Halk sillesiyle uyarıyorum’
Başbakanın son çıkışlarına liberal ve demokrat yazarlardan gelen eleştiriler, hak etmedikleri bir karşılık alıyorlar ne yazık ki. Ben yaşama biçimi itibarıyla dindar/muhafazakâr olan ancak bu ülkede toplumsal barışın muhafazakârlık ekseni üzerine kurulamayacağına inanan başörtülü bir kadın olarak, liberal ve demokratlara yönelik haksız eleştirilerden son derece rahatsız olduğumu belirtmek istiyorum.
ALDIĞIM CEVAPLAR BENİ ŞAŞIRTTI
AK Parti’ye yakın, görüştüğüm ve aklı başında olduğuna inandığım bazı kişilere, Başbakanın son çıkışlarını nasıl yorumladıklarını sorduğumda aldığım cevaplar beni şaşırtıyor. Bir kere, bu çıkışların gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorlar. Pratikte değişen bir şey olmadığını, Başbakanın muhafazakâr ve milliyetçi tabanın hassasiyetlerine uygun mesajlar vererek, seçim öncesinde safları sıklaştırmaya çalıştığını düşünüyorlar. Başbakanın bu sert üslubunun, evet bazı liberal ve demokratları rahatsız ettiğini ama diğer kesimlerden partiye gelecek oyları arttırdığı yolunda bir inanca sahipler. Dolayısıyla sakin ve serinkanlı bir biçimde seyrediyorlar, hatta Başbakanın bu seçim atmosferinde böyle davranmasının anlayışla karşılanması gerektiğini ileri sürüyorlar.
Ancak onların anlayışla karşıladıkları bu seçim atraksiyonlarını ben endişe ile karşılıyorum. Pratikte değişen pek bir şeyin olmadığı doğru olsa da, Başbakanın iktidara yürürken çizdiği muhafazakâr-demokrat profilin geldiğimiz şu yeni aşamada fazlasıyla yara aldığını düşünerek üzülüyorum.
BU DURUMU NASIL İÇLERİNE SİNDİREBİLİYORLAR
Olan bitene, “canım ne olacak, muhafazakâr bir başbakanın muhafazakâr tavırlar sergilemesi normaldir” genişliği içinde bakanlara, profilin “demokratlık” kısmını böyle bir kalemde feda etmeyi nasıl içlerine sindirebildiklerini sormak isterim. Medyada kahir ekseriyetin, “bunların gizli ajandası var” diye muhalefet yaptığı günlerde epey özgürlükçü ve demokrat olan AK Parti mensupları ve taraftarlarının, bugün muhafazakarlık üzerinden savunmaya geçmiş olmalarını bir tür riyakarlık olarak görüyorum.
İKTİDARLARINI KAYBETMEMEK İÇİN YALAN SÖYLEMİŞLERDİ
Bana göre bu yaklaşım, ilkelerden çok iktidarı yani gücü elinde tutmayı önceleyen ve etik açıdan son derece sorunlu bir yaklaşım. Çünkü geçmişte pek çok politikacı, çeşitli konularda sergiledikleri tutarsız davranışları, “dün dündür, bugün bugündür” vecizesiyle (!) izah ettiler ama “dünler” geçti ve “bugün” kendilerini hayırla yâd eden çok az kişi var. Köşelerinde unutuldular, kaderlerine terk edildiler. Çünkü dürüst değillerdi, ilkeli değillerdi; kendi çıkarlarını ya da kendi çıkarları ile uyuşan kesimlerin çıkarlarını her zaman bu ülkenin selametinin, zenginliğinin ve barışının üstünde tutmuşlardı. İktidarlarını kaybetmemek uğruna yalanlar söylemiş, kirli işleri desteklemiş, cinayetlere göz yummuş, şaibeli ittifaklardan güç almışlardı. Ama zaman geçti, devran döndü ve tarihin çöplüğüne atıldılar.
BU BİR TÜR YALAKALIKTIR
Başbakanın her yaptığını alkışlamak, apaçık yanlışlara dahi konjonktürel, politik vs. gerekçeler üreterek destek olmak, sözümü hiç sakınmayacağım, bir tür yalakalıktır. Başbakanın hiddetinden çekinip, hem onu hem kendilerini hem de ülkenin selametini tehlikeye sokanları, herkesin hatırlaması geren bir dize ile uyarıyorum:
“Hak sillesinin sadası yoktur!
Bir vurdu mu, devası yoktur!”
İnşallah bu devasız duruma düşmeyiz!
HİDAYET ŞEVKATLİ-STAR