30 Mart Yerel seçimlerinde Demokratik Özyönetim modeline adanmış her birimdeki birey, belediyelerin statüsünün yıkılması için oy kullanmış ve seçimin AKP’den sonra diğer kazananı olunmuştur.
Şimdi, Güneydoğu ve bazı doğu illerinde güç tabanını genişleten BDP, hem Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı Seçimleri nedeniyle hükümetten ödün koparacağı düşüncesi, hem de hükümetin çözüm sürecinde ilerleme kaydetmemesine karşı özerklik yönünde daha geniş adımlar atmaya yöneliyor…*
Önce, Doğu ve Güneydoğu illerinde ekonomi alanında faaliyet gösteren dernekleri bünyesinde toplayarak güçlü bir sivil toplum olmayı amaçlayan bir grup işadamı ve sanayici;
Kürdistan coğrafyasında yaşayan halkların birliği,ekonomik ve sosyal kalkınmada bölgesel ve sektörel potansiyelleri en iyi şekilde değerlendirmek,Kürdistan ulusal ekonomik politikalarının oluşturulması, Kürt ulusal ekonomi çevreleriyle işbirliğine girilmesi, Kürt sermayesinin küresel rekabet düzeyinde sahada yer alması, bu amaçla diplomatik lobi faaliyetinde bulunulması amacıyla “Kürdistan Sanayici ve İşadamları Derneği”ni kurmuştur.
*
Şimdi de seçimle işbaşına gelinmiş Diyarbakır, Mardin, Van büyükşehirlerinde,etnik, kültürel ve dini faktörler altında kendi yönetim biçimini bizzat belirleyen Demokratik Özerklik inşasına başlanacağı açıklanıyor.
Başta petrol ürünleri ve bakır, kalay, krom gibi önemli madenlerin ve Karakaya,Atatürk,Keban gibi büyük barajların, hidroelektrik santrallerinin işletilmesinde karar sahibi olmak ve gelirlerinden asgari yüzde 20’lik bir pay isteniyor!
*
Çünkü,Ankara hükümetinin gözünün içine baka baka Demokratik Toplum Konseyinin Demokratik Özerklik Çalıştayında alınan kararlar doğrultusunda,
Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanımı, eko-sistemi ve eko-toplumu gözetiliyor ve Kürt toplumunun yararı esas alınıyor!
Bu kaynakların değerlendirilmesi hakkı özerk bölgenindir,deniyor ve devletle karşılıklı anlaşma çerçevesinde belirleneceği hükme bağlanıyor.
Enerjinin alternatif enerjilerle karşılanması esas alınırken, barajların esas olarak tarihsel kültürü yok ettiği kabul ediliyor ve karşı çıkılması gereken bir enerji üretim ünitesi olarak algılanıyor.
Tüm diğer yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin değerlendirilmesinde ekolojik ve kültürel ilkeler ve değerler her türlü üretimin üstünde ele alınmakta ve sahiplenilmektedir.
Kürdistan üzerinden geçen petrol ve gaz boru hatları, Kürdistan’da var olan uluslararası ekonomik birimlerin yarattığı değerler üzerinde özerk bölge hakkının müzakereler ve anlaşmalarla belirleneceğine işaret ediliyor.
*
Asgari yüzde 20’lik bir pay finansmanıyla Türkiye Cumhuriyeti rejiminin ekonomi hedeflerine karşı direniş ekonomisi karşılığında Kürt halkının özgür ve demokratik yaşam sisteminin kurumsallaşması hedefleniyor.
Bütün ekonomik faaliyetler toplumun ihtiyaçlarını karşılama temelinde yürütülecek ve kapitalizmin sınırlandırılması hedeflenecektir.
Mülkiyet sorununda verimlilik ölçü alınıyor, ne aşırı bireysel mülkiyetçilik, ne de devlet mülkiyetçiliği Demokratik Özerklik kapsamına girmiyor.
Üretim alanına dönük kooperatifleşmenin yanında tüketim alanına dönük kooperatifleşme ile özel şirket ekonomilerinin daraltılması ve tekelleşmelerin engellemesi düşünülüyor.
Borsa, repo, hisse senetleri alış-verişi, bono, faiz vb. finans-kapitalin enstrümanları kullanılmıyor.
Banka sisteminin değiştirilmesini esas alınırken, bankaların borsa oyuncusu olarak ekonomi üzerinde etkili olmasına, sanayi ile iç içe geçmesine karşı mücadele ediliyor.
Herkesin kendi işinin ve iş yerinin emekçisi olduğu bir ekonomik üretim sistemi temel ilkedir.
Vergi konusunun genel hükümleri devletle yapılan müzakerelerle oluşuyor,toplumun ve demokratik sistemin temel ihtiyacını karşılamak amacıyla toplumcu ve adil bir vergi sistemi halkın onayından geçen bir kanunla düzenleniyor.
Hangi vergilerin ve ne kadar oranda ilgili devlet bütçesine aktarılacağı yapılan müzakereler ve yasalarla belirlenirken, Demokratik Özerklik her türlü dolaylı verginin kesin kaldırılmasını savunuyor…
Vay canına derken, yavaş- yavaş Diyarbakır, Mardin, Van büyükşehirlerinden bölgeye yaşamın tüm boyutlarının ve renklerinin değişmesi öngörülüyor!
*
Halbuki Cumhuriyetin meşru temeli olarak ulusal çıkarı öne alan politikalarının dayandığı ekonomik bağımsızlık ve ekonomik denge esaslarına tutunan ekonomi politikasında;
İhtiyaçların önemine göre gerçekleştirilen altyapı ve sanayi tesislerinin gerçekleşmesinde ferdi teşebbüs ve menfaat kalkınmanın ve demokrasinin temeliydi.
Devletin diktacı yönlendirmesi yerine arz ve talebin piyasada oluşması, bu çerçevede kamu kuruluşlarının dahi piyasa prensipleri içinde faaliyette bulunması
yaklaşımı benimsenmişti.
Dengeli sosyal ve bölgesel kalkınma benimsenmiş, hiçbir kişi ve zümreye ayrıcalık tanımadan tüm vatandaşların hak, menfaat ve hürriyeti eşit kabul edilmişti.
Özkaynakların geliştirilerek rasyonel kullanılmasına önem verilirken, bunların tümü 4 temel dengeye; denk bütçe,güçlü para,dış ödemeler dengesi,yatırım dengesine oturtulmuştu.
*
Sonra ABD; Ortadoğu’da kurumsal demokrasinin eksiklerini tamamlamakta müttefiki Türkiye’nin İslam dünyası içinde demokratik açıdan yol gösterici olma karakterini kullanmaya karar verdiğinde;
Türkiye bu sürece ithal ikameli ekonomik politikalardan, kalkınma ya da sanayiyi gözeten programlardan vazgeçtiği uluslararası alana açılarak büyümeyi esas alan, ülkeyi bir finans ağının merkezi hâline getirip bankalar altyapısıyla finans üzerinden kalkınmayı öngören 24 Ocak 1980 kararlarıyla katılmıştı.
*
Bugün,Türkiye küresel ekonominin istikrarlı bir büyüme sürecine nasıl girebileceği, büyüme ve istihdamın nasıl artırılabileceğine katkı koyuyor.
Uluslararası finans sistemi içindeki zayıflıklara karşı ne gibi tedbirler alabileceğine,
Büyük sistemik risklere karşı küresel, ulusal ve endüstriyel direncin nasıl geliştirileceğine,
Ya da küresel rekabetin vasıflı eleman ve inovasyon ile hızlandığı bir ortamda nasıl başarıya ulaşılacağına,
Doğal kaynak arzına istikrarlı, sürdürülebilir ve daha makul bir maliyetle nasıl erişilebileceğine,
Değişmekte olan bilim, teknoloji ve tıpta yeni ve hızla gelişmelere nasıl ayak uydurulabileceğine enerjisini harcıyor.
*
Küresel ekonomi Türkiye halkını ucuzlatmış, sözde Kürdistan’da düşünceyi çok pahalılaştırmıştır…
15.4.2014