Eşekten düşmenin şokunu yaşıyorlar
Anayasa Mahkemesi’nin 52’nci kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen tören, tam anlamıyla AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın iktidarı ve devletin zirvesini fırçalama toplantısına dönüştü. Açık söylemek gerekirse; Haşim Kılıç, tam anlamıyla adamları karşısına dizdi ve fırça üstüne fırça kaydı. Kendisini dinleyenler, herhalde böyle bir tavır beklemiyorlardı Haşim Kılıç’tan. Sözleri karşısında tam anlamıyla eşekten düşmüş gibi oldular. Zira Tayyip Bey’in bu gibi durumlarda tamamen “Azap Askeri” gibi kullandığı iki Yozgatlı’nın, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın açıklamalarından, AKP yöneticilerin eşekten düşmenin şokunu yaşadıkları açıkça anlaşılıyordu.
Hangi maksatla yaptıysa yaptı; Haşim Kılıç’ın yapmış olduğu konuşma son derece haklı ve devlet adamı vakar ve haysiyetine yakışır türden bir konuşmaydı. Belki içinde siyasi mesajlar da vardı ama genel olarak hukuki bir konuşmaydı. Haşim Kılıç’ın direk iktidarı, hatta vaktiyle “Biz Milli Görüş gömleğini çıkardık” diyen Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak söylediği sözlerden birisi de şuydu:
“Bizler adil olmayı kutsal bir görev kabul eden bir medeniyetin mensupları olarak, gücün ve şartların etkisiyle gömlek değiştiren bir karakterin sahibi olamayız. Dün hak ihlaline uğrayanların nasıl yanında yer alınmışsa, bugün de kimliği, kişiliği, gücü ve rütbesi ne olursa olsun, hak ihlaline sebep olan herkesin karşısına, aynı adalet gömleğiyle çıkmaya devam edeceğiz. Mahalle baskısı ile yargı mensuplarının görüş, düşünce ve kararlarının etki altına alınma çabaları, adaletin kutsallığına inanmış olanlar için geçerli değildir…”
Haşim Kılıç’ın yapmış olduğu konuşma ve AKP yöneticilerinin bu konuşmaya karşı almış oldukları tavır ortada. Umum medya mensupları ve siyaset uzmanları şimdi bu konuşmaları analiz etmekle meşgul. Tabiri caizse ortalık toz, duman. İzninizle biz bu toz ve dumanın içinden çıkıp sizi bundan 7 yıl öncesine, soğuk ve ayazın kol gezdiği bir 19 Ocak gününe götürmek istiyoruz. Daha doğrusu arşivimden sizler için seçtiğim yazılardan, 19 Ocak 2007 tarihinde yayınlanan aşağıdaki yazıyı tekrar bilgelerinize sunmak istiyoruz. Bugün iktidarı elinde bulunduran ve “Ermenilerden özür dileme noktasına gelen” mütegallibe, bırakalım birbirlerini yesinler…
İdamlık Başbakan’a rektal muayene ve makata parmak olayı!
Geçtiğimiz yılın Mart Ayı içerisinde midemden şikayetlerim oluşunca soluğu hastanede aldım. Endeskopi yaptılar. Endeskopi, kısaca ucuna kamera bağlanmış bir hortumla ağızdan ya da makattan girilerek bazı iç organlarda yapılan bir tanı ve teşhis yöntemi. Yanlış bilmiyorsam, ağızdan yapılanına Gastroskopi, makattan yapılanına Kolonoskopi diyorlar.
Aynı hastanede ve aynı doktora Mart/2006 Ayı içinde Gastroskopi, Ekim/2006 Ayı içinde de Kolonoskopi yaptırdım. Kolonoskopi işleminden sonra doktorum Taylan beye takıldım; “Taylan bey, hem üstten, hem de alttan içime hortum salarak bir sene içinde tüneller arasındaki bağlantıyı kolayca kurdunuz. Aslında sizi bu hastaneye doktor değil, bir türlü bitirilemeyen Bolu Dağı Tüneli’ne şantiye şefi yapmak gerekir!” dedim ve gülüştük(*).
Gastroskopi ve Kolonoskopi işlemlerini yapan Gastroentroloji uzmanı Dr. Taylan beyden önce de gittiğim hastanenin uzman cerrahına göründüm. Süleyman Bey, basur üzerine uzman bir doktor. Bana döndü ve dedi ki; “Ömer bey, önce parmakla bir muayene yapalım, bakalım cerrahi bir müdahaleye gerek var mı? Sedyeye uzanın, arkanızı benden yana dönerek yan yatın. Sağ bacağınızı karnınıza doğru çekin” dedi. Daha sonra da eldivenlerini giyerek; “Çok af edersiniz!” dedi ve sağ elinin işaret parmağını makatıma yallah etti! Parmağını makatımda şöyle bir çevirip işini bitirdi!
Bu muayene sonunda cenâbet olup olmadığımı ise bilmiyorum! Ancak bu konuyu bir de İlahiyat Profesörü Zekeriya Beyaz’a sormayı düşünüyorum! Malum; Zekeriya Hoca her şeyi biliyor ya; o yüzden!
Yani anlayacağınız basur kontrolü, makattan ve parmakla da yapılan bir muayene şekli. Tıpkı prostat gibi! Prostat hastalığı da üreme organlarında oluşmakla birlikte tıpkı basur muayenesi gibi makattan yapılmaktadır. Demek ki; bir erkek hastalığı olan prostat, öyle bir yerde oluşuyor ki; bu noktaya makattan ve parmak yardımıyla kolayca ulaşılabilmektedir. Prostat için olmasa bile, bu konu tecrübelerimle sabittir. Doktorun parmağını ben de yedim çünkü! Yani Nasreddin Hoca misali damdan düşmüş durumdayım dostlar. Onun için makattan parmak yiyenleri en iyi ben anlarım! Tıpkı Eski Başbakanlardan Adnan Menderes’i sizlerin çoğundan daha iyi anlayabileceğim gibi!..
Tarihçi Murat Bardakçı, Sabah Gazetesi’nde yazmış olduğu 1 Ocak 2007 tarihli yazısında Eski Başbakanlardan Merhum Adnan Menderes’in, 17 Eylül 1961 günü saat 10 civarında Yassıada’da, yani İmralı’da asılmadan yaklaşık 4,5 saat önce prostat muayenesine tabi tutulduğunu, konunun yıllar önce Gazeteci Nazlı Ilıcak tarafından da dile getirildiğini söylemektedir. Buradan çıkarılacak sonuç, Merhum Adnan Menderes, 17 Eylül günü saat 14.30 sularında, yani güpegündüz idam edilmiş bulunmaktadır.
Murat Bardakçı’nın 1 Ocak tarihli yazısında; “Adnan Menderes’in Yassıada’da kapatıldığı odaya yerleştirilen bir mikrofon vasıtasıyla sabık başbakanın bütün konuşmaları ve hareketleri dinlenip takip edilmiş ve intihar teşebbüsünden sonra odada yapılan konuşmalar da kayda alınmıştı. Aşağıda, Menderes ile doktorlar arasında 1961’in 17 Eylül sabahı saat onu beş geçe yapılan ilk defa bundan yıllarca önce Nazlı Ilıcak tarafından yayınlanan “prostat muayenesi” tartışmasının metni yer alıyor. Adnan Menderes, bu konuşmalardan ve muayeneden tam dört buçuk saat sonra İmralı Adası’nda asılarak idam edilecektir” denildikten sonra prostat muayenesi sırasında geçen konuşma metni şöyle verilmektedir:
Ord. Prof. Dr. Sedat Tavat: “Şöyle bir umumi muayene edelim.”
Komutan: “Utanmayın, utanmayın.”
Dr. Tavat: “Efendim bir şey unutmuşuz. Prostat muayenesi yapalım da…”
Menderes: “Efendim?”
Dr. Tavat: “Prostat muayenesi yapılacak.”
Menderes: “Yok bir şey…”
Dr. Tavat: “Ama bu lâzım…”
Menderes: “Nasıl olacak bu?”
Dr. Tavat: “Şey ile, eldivenle. Prostatta bir şişlik filan var mı?”
Menderes: “Yapamıyorum yani…”
Dr. Tavat: “Bir defa müsaade edin de efendim, çünkü sonda ile almışlar idrarınızı. Pantolonunuzu çıkartın… Yatağın üzerine bu şekilde durun, çok rica ederim, çok rica ederim.”
Menderes: “İstirham ediyorum, utanıyorum.”
Dr. Zeki: “Eğilin efendim, eğilin, eğilin ellerinizi yatağa koyun…”
Konuşma metninden de anlaşılacağı üzere; Merhum Adnan Menderes, zorla prostat muayenesine tabi tutulmuştur. Hatta bu muayenenin tıpkı benim gibi yan yatırılarak değil, (çok af edersiniz) domaltılarak yapıldığı da anlaşılmaktadır. “Eğilin, ellerinizi yatağa koyun” sözünden ben bunu anlıyorum. El ve ayaklarının bağlanması veya orada bulunan askerler tarafından tutularak Başbakanın etkisiz hale getirilmesi de muhtemeldir! “Utanmayın, utanmayın” diyen komutanın tavrı ise, geçtiğimiz günlerde İdam sehpasına çıkarılan Saddam Hüseyin’e “İlâ Cehennem”, “yani canın cehenneme!” diyen Mukteda El-Sadr veya onun militanlarından olan kişinin tavrına benzemektedir. Bu komutan ada komutanı Tarık Güryay mı, yoksa daha alt dereceli bir komutan mı belli değil…
Ancak, orada utanması gereken birileri varsa, bu merhum Menderes değil, orada bulunan komutan ve Ord.Prof.Dr. Sedat Tavat’tır. Üstelik Dr. Tavat, bu hareketiyle etmiş olduğu Hipokrat yeminini de çiğnemiş bulunmaktadır. Bu konuda 27 Mayıs darbesini yapan askerlerin tavrı anlaşılır olsa da (çünkü ihtilalin askerleri tamamıyla intikam duygusuyla hareket etmişlerdir), doktorun tavrını anlamak ve izah etmek mümkün değildir. Çünkü benim gibi sıradan bir adamın makatına bile parmak atarken “Çok af edersiniz!” diyerek bir anlamda benden özür dileyen ve bu muayene şeklinin biraz ayıp kaçtığının farkında olan doktor Süleyman Beyi insanlık terazisinin bir kefesine koyuyorum, Merhum Adnan Menderes’i (af edersiniz domaltarak) parmaklayan (üstelik de Ord.Prof. olmuş) Dr. Sedat Tavat’ı da öbür kefesine koyuyorum ve Sedat Tavat’ın kefesinin havalarda gezdiğini görüyorum! Demek oluyor ki; Merhum Menderes’in idam kararını veren hukuk profesörleri ve sivil yargıçlar gibi, Adnan Menderes’in sağlık kontrollerini yapan o günün tıp profesörleri de, darbeyi yapan askerlerin yalakası ve yalaması olmuşlardı! Bu durumda, Ord. Prof. Sedat Tavat’ın soy adını, yakın geçmişte Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un vatandaşa söylediği o meşhur sözle değiştiriyoruz; kavat…
Dün gece gerek Star TV’de, gerekse ATV’de konu ile ilgili haberler vardı. Yassıada mahkemeleri sırasında Merhum Adnan Menderes’in avukatlığını üstlenen Sayın Hüsamettin Cindoruk, Star TV’deki mülakatında “Prostat Muayenesi” olayının doğru olduğunu ve bunun hakaret amacı taşıdığını söyledi. Ayrıca, Sayın Cindoruk telefonla bağlandığı ATV’de Ali Kırca’ya da aynı şekilde açıklamalarda bulunmuştur. Yine Merhum Menderes’in oğlu Aydın Menderes’de Ali Kırca’ya aynı doğrultuda bilgiler verdi. Adnan Menderes’in diğer avukatı Burhan Apaydın ise olayın doğru olmadığını söyledi. Oysa, yukarıdaki konuşma metinleri Burhan Apaydın’ı yalanlarken, Cindoruk, Aydın Menderes ve Nazlı Ilıcak’ı doğrulamaktadır. Programlara katılan tıp doktorları da “Hasta istemedikçe bu tür muayenelerin yapılmasının mümkün olmadığını, bu kuralın ihlal edilmesinin tıp etiğine, hasta ve insan haklarına aykırı olduğunu” dile getirmişlerdir.
Ayrıca Aydın Menderes şöyle bir bilgi daha verdi dün akşam Ali Kırca’ya:
“İhtilalin lideri olan Devlet Başkanı Cemal Gürsel 17 Eylül günü sabah saatlerinde telefonla ada komutanını arıyor. Maksadı idamları durdurmak. Ancak Ada komutanı Devlet Başkanına yalan söylüyor ve Merhum Menderes’in asılacağı İmralı’ya çoktan götürüldüğünü ve belki de o saat itibarıyla asıldığını söylüyor. Oysa o saatlerde Merhum Adnan Menderes henüz Yassıada’dadır (kim bilir belki de o saatlerde prostat muayenesine tabi tutulmaktadır.ö.s). Askerler idamların bir an önce gerçekleştirilmesi ve üç kişinin idamıyla yetinilmeyip daha çok kişinin idam edilmesini istiyorlar. Hatta Adnan Menderes’i Yassıada’dan alıp İmralı’ya götürecek Askeri Hücumbot’a idam sehpası bile kurdurmuşlar!…”
Şimdi oturmuş bendeniz dahil Saddam Hüseyin’in yargılanma ve idam süreci hakkında ahkam kesiyoruz ya! Oysa aynı utanç verici olaylar bizim tarihimizde de mevcut. Belki de bizimkisi çok daha utanç verici durumda. Hiç olmazsa Saddam’ın boynuna bir bez bağlıyorlar, ip kesmesin diye! Merhum Menderes’ten bu bez bile esirgeniyor. İp direk olarak Menderes’in çıplak boynuna yapışıyor! Kim bilir belki de ölümü çabuk gerçekleşsin diyedir bu yöntem! Ancak ne olursa olsun, olay tarihimize bir utanç sahnesi olarak geçmiştir ve Merhum Adnan Menderes gibi seçilmiş bir Başbakanını asan Türk Milleti, eli kanlı bir diktatörü asan Iraklılardan çok daha büyük bir insanlık suçu işlemiş durumdadır aslında! Öte yandan, demokratik usullerle seçilmiş bir başbakanın idamıyla bir diktatörün idamını kıyaslamak da son derece yanlış olsa gerekir.
Merhum Adnan Menderes’i ve sırf Anadolu köylüsünü çarıklardan kurtarıp lastik ayakkabıya kavuşturduğu için hayatı boyunca Adnan Menderes’e minnet duyan ve büyük saygı besleyen Merhum Babam Osman Sağlam’ı (namı diğer Çoban Osman’ı) bir kez daha saygı ve rahmetle anıyorum. Her ikisinin de ruhları şad, mekânları cennet olsun. Ruhlarına fatiha…(**)
____________
(*) Bolu Dağı Tüneli, bu yazının yayın tarihinden 4 gün sonra olmak üzere 23 Ocak 2007 tarihinde hizmete açılmıştır.
(**) Bu yazı ilk olarak 19.01.2007 tarihinde yayınlanmış, bu sefer yayına hazırlanırken bazı küçük ilaveler yapılmıştır.
Yazıları posta kutunda oku