Rusya, Ortadoğu sorununda ABD’nin yanında yer almak yerine karşı tutumunu güçlendirmekteydi.*
Bu yüzden Ortadoğu’da ABD ve Rusya kutupları arasındaki ülkelerin ayrılıklarını müzakere ve barış görüşmeleriyle çözmesi, istikrara ve büyümeye fırsat tanınması süreci zorluklar yaşıyor.
Merkezde İsrail-Filistin arasında barış, çevresinde Suriye iç savaşının önlenmesi, savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi, yeni Suriye’nin kurulması,İran’ın nükleer programının engellenmesi, Sünni-Şii ekseninde yumuşama gibi konularda ABD çıkarları geriliyor…
*
Önce Rusya’nın, İsrail’i uluslararası hukuk ve BM kararları hilafına Filistin topraklarında yerleşim alanları kurmakla eleştirmesi ve Kudüs’ün statüsünün sadece Filistin – İsrail barış süreci çerçevesinde ele alınması gerektiği açıklaması,
Sonra ABD’nin İsrail -Filistin arasında Haziran’da başlatılan ve süresi 29 Nisan’da sona erecek olan doğrudan müzakerelerde, çatışmalara son verecek nihai belgenin hazırlanması ve onaylanması için en az 9 ay daha gerekeceği açıklaması, ardından;
Filistin Özerk Yönetimi İsrail’in söz verdiği üçüncü gurup Filistinli mahkumları serbest bırakma şartını yerine getirmemesinden hareketle, Cenevre Konvansiyonu’nun 14 uluslararası anlaşmasına dahil oluyor.
Şimdi,Filistin Özerk Yönetimi BM ve İsviçre’nin onayıyla katıldığı savaş kurallarını belirleyen Cenevre Anlaşması’na göre “düşman toprağını işgal eden bir ülke o bölgede askeri bir yönetim kurarak orayı yönetemez” esasından hareketle Batı Şeria’nın İsrail tarafından müstemleke statüsüne getirilmesine karşı uluslararası hukukî işlem başlatabilmek gücünün keyfini sürüyor.*
İsrail Başbakanı Netanyahu,Filistin ile barış görüşmeleri için herhangi bir bedel ödemeyeceklerine dikkat çekiyor.
Filistinlilerin Cenevre Konvansiyonu’na dahil olmasına İsrail’in de aynı şekilde cevap vereceğini belirterek bu tarz hareketlerin bir barış anlaşmasının sağlanmasını güçleştireceğini vurguluyor, “Tek taraflı aldıkları her karara karşı aynı şeyle karşılaşacaklar “derken,
Dışişleri Bakanı J.Kerry, ABD’nin gelinen durumdan dolayı sıkıntısını “Washington’ın barış sürecine ayırabileceği zaman ve enerjinin bir limiti var ve zaman gittikçe daralıyor “ifadesiyle açıklıyor…
*
İran’ın 5+1 ülkeleriyle arasında başlayan müzakerelerin üçüncü turu 9 Nisan’da sona ermiştir.
Kasım’da imzalanan ve 20 Temmuz itibariyle geçerliliğini yitirecek olan ön anlaşmanın yerini alacak, İran’ın nükleer silah sahibi olmasını engelleyecek ve barışçıl şekilde nükleer programına devam etmesine imkân tanıyacak bir taslak metnin Mayıs’ta hazırlanması, ardından İran’ın nükleer programı üzerinden süren tartışmaların sona ermesi sağlayacak kalıcı bir anlaşma hedefleniyor.
*
Ama İran,yeni tur müzakerelerin sürdüğü sırada ABD’nin daha fazla baskı uygulama isteği, Avrupa Parlamentosunun nükleer sorun, AB-İran ve İran-AB ilişkileri açısından politikasını belirleyen geniş bir kararname çıkarmasını içişlerine müdahale olarak algılıyor.
Yoksa Rusya açıkladığı üzere Ukrayna sorununda karşı karşıya kaldığı ABD’nin önüne İran’ı mı sürüyor,düşüncesi gelişiyor!
*
Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın bir kez daha Suriye sorununun askeri çözümü olmadığını ve sadece Suriyeliler arasında diyalog yoluyla siyasi ve diplomatik araçlarla çözüme kavuşturulabileceğini teyit etmesi ile Suriye’de rejim değişikliği yönünde baskı koyabilecek ya da müzakereler yürütebilecek unsurların zayıf kalması bileşkesinde;
Diplomatik çevrelerde cumhurbaşkanlığı görevinde ikinci dönemini tamamlayan Esad ve yönetiminin kalıcı olacağı düşüncesi pekişiyor.
Beşşar el Esad, görev süresini iki yıldan yedi yıla çıkararak tekrar seçilmek üzere Temmuz’da cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyor.
*
Ve Esad Şam Üniversitesi’nde konuşuyor,” Batı, Arap dünyasında egemenlik kurmak için Araplık ve İslam uyumluluğundan oluşan bir ideoloji üzerine oturan Suriye’ye ideoloji değiştirterek lağvetme savaşı açmıştır.
Suriye sadece sahip olduğu önemli jeopolitik konumu nedeniyle hedef alınmamış, aynı zamanda bölgedeki tarihi ve misyonuyla birlikte Arap kamuoyundaki büyük etkisinden dolayı hedef alınmıştır.
Suriye’den kendi halkının çıkarlarını bırakması ve ABD ve Batının çıkarlarını kollaması istenmiştir, bu İsrail’in oynadığı ve silahlı terör gruplarının desteklenmesinde temel teşkil ettiği rolü ortaya koyuyor.
Gerek Suriye ordusunun teröre karşı savaşta sağladığı başarılar,gerekse ulusal uzlaşmalarla toplumsal olarak yaşanan gelişmeler açısından Suriye’nin tanık olduğu krizde bir dönüm süreci yaşanıyor” diyor…
*
Esad ve rejimi Rusya’dan büyük miktarlarda askeri malzeme, İran,Lübnan ve Irak’tan silahlı Şii savaşçılarından aldığı destekle giderek güçleniyor.
Rejim, silahlı muhaliflerin kuzeyde,doğuda ve güneyde saflarını sıklaştırmasına rağmen Şam çevresinde ve Suriye’nin batısıyla merkezindeki bölgelerde gücünü sağlamlaştırıyor.
Ne ki,Esad’a karşı direnişin Irak Şam İslam Devleti’ne (IŞİD) bağlı militanların,varlıklarını doğuda Irak sınırına yakın bölgelerde giderek genişlettiğini de kaydetmek gerekiyor.
*
Bu sırada ABD, muhalif Özgür Suriye Ordusu’nu düzenli ordu olması yönünde yeniden yapılandırmaktadır.
Ilımlı Suriye muhalefetini hem aşırılıkçı gruplardan tecrit etmek ve güçlendirmek için destekliyor,hem de bölgesel düzeyde Suudi Arabistan ve Katar arasında artan gerginliğin onlara yansımasına engel olmaya çalışıyor!
Suudi Arabistan ve Katar Suriye’de rejim karşısında yer almasına rağmen,Suudi Arabistan rejime karşı savaşan El Kaide bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti ile Nusra Cephesi’nin yanı sıra Müslüman Kardeşler Hareketini terör listesine almıştır,Katar ise Müslüman Kardeşler Hareketi’ni destekliyor.
Aslında, iyi polis-kötü polis rolüyle aşırılıkçılar birbirlerine karşı bileniyor ve tasfiye oluyor…
Bu suretle Özgür Suriye ordusu düzenli ordu yapılanmasına uğrarken, yapılan türlü yatırımların zayi olmaması ve rejim karşısında güçlü olmak da hedefleniyor.
*
Doğrusu, radikal terör örgütleriyle mücadele aksamadan sürüyor.
Ne ki Türkiye, birdenbire Suriye Kesep’te yaşayan Ermenilerin bölgeden ayrılmasıyla Batı’nın gözünde terör uygulayan ülke konumuna düşüyor.
Sonra Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatında görevli bir Türk diplomatın Reyhanlı’daki patlamanın El Kaide ve Nusra gibi Suriye’deki radikal cephelerin işi olduğuna dair iddiası başka bir tartışmaya neden oluyor.
Nihayet ABD’li gazeteci S.Hersh’in Guta’daki kimyasal saldırıyı MİT’in planladığı iddiası, Türkiye’yi terörle ilişkilendiren bir konuma getiriyor.
*