Anlamak mümkün değil.
Akıl ve ruh sağlığından şüphe duyulduğu sık sık dile getirilen, hatta açıkça yazılıp çizilen biri, kötü olduğu su götürmez işler yapıyor; akılca olgunlaşmaları gereken yaştaki insanlarsa onun bu rezaletlerini gittikçe artan bir şiddetle alkışlıyorlar.
“Hastadır” denen adam, alkışın dozu arttıkça kötülüklerinin de dozunu artırıyor.
Zalimce, gaddarca, haince…
Doğal olup olmadığını yorumlamayacağım ama işinde gücünde olan sade vatandaşlar başta olmak üzere, herkes korkuyor. Hem de tir tir.
Fısıltıyla konuşuyor, görünmez mürekkepli kalemlerle yazışıyorlar. Bireysel korkular; bir sis bulutu gibi toplandıktan sonra, kitlelerin üzerine çöküyor.
O çöktükçe toplum daha çok korkuyor.
Pis bir koku sarmış her yanı, korkunun kokusu…
Evet evet, korku kokuyor. Hem de açıkça…
Allah encamımızı hayır ede!
Bu rahatsızlığın sonucunda, bir sürprizle karşılaşmak istemeyen sosyal site kullanıcıları, yorum hanesine yazabilecekleri görüş ve eleştirilerini bile e-postayla gönderiyorlar. Kimi ciddi kimi alaycı…
Aynen isminin doğruluğu şüpheli, “yandaş, yoldaş, koldaş” A. İhsan Bey gibi…
Demiş ki; “…Bu kaçıncı gol? Millet yemeye doymadı mı? Bakıyorum da herkesin sesi soluğu kısıldı. Ses verin de duyalım. Memleketin durumunu şimdi de anlatsanıza…”
“Sessizliğin Sesi yazarlarını” başkalarıyla karıştırmayın. Bizler doğru gördüğümüz her şeyi, ta en baştan beri; çekinmeden, korkmadan yazmaya çalıştık. Yazdık da…
“Şimdi anlatsanıza” dediğiniz durumu da 1960′lı yılların ünlü “Bitmeyen Öykü”süyle açıklayacağım size… O yıllarda, ülkemizde bulunan az sayıdaki psikologlardan birçoğunun, akıl sağlığını hızla etkilemesi nedeniyle “söylenmemeli” dediğini duyduğumuz, gerçekten de inatla söylemeye çalışan birinin yirmi beşinci dakikadan sonra ağzının köpürdüğüne şahit olduğum bu akla ziyan öyküyü, ezberlemeden ve fazla uzatmadan okumanızı öneririm. Anlatıyorum, lütfen dinleyin!
Bir gün, yüksekçe bir evin damından aşağı bir kurbağa düşer. Orada ne aradığını bilemiyoruz ama o sırada oradan geçmekte olan bir bekçinin, düşen kurbağayı alıp baytara götürdüğünü biliyoruz. Baytarın, “İş işten geçmiş, çoktan ölmüş! Çöpe…” dediğini de…
Bekçi, doğaya âşık bir köy çocuğudur. Bir canlının çöpe atılmasını içi kaldırmaz. Gider evine, çağırır hanımını; dış kapısının önüne, yolun hemen yanına gömerler kurbağayı… Üzerine de aşağıdaki ifadeleri yazarlar…
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir bekçi, aldı götürdü onu…
Mezarını kazdılar, üzerine yazdılar:
Damdan düştü bir kurbağa, titretti kuyruğunu, onu gören bir…
Değerli Kardeşim!
Ne demek istediğimi anlatabildim mi?
Yok, eğer ben anlattıysam; siz anlayabildiniz mi?
Günay Tulun