Seçimler yaklaşıyor…
Önce cumhurbaşkanlığı seçimleri, ardından genel seçimler yapılacak…
Bu yüzden Kürt, Ermeni, İsrail açılımları hızlandırıldı… Bir makam, bir mevkii kapabilmek için Amerika’nın gözüne girmek gerek… ABD’ye ve AB’ye verilen sözlerin yerine getirilmesi gerek…
Ülkenin parçalanması, Cumhuriyetin yıkılması, ordunun parçalanması, kamu mallarının satılması alanında epey yol kat edildi.
Şimdi sırada Ermeni ve Kürt açılımlarının tamamlanması, yani Türkiye’nin parçalanması olayına son noktayı koymaya geldi…
Bu yüzden, “Bayram değil, seyran değil…”, Başbakan Erdoğan neden, bir anda, 24 Nisan öncesinde yazılı bir açıklama yaparak, Ermeni soykırımı iddialarına değindi ve “20. Yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz” deyiverdi.
Peki, “20. Yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Türklerin huzur içinde yatmalarını dileyerek, torunlarına taziyelerini kim iletecek?
İktidara geçtiği 2002’den bu yana Amerikan yandaşlığı yapan, onun emir eri gibi hareket eden Başbakan, sonunda ağzından baklayı çıkararak, yıllardan beri söylemek isteyip de söyleyemediği “Türk milleti, Ermeni kıyımı yapmıştır” sözünü bir anda ortaya atıverdi.
Ve hayli yüksek puan aldı hem ABD’den, hem de AB’den…
Yakında liboşlar, enteller, hümanist bozuntuları, şeriatçılar, Kürtçüler de sokağa dökülüp “Hepimiz Ermeni’yiz, yaşasın Kürdistan, Yaşasın APO” sloganları ile yeri göğü inletirlerse sakın şaşmayın…
Zaten yeni mandacı Halil Berktay, Başbakanı övme yarışında bayrağı kimselere kaptırma niyetinde değil… Almış kalemi eline:
“1- İlk defa bir TC başbakanı bir 24 Nisan demeci yayınlıyor; bu, başlı başına inanılmaz. Muazzam bir olay.
2- İçeriği de çok güzel. Dili sıcak ve samimi. Eski Dışişleri’nin geçmişteki, ‘eh üzücü bir şeyler olmuştur’ tarzı, güya kabul ederken sırtlan gibi sırıtan ses tonuyla hiçbir ilgisi yok. ‘Onlar da bize yaptı’ veya ‘bizim çektiklerimizden ne haber’ gibi imalarda zerrece bulunmuyor. İmparatorluk çökerken feci şeyler olduğunu kabul ediyor. Ermenilerin (ve diğer etnik-dini grupların) acılarını başlı başına, kendi özgüllükleri içinde tanıyor, teslim ediyor. ‘Acılar mukayesesi’ veya ‘acılar hiyerarşisi’ diye bir şey olamaz diyor. Çocuklarına, torunlarına taziyelerini sunuyor…”
Tam bağımsızlık savaşı veren milllete ihanet edip, işgalci güçlerle işbirliği yapan hainlere dünyanın hangi ülkesinde ödül verilir?
Sahi, Berktay Hoca, Kurtuluş savaşı veren bir milleti arkadan bıçaklamak, kızların, kadınların ırzına geçmek, Türkleri katledip toplu mezarlara doldurmak nasıl bir duygudur sence? “İçeriği de çok güzel olan” bir duygu mudur?
Neden bu konuda senin ağababaların, emperyalist ortakların tek sözcük söylemezler?
Siz, bir Amerikalının ya da bir Ermeni’nin PKK kurşunu ile şehit düşen bir “Mehmetçik”in ölümü karşısında “Hepimiz Türk’üz” diye sokaklarda bağırdığını, yürüyüş yaptığını gördünüz mü, duydunuz mu hiç?
Bu türden protestolar ancak bizim ülkemizde görülür. Emperyalizme göbekten bağlı bu mandacı liboşlar, enteller, ortamına göre Bukalemun gibi renk değiştirip bir anda Ermeni olurlar, Kürt olurlar, Amerikalı olurlar.
Bu bir kimlik bunalımıdır, kültür yozlaşmasıdır. Türklüğün yadsınmasıdır. Emperyalizm onları etnik, dinsel temelde yeniden şekillendirmiş, “Ucube bir aydın tipi” yaratmıştır.
Bu dönemler, Osmanlı’nın son zamanlarında görüldüğü gibi, yabancı baskısının arttığı, yurdumuzu parçalamak için emperyalizmin kolları, bacakları, elleri, kafası, gözü yani tüm gövdesiyle ülkemize girdiği, tüm gücünü seferber ettiği dönemlerdir.
İşte böyle dönemlerde ortaya çıkar kimlik bunalımı yaşayan bu hainler. Bu dönemlerde etnik ve dinsel farklılıklar kaşınır. Enteller, neoliberaler “insan hakları” perdesinin arkasında çeşitli çıkar oyunları oynarlar.
İşbirlikçiler, mandacılar, vatan satıcıları böyle dönemlerde kulluğa soyunurlar.
Açıkça söylemek gerekirse, ”mütareke basını” gibi davranışlar sergileyen, ”yalakalık” yapıp bazı yerlere ”şirin” gözükmeye çalışan bu çevreler, kendi halkına ve özgücüne güvenmeyen kimselerdir.
Özgüvenini, kendisine saygısını, ilerleme direncini yitiren yönetimleri ve ulusları ne gelişmiş ne de azgelişmiş ülkeler önemser. Bağımsızlığını ve onurunu ayaklar altına almış hiçbir toplum çağdaş uygarlığı yakalayamaz.
Mustafa Kemal Atatürk yıllar önce Söylev ‘de onları şöyle eleştiriyordu:
”Temel ilke, Türk ulusunun onurlu bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir.
Yabancı bir devletin koruyuculuğunu ve kollayıcılığını istemek, insan niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir efendi getirmeleri hiç düşünülemez.”
Yüzyılımızın gerçeği şudur: Küresel emperyalizm, kendine bağlı ülkeleri çoğaltma çabasına girmiştir. Onun hedefi, ulusal devletlerin ve ekonomilerin etkinliğine son vererek, yönetimlerin uluslararası sermayenin denetimine geçmesini sağlamaktır. Varmak istediği asıl hedef, dünya egemenliğidir.
Bu öyle bir örgütlenme ve yayılmadır ki, içerisinde ne insan ne insan sevgisi ne de insan hakları vardır. İşte Afganistan ve Irak‘ın durumu, işte Filistin, işte Libya ve Suriye…
Milyonlarca insan mermiler, füzeler, bombalar altında; açlık, yoksulluk, hastalık bataklığında can verirken, binlerce masum çocuk hiç nedensiz katledilirken, bu kahredici manzara karşısında Yeni Dünya Düzeni, hümanist Avrupa (!) sağır, dilsiz ve kör; kılını bile kıpırdatmıyor.
Yeminli Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları tarafından şu gerçek bilinmelidir: Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1923 Devrimini izleyen yıllarda, her çeşit kötü koşullara karşın, ayakları üzerinde duran, özgüvenine ve özgücüne dayanarak, ”çağdaşlaşma yolu” nu seçen, aynı zamanda kendine yeten bir ekonomiye sahipti. Dünya ülkeleri ve Avrupa ile de eşitlik, karşılıklı çıkar temelinde dostça ilişkiler kurmuştu.
Büyük işler başarmak isteyen uluslar, yönetimler, Atatürk‘ün işte bu onurlu, saygın, bilimsel yolunu izlemeli, çağdışı koşullara ve kör inanca karşı savaşım vermelidirler.
Tarikatlarla, tekkelerle, aşiret reisleriyle, teröristlerle kol kola girip, “Hepimiz Ermeni’yiz, yaşasın Kürdistan, yaşasın APO” naraları atarak ne insan hakları korunur, ne çağdaş olunur…
Ayrıca Amerikan mandacılarından cumhurbaşkanı da olmaz, başbakan da…