Konseyinde böyle hassas bir durumda ortamı daha da gerginleştiren girişimlerde bulunmasından dolayı Birleşmiş Milletler’in Ortadoğu Süreci Özel Koordinatörünü kınıyor.
Tam bir danışıklı döğüş sürüyor,İsrail-Filistin arasındaki görüşmelere yönelik taraflar birbirini tartıyor, bir giz ve samimiyetsizlik kol geziyor…
*
O sırada ABD Dışişleri Bakanlığı, daha çok PKK gibi iç tehditlere odaklanan Türkiye’nin uluslararası terörle mücadelede zayıf kaldığı belirten 2013 Terörizm Raporu yayınlanıyor.
Buna göre Türkiye terör tanımını devleti ve vatandaşlarını hedef alan suçlar gibi dar kapsamda tutuyor ve küresel terör şebekelerine karşı operasyonel ve hukuki işbirliği içinde olmuyor.
Rağmen,Türkiye’nin Suriye’deki iç savaş ve Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ve El Nusra gibi örgütler nedeniyle yeni terör tehditine maruz kaldığı da ifade ediliyor…
*
Başbakan Erdoğan ise Amerikan CBS TV’deki söyleşide Ankara ve Kudüs’ün Mavi Marmara tazminatı konusunda anlaşmaya vardığını söylüyor.
Söyleşide Erdoğan ayrıca İsrail’in Gazze’deki Filistinlilerin yaşam şartlarını iyileştirilmesi için insani yardımları da arttıracağını belirtiyor…
İki ülke heyetlerinin ortak olarak imzalayacağı anlaşmadan sonra ilişkilerin normalleşmesi ve karşılıklı olarak büyükelçilerin atanması bekleniyor.
*
Şimdi,bu noktada Türkiye Cumhuriyetinin siyaset rejimi,birincisi; imparatorluktan ulus-devlete geçişte oluşturulan kimlik doğrultusunda iç barışı, bütünleşmeyi ve dış çevrede istikrarı,
İkincisi,Avrupa ulus-devlet modeline uygun İslami temellerden arındırılmış devlet kimliği ile uluslararası ve bölgesel kurumlarla bütünleşmeyi temel aldığını hatırlamak gerekiyor.
*
Yazık ki, Soğuk Savaş sonrası dönem gerek uluslararası politikada gerekse Türk siyaset rejiminde önemli değişiklikleri beraberinde getirmiş,
Nihayet Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen Arap ülkelerinde Müslüman Kardeşler Örgütü ve benzerleriyle,
İslam’ın siyasal sistem dışına itilmiş olması halinin toplumsal istikrarı sağlamadığı, ülke dinamiklerini tükettiği ve hep Batı’ya dayanmak zorunda kalındığı iddiasıyla,
ABD’nin Orta Doğu’daki çıkarlarına güvenlikli bir bölge oluşturmak ve İsrail’in itikadî hedeflerini teminen işbirliği geliştirilmiştir.
*
Devletin icra-yürütme-yargı kuvvetlerini tek elde toplanmış, tüm kurumlar ve silahlı kuvvetler üzerinden Türkiye Cumhuriyetine el konulmuştur.
Ekonomik dengeler yeniden düzenlenirken,devlet Osmanlı’nın İslam toplumlarındaki siyasal kültürün kurumları ve kültürel kodlarının çağdaşlaşmasına yönelik politikalarıyla kurumsallaştırılıyor.
Bu sürece Türkiye’nin demokratikleşmesi deniliyor ve devlet; Milli İstihbarat Teşkilatı merkezinden demokratikleşmeyi denetleyen ABD-CIA,Kürtlerin demokratikleşmesini denetleyen İsrail-MOSSAD,askeri denetleyen NATO ile -bir yanda, Başbakan Erdoğan’a -öte yanda,Fethullah Gülen’e bağlı unsurlarca yönetiliyor
-ki -şimdilerde,Fethullah Gülen unsurları, Mısır’da Mursi ve Müslüman Kardeşler Örgütü için düşünülen gerekçelerden dolayı bu paralellikten tasfiye ediliyor…
*
Ama,bir taraftan da yeniden ABD dış politikasında Türkiye’nin güçlü merkez olması, İslam coğrafyasının güçsüz çevre olması halinin,
Düzenleyici olmak karakteri,uzlaşma ve işbirliği yeteneği ile bölgede yaşanan siyaset,ekonomi ve sosyal alan sorunlarının, uyuşmazlıkları çözübileceğine ilişkin politikası devreye giriyor.
Nasılsa bir çok vesile ile 12 yıldan beri merkez Türkiye’den Ortadoğu’ya bir dayatmacı kahraman Başbakan Erdoğan demokratik geleneklerde yoksul, gücperest halklara sultan edilmiştir, o Ortadoğu’daki umudları ve gerginlikleri bir paratoner gibi topraklıyor!
Siyasi paratonerlik arabuluculuk kurumundaki medyatörlüğü andırıyor, etkin politik kimlikte Erdoğan yeniden Batıdan,Türkiye’ye ve Ortadoğu’ya güçlü bir medya iletişimiyle çatışma yaşayan, bilhassa HAMAS etkisindeki halklara kahraman edilmeli,
O’da çatışanlara,bir terör örgütü olarak kabul edilen HAMAS örgütüne herhangi bir çözüm önerisinde bulunmadan, çözümleri kendilerinin bulmasını sağlamalıdır.
Yepyeni fakat sahte gerilimler yaratarak gerçek gerilime paratoner olmalı,bu suretle İsrail kendini güvenlikte hissetmeli, İsrail-Filistin barışı gelişebilmelidir.
*
Nitekim Filistin lideri Abbas kendisinin yöneteceği birlik hükümetinin barış görüşmelerini devam ettireceğinin yanı sıra mutlaka Yahudi İsrail’i tanıyacağı, şiddete karşı olacağı ve geçmişteki anlaşmalara bağlı kalacağı sözünü veriyor.
Gazze’de Başbakan İsmail Haniye’nin, yeni hükümet kurulana kadar istifa etmeyeceğini, barış görüşmelerini yönetenin Filistin Kurtuluş Örgütü olduğu ve HAMAS’ın Filistin Hükümeti’nin ortağı olarak sürecin bir parçası olmayacağı fakat engel de olmayacağı,fakat HAMAS’ın İsrail’i bir Yahudi devleti olarak tanımayacağı belirtiliyor.
*
Nasılsa,Cumhuriyet’in siyasi rejimi ve dış politikasını değiştirmiştir,bekle İsrail Yeni Türkiye’nin reisi Recep Tayyip Erdoğan imdada geliyor.