KIBRIS’IN KADERİ…
Stratejik açıdan Doğu Akdeniz’in düğüm noktasını teşkil eden Kıbrıs adası, Anadolu ve Suriye kıyılarına olan yakınlığı, Ege Denizi’nin giriş ve çıkışına etkisi ve Mısır ile Süveyş Kanalı’na olan yakınlığıyla İngiltere için önemli bir adadır. Doğu Akdeniz ve çevresi, Ortadoğu ve Hindistan’daki çıkar ilişkileri ve politikası açısından İngiltere için bu adanın tek kusuru Osmanlı İmparatorluğuna ait olmasıdır.
1877-1878 Türk-Rus Savaşı sonrasında imzalanan Ayastefanos-Yeşilköy Antlaşması sonrasında Rusların ilerlemesini önlemek maksadıyla İngiltere Osmanlı Devleti’ne yardım talebinde bulunur. Ayastefanos Antlaşmasını Türklerin lehine ve çıkarlarına uygun hale getirilmesine çalışacağını belirterek, bunu yapabilmek içinde Kıbrıs’ın yönetimini kendilerine geçici olarak devredilmesini ister. Hariciye nazırı Safvet Paşa ve İngiliz elçisi Ostan Henry Layard arasında Yıldız Sarayında “padişah ve halifenin hukuku hükümranisi tamamen mahfuz kalmak şartıyla” ve “hukuku şahaname halel gelmemek şartıyla muahedeyi tasdik ederim” (aynı Mısır, Girit ve Trablusgarp’ta olduğu gibi) iki maddelik antlaşma imzalanır ve yıllık 92.986 Sterlin karşılığında icar edilir. Lakin parasını Kıbrıs’tan toplayıp öder.! Böylece İngiltere tasarladığı planı başarıyla uygulamaya koyar.
1914 Ekim başından beri , Osmanlı Devleti’nin Almanya saflarında savaşa girmesini bahane eden ve Kıbrıs’ı ilhak çalışmalarını Dışişleri ve Sömürge (koloniler) Bakanlıkları aracılığıyla yürüten İngiltere ,ilhak kararıyla birlikte 1878 Kıbrıs Antlaşması ve buna bağlı bütün uluslar arası anlaşmaları feshettiğini, Kıbrıs adasının İngiltere İmparatorluğunun bir parçası haline geldiğini ilan eder ve bunu tüm dünyaya duyurur.!
Anadolu topraklarını paylaşma rüyası ile , Kıbrıs geçici bir üs ve zıplama tahtası olarak kullanılmaya başlanır. Fransa ile İngiltere arasında ,Mayıs 1916 da imzalanan ticari faaliyetlerle ilgili antlaşmada , bir de Kıbrıs maddesi bulunur; İngiltere Fransa’ya danışmadan üçüncü bir ülkeye Kıbrıs’ı devredemez. Fransa’ya güvenmeyen İngiltere Kıbrıs’ı bir koz olarak kullanmak niyetindedir.
Nisan 1916 Stykes- Picot Antlaşması ile Fransa ve İngiltere ,İtalya’yı devre dışı bırakır ve Rusya’yı da aralarına alarak Osmanlı topraklarını paylaşırlar. Buna göre Fransa Adana ve Beyrut illerinin tamamıyla, Halep, Harput ve Diyarbakır illerinin büyük kısmını alacak, Çukurova Bölgesi pamuklarına ve Ergani madenlerine sahip olacaktır. İngiltere’ye Bağdat ve Basra illerini içine alan Güney Irak bırakılacaktır. Ruslara Van,Erzurum, Trabzon ve Bitlis’in doğusunda kalan bölgeler ile Sivas, Elazığ ve Diyarbakır’ın bir kısmı verilecektir. Ayrıca İngiltere Suriye de gözü olmadığını söylesede , Fransa’ya bırakılan Kilikya ve Suriye ‘de İngilizlerin bulunması Fransa da kamuoyunun tepkisini çeker.
(( Gizli bir toplantıda Başkan Wilson adına temsilcisi Albay House defterine şu notu düşer: Türkiye’yi hem Asya’da hem de Avrupa’da neşe içinde paylaştık.”
Bu arada Lord Curzon I.Dünya Savaşı’nın devam ettiği günlerde “Kıbrıs’ın Yunanistan’a verilmesi yakın gelecekte gerçekleşecektir. Bundan ürkmesinler” itirafında bulunmuştur. ))
Skyes-Picot Antlaşmasıyla İskenderun Limanı’nı alan Fransa 17 Aralık 1918’de Yarbay Romineu’nun komutasında 150’si Fransız, geriye kalanların ise Ermenilerden oluştuğu 1500 kişilik Fransız Birliğini Mersin’de karaya çıkarır.
Bu bölgedeki huzursuzluk ve çatışmalar da böylece başlar. I.Dünya Savaşı’nda Samandağ’a asker çıkartmayı planlayan Fransa bu dönemde İskenderun’u bu sebeple tam altı defa bombalar.
Fransız Filo Komutanlığı, kendi çıkarları için İskenderun- Samandağ bölgesine yapılacak bir askeri çıkartmanın Osmanlı askeri gücünün bölgeden uzaklaştırılabilmesi için en uygun hareket olacağını düşündüğünden planın başarıyla uygulanabilmesi için bu maksatla Ermenileri de kullanmakta hiçbir sakınca görmez.
(( Savaş sonrasında üstünde bazı değişiklikler yapılan ve Petrograd arşivleri Bolşeviklerin eline geçtikten sonra kamuoyuna açıklanan bu andlaşmaya göre, Fransızlar Kilikya bölgesinde özerk bir Ermenistan kuracakları iddiasıyla binlerce Ermeni gönüllüyü Doğu Lejyonuna asker yazdırıp savaşta kullanmış ve savaş sonunda kendi hallerine bırakıvermiştir. ))
12 Kasım 1914 tarihinde Türk Ermenilerinin lideri Bogos Nubar , 20 Temmuz 1914 tarihinden beri Kahire’de İngilzi diplomatik temsilcisi olarak bulunan Milne Cheetham’a şöyle der:
“Kilikya Ermenileri , İskenderun , Mersin veya Adana’ya yapılması muhtemel bir çıkartmayı desteklemek için gönüllü olmaya hazırdırlar. Dağlık mıntıkadaki Ermeniler de kıymetli yardımda bulunabilecek; silah ve mühimmat temin edilirse, Türklere karşı ayaklanacaktır. Türkiye ile bir anlaşma umudu olmadığına göre bunun için Mısır bölgesi Ermenilerinden de yardım sağlanabilecektir.”
Kahire’deki Ermenilerle ilgili olarak bölgede görevlendirilen Üstteğmen Saint-Quentin’in 18 Eylül 1915 tarihinde Kahire’den Savaş Bakanlığı’na gönderdiği telgraf:
“Cebel Musa’da ayaklanan Ermenilerin başı Pierre Dimkelian güçlü olduğu kadar zeki bir görünüme de sahip. 500 adamıyla Fransa’nın emrine girmeye hazır olduklarını söyledi.Mısır’da silah altında bulunan 500 Ermeniye Dimkelian arkadaşlarıyla katılacak ve böylece bir Ermeni Alayı oluşturulacak. Bu Alay diğer hizmetler yanında Türkiye’ye yönelik saldırılarda kullanılacak.”
Musa Dağı’ndan getirilen ve Mısır’ın Port-Said bölgesinde İngiltere’ye ait kamplara yerleştirilen Ermenilerin İngiltere ve Fransa arasında problemlere yol açması, Fransa’nın Ermenilere sürekli kalıp yerleşebilecekleri bir yurt ve yer bulma gayreti içindedir sokar.
Mondros Limanı için İtalya karşı çıkar.
Rodos için ,Tunus’taki Fransız Vali “Müslümanların tepkisini çeker” diyerek red eder.
Fas için de Fransa’nın Fas Valisi karşı çıkar ve geriye kala kala Kıbrıs kalır. 2 Ekim 1916 den itibaren bu gidişat bir ivme alır ve İngiltere’nin de onayı ile Kıbrıs’ta Ermeni askeri kamplarının kurulmasına başlanır.
Ermenilere yurt olması düşünülen Kıbrıs adasına Eylül 1915 tarihinde de bir grup Ermeni getirilerek yurt edinmelerine çalışılmış, ancak bu faaliyet Türk ve Rumların direnişi sonucunda başarısızlığa uğramıştır. Ermenilere Kıbrıs adasının yurt olması fikri ise ilk olarak 1894-1896 yıllarında ortaya atılmış ve 1896 yılından itibaren Ermeni göçmenlerin Kıbrıs’a akını başlamıştır. Bu olaya karşı çıkan bir başka ülke daha vardı , Yunanistan.
Öte yandan 19 Temmuz 1916 tarihinde Fransız Kabine ve Personel Şefi tarafından Dışişleri ve Savaş Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen yazı ise Ermenilerin nasıl kullanılacağı konusunda İngiliz planını gösteriyor;
“… Mısır’a sığınan Ermenilerle, Hindistan’daki Ermeniler konusunda …görüşü…
Askerlik yapabilecek durumda olan Ermeniler Kıbrıs’ta toplanır. Bunların içinden bir bölük teşkil edilerek kuzey bölgesine yerleştirilir. Bundan tedirgin olan Türkler, Kuzey Suriye’den asker çekmemek durumunda kalacaklardır. Arap isyanı Türk egemenliğini tehdit altına soktuğu an, yalnızca Arap yarımadası değil, Suriye ve Filistin’de devreye girecektir.
Adana ve İskenderun yakınlarında önceden yeterli eğitim görerek iyi bir teşkilata sahip olan Ermeni partizan kuvvetleri, Türklerin Mekke Şerifi’ni yok etmeye yönelik güney Harekatı için yollayacağı kuvvetleri daha başından bertaraf etmiş olacaktır. İngilizler Ermenilerin silah ve eğitim açısından yetiştirilmelerini Fransız subayların üstlenmelerini teklif ediyorlar. Bazı oranlarda kısıntılar yapmak şartıyla İngiliz teklifinin dikkate değer nitelikte olduğu görüşündeyim.
Sizden ricam, mümkün olan en kısa zamanda, en çok 5000 Ermeni için gerekli olan silah ve Fransız kadrolarının tahsisinin mümkün olup olamayacağı konusunda bana haber iletmenizdir…”
Adaya sivil Ermenilerin yerleştirilmeleri yerine ,askeri amaçlı bir Ermeni askeri kampının kurulması kararlaştırılır ve bütün masraflarını da Fransa karşılayacaktır.
Fransa ,15 Kasım 1916 tarihinde Başbakan Briand’ın direktifleriyle daha önce Mısır’da kurulan Legion D’orient- Doğu Lejyonu’nu bu sonuçla görevlendirir.
Dünyanın dört bir yanından koşup gelen 5000-6000 Ermeniden oluşan ve Fransızlarca önce Mısır ve Suriye’de kullanılan Doğu Lejyonu veya bölgede yaşayan Türklerin deyimiyle “Ermeni İntikam Alayı” adlı Fransız üniforması giymiş bu “Osmanlı Vatandaşları” , o kadar korkunç ve dayanılmaz davranışlarda bulunur ki ,Fransız yetkililerini bile çileden çıkarırlar. Bazı Ermeni Taburları dağıtılır ve 1921 tarihine kadar bütün Ermeni askeri gücü Port Said’de bulunan kampa götürülür.
2.bölüm:
3.bölüm:
4.bölüm: