Günümüz yöneticilerimizin ciddi ciddi Osmanlı hayranlığını her fırsatta öne sürmeleri ve başta devletin olması lazım gelirken, iktidar partisinin propağanda aracı haline getirilen TRT olmak üzere yandaş TV’lerin Osmanlı yönetimini yüceltme çalışmaları dikkat çekiyor. Hele bu arada her fırsatı kullanarak Atatürk ve İnönü dönemini kötüleme çabaları gözden kaçırılmıyor. Osmanlılar tabii ki atalarımız, onlarla gurur duymak hakkımız ama son döneminin inanılmaz laçkalığı ve her yönden çürümüşlüğü gözlerden kaçırmaya çalışmak düpedüz cahillikten başka bir şey değildir. Bu konuda fırsat buldukça bazı konulara temas etmemiz, dönemin gerçek durumunun anlaşılmasına imkân verebilecektir.
Balkan Savaşı öncesi Döneminin Talat Paşa, Cemal Paşa, Enver Paşa gibi İttihatçı liderleri, Ermeni-Rus ilişkilerinin bu dönemde çok ileri seviyede olduğunu ifade ederken, Rus liderlerinin de “İstanbul ele geçirildiği zaman bu şehirde yaşayan 200.000’e yakın Ermeni’nin, Rumlara karşı kendilerine destek vereceğinden” emin olduklarını ifade ediyorlardı.(1) Öyle görünüyordu ki devletin üst kademelerine kadar yükselmelerine izin verilmiş olan bazı Ermeni Liderler, Ruslara bu fikri aşılayacak kadar ileri gitmişlerdi. Bu gün size bunlardan birini, önemli bir Ermeni Lideri olan Gabriel Noradunkyan Efendiyi tanıtmaya çalışacağız.
Birinci Dünya Savaşı’nın ilk aylarına kadar Osmanlı devlet yapısında çok sayıda Ermeni görevli olduğu unutulmamalıdır. Kamu hizmetlerinde o zamana kadar Ermenilerden 29 Paşa, 22 Bakan, 33 Milletvekili, 7 Büyükelçi,11 Başkonsolos ve Konsolos, 11 Üniversite öğretim üyesi ve 41 Yüksek rütbeli memur hizmet görmüştü.(2) Ermeni teşkilatlarının faaliyetleri ve dış büyük ülkelerle ilişkilerinin çok iyi bilinmesine rağmen; Ermenilere “eşit statüde vatandaşlar” olarak bakılıyor ve onlardan da samimi duygularla Ana vatanlarına karşı görevlerini yapmaları bekleniyordu. Ancak Ermenilerden bu dönemde, her ulusun normal vatandaşlarından beklediği davranışları görmek biraz zordu. Gabriel Noradunkyan İttihat Terakki üst kademesi elemanlarından biri idi. Ancak davranışları itibariyle Türkler tarafından sevilen biri olduğunu söylemek galiba biraz zordu. Onunla ilgili bir anıda kendisinden şu sözlerle bahsediliyor:
“1909 yılı Ağustos ayı başlarında Dâhiliye Nazırı değişti, eski nazır Ferit Paşanın yerine Meclis-Mebusan birinci reis vekili Talat Bey’i (Talat Paşa) getirdiler. Gabriyel Efendi de İttihat Terakki Cemiyetine güven vermemesi nedeniyle Tanin gazetesiyle aleyhine bir kampanya açıldı. Gabriyel Efendi mahkemeye müracaatla Tanin aleyhine manevi tazminat talep etti. Tanın gazetesi hükmedilecek cezayı karşılamak için bir iane kampanyası başlattı, İttihat’a mensup vekil eşlerinin tümü ve meclisteki taraftarları bu ianeye iştirak ettiklerinden Gabriyel Efendi (Nafıa Nazırı)artık mevkiinde kalamayıp istifa etti, yerine İstanbul mebusu Hallacyan Efendi Nafıa Nezaretine tayin olundu”.(3)
Trablusgarp Savaşı sırasında özellikle Uşi Anlaşmasının yapıldığı ve Balkan Savaşı’nın başladığı günlerde Osmanlı Dışişleri Bakanı bir Ermeni idi.Bu kişi: 22.7.1912’de kurulan ve 17.10.1912 tarihine kadar devam eden “Büyük Kabine”‘nin Dış işleri Bakanı Gabriel Noradunkyan Efendidir.(4) Görev yaptığı sırada düşman ülkelerle işbirliği yaptığı konusunda bazı anılarda şüpheler vardır.(5) İttihatçılar daha önce Hallacyan Efendiyi de “Nafıa Nazırlığı” görevine getirmişlerdi.(6) Bu tercih İttihatçıların daha sonra Ermeni yazarların ve Ermeni davası savunucusu batılı yazarların ima etmeye çalıştığı gibi “Ermeni meselesini kökünden halletmek için, uzun süredir tasarlanıp, planlanan bilinçli bir “soykırım” tasarlamalarının tersine, tamamen samimi ve eşitlik duyguların işaretleridir. Bugün dahi acaba hangi çağdaş, medeni bir ülke, kendi azınlıklarına devlet idaresinde bu kadar genişçe kucak açabilir? Ama o çok kritik günlerde; yani Osmanlı Devleti’nin parçalanma arifesinde bulunduğu bir dönemde, Osmanlı Devleti’nin parçalanması için büyük uğraşlar içinde olan bir topluluk temsilcisinin, Dışişleri Bakanlığı gibi ülkenin gözü, kulağı ve ağzı pozisyonunda bulunan bir göreve getirilmesi Türklerin insani ve samimi düşüncelere sahip olduğunun en belirgin işaretleridir.
Gazi Ahmet Muhtar Paşa hükümeti Dışişleri Bakanlığı’na Gabriel Noradunkyan Efendi’yi getirdiği zaman (Temmuz 1912); Arnavutluk, Yemen isyanları ve İtalya ile Trablusgarp savaşı devam etmekteydi. Balkan ülkeleri ile ve Avrupa’nın büyük devletleri ile ilişkiler düzeltilemedi. Savaşın başlayacağı hemen hemen bilinen bir husus olmuştu. Şeyhülislam Celaleddin Efendi hatıralarında bu konuyu açık bir şekilde dile getiriyor.
“Şu sıralarda bir savaş olmasını, Heyet-i Vükela, özellikle ben, kesinlikle istemiyorduk. Bundan dolayı, Makedonya’da uygulamak istediğimiz ıslahat layihası, zamanında yabancı delegelerle birlikte hazırlanmış olduğundan, büyük devletlerin elçilerince savaşın önleneceği taahhüt edilirse, zararın en hafifini yüklenmek demek olan ıslahatın tatbik çalışmalarına bu devletlerin de katılmasını kabul etmekte bir sakınca görmediğimi Hariciye Nazırı Noradunkyan Efendi’ye Mecliste söyledim. Nazır, bana kendisinin de aynı şeyi düşündüğünü ve buluştuğu elçilere kişisel isteği olarak söylediğini, fakat aldığı cevabın Bulgaristan kamuoyunda meydana gelen galeyan karşısında Bulgar hükümeti ileri gelenlerinin bile savaşın durdurulmasına güçlerinin yetmeyeceğini …… Bu durumu Avusturya elçisi Pallavicini’nin bile doğrulayarak yüzde doksan savaş çıkma ihtimalinin olduğunu belirttiğini, sözü geçen elçilerin yapmış oldukları önerilere bütünüyle uyulsa bile doğal akışın önüne geçilemeyeceğini ifade etti.”(7)
“Balkan hükümetlerinin birleştiklerini öğrenen Avusturya, savaş hazırlığına meydan vermemek için Sırbistan’ın Avrupa’dan satın aldığı seri ateşli topların kendi topraklarından geçmesine müsaade etmediği halde, Bab-ı Ali Hükümetinin, Sırpların başvurusu üzerine bu topların mühimmatı ile birlikte Selanik üzerinden Belgrat’a götürülmesine izin vermiştir. Bu öyle elim bir hatadır ki, akıl alacak gibi değildir. Çünkü o savaş gereçleri kısa bir zaman sonra Osmanlı ordusuna karşı kullanıldı.”(8)
Savaş tehlikesi bu kadar açık olmasına rağmen ve İtalya ile Trablusgarp savaşı devam ederken Bakanlarda görev yapan 100.000’e yakın eğitimli ve tecrübeli asker terhis edilmiştir.(9) Bu da bir başka büyük hata kabul edilmelidir. Hatıralarda bazı ithamlar vardır, biz görevlerinde ülkesine sadakatle hizmet eden Ermeni vatandaşlara karşı bir haksız iddiada bulunmak istemiyoruz. Ama olaylar dikkatle incelendiğinde; bazı görevlilerin bilinçli veya bilinçsiz olarak çok zayıf kaldıkları ve kendi anavatanlarına karşı adeta bir ihanet içinde bulunduklarını görüyoruz. Balkan Savaşı’nın başlaması, İtalya ile savaşı sona erdiren Uşi Antlaşması hep Noradunkyan’ın başarılı! Dış Politikası’nın ürünleridir.
Gabriel Efendi’yi bize en iyi tanıtan, 1921 Ankara Anlaşması sıralarında İngiliz ve Fransız Başbakanları ile yaptığı görüşmeleridir. O günlerde “Noradunkyan yakında geleceğinden emin olduğu katliamları önlemek için Fransa’nın Ankara Anlaşmasını ve bölgeyi tahliye etmesini sona erdirmesini rica etmek amacıyla İngiltere ve Fransa’ya giden Avedis Ahoronian’a katıldı.
DİPNOTLAR:
(1) Akdes Nimet Kurat: Türkiye ve Rusya 1848–1919, s. 211 ( Ankara Üniversitesi–1970)
(2) Mehmet Ethemoğlu, Ermeni terörünün kısa tarihi, s. 6 (Dicle Üniversitesi, Diyarbakır – 1987).
(3) Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s. 44 (TTK, Ankara – 1987).
(4) Yusuf Hikmet Bayur : Türk İnkılap Tarihi , C.2, Ks., s.289 ( TTK Ankara-1983)
(5) Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir? Ne değildir? S. 104–107 (İstanbul–1986).
(6) Seyhülislâm Cemalettin Efendi, Siyasi Hatıralarım, s. 91 (Nehir Yayınları, İstanbul – 1990).
(7) Aynı Eser, s.87.
(8) Aynı Eser, s. 69.
(9) Aynı Eser, s.84.
Dr.M. Galip Baysan
Bir yanıt yazın