Dalkavuklar!
Şimdilerde “yalaka, yağdanlık, yandaş” olarak anılan; tarihteyse “dalkavuk” adıyla yere göğe nam salmış zümre… Toplumun tüm katmanlarında bulunabilir. Haysiyetsiz, çıkarcı, onursuz, alçak, sinsi, tiksindirici ve yapışkan bir parazit türüdür.
Gözleri başkalarının üzerinden hiç inmez. Varlıklının kapısında köpek, yoksulun yanında varsılın celladı kesilirler. Ortalığı karıştırmaya, ajanlık yapmaya bayılırlar.
*
İnsanın ar damarına sızar. Oradan kalbine, kalbinden göz, kulak ve ağzına, nihayetinde de beynine yerleşirler. Sızdığı tüm organlarda da “Ben, benim, bana” cinsi kistlere yol açarlar. Bu kistlerin genel adı “dalkavukist”tir. Kullandıkları bedenin sahipleri; kendisinden başka hiç kimseyi görmez, dinlemez hatta fark etmez bile…
Onların dünyası süratle farklılaşır. Bu yeni dünyalarında “Varsa ben, yoksa ben! Daima ben, hep benim; daima al, hepsi bana!..” felsefesi hâkimdir.
Her şey onun hakkıdır. Bu yüzden başkalarına, hatta kamuya ait her şeye el koyup “Benim!” deme yetkisi olduğuna inanır. Eli sürekli başka ceplerde gezer. Başkaları için çalma, rüşvet, gasp denebilecek her türlü eylem; onun için ana sütü kadar aktır.
Bu kistler, kemirdikleri beyinleri; allem eder, kallem eder zehirlerler. Tarih boyunca, denenmiş hiçbir tedavi yöntemi onları engelleyememiştir.
Hedefteki kişi sizseniz, bittiniz demektir.
Dönüşü olmayan yola çıkışın başlangıcıdır bu…
İnsanlığınızın diplere vuracağı, karizmanızın derin çentiklerle yok olacağı, alaycı fıkralara malzeme olacağınız yolun başlangıcıdır bu…
Bir adamın acıklı bir öyküsü var önümüzde…
Aslında hepimizin bildiği, gözlerimizin önünde cereyan edip onu sona doğru koşturan acı bir öykü!.. Dünyanın en çok alay edilen insanının öyküsü… Birlikte bakmak isterseniz, buyurun!
Önce “Ona itaat, Allah’a itaattir.” dediler.
Sonra, zavallıyı “padişah” diye duyurdular dünyaya…
Ardından ani bir havayla dünya lideri oluverdi.
Ertesi aşamada, dünya liderlerini dize getiren adamdı o…
Tövbe estağfurullah, peygamber yaptılar.
Doymadılar, baş peygamber ilan ettiler.
O da yetmedi… Peygamberlerden de üstün kıldılar.
Haşa, Allah’ın tüm vasıflarını üzerinde topladığı söylendi.
Çıka çıka basit bir hırsız, yalanı katmerleyip satan, cinayet özendiricisi biri çıktı. Çıktı ama, çıkar ortakları, hakkında efsaneler düzmeye devam ediyor.
İzan sahibi biri çıkar da yukarıda anlattıklarıma itiraz eder, değil mi?
Nerede o izan? Bu adam, hiçbirine etmedi…
Tek kişilik gösterinin azgın aktörüydü o!
Çevresine sokulamayanlar; zırlayıp, salya sümük ağlaştılar. Her kötülüğünde, “Onun aslında çok mükemmel olduğunu, çevresinin yanılttığını yazdılar.” Ona laf atmanın bile ne kötü sonuçlar doğurduğunu bildikleri için bu bahanenin ardına sığındılar. Oysa çok iyi biliyorlardı ki, “sulu dereye götürüp susuz getiren” şeytansı bir zekâsı vardı.
O hatalar yaptıkça adamları kapatmaya kalktılar. Ürettikleri her sözden sonra da “fırça yiyip arka üstü oturdular”. Koca koca adamlar arka üstü oturdular ama akıllarından istifa gibi onurlu bir düşünce geçmedi. Yine devam ettiler. Yine destek çıktılar. Yine arka üstü çöktüler. Yine devam ettiler. Yine korudular. Yine arka üstü oturdular. Yine istifa etmediler.
Hâlâ aynı fasit dairede dönmekteler.
*
Adam; herkesin ahlakına laf ediyor, yalancı bir ahlak anlayışını topluma yutturmaya çalışıyordu. Adamlarından hiçbiri; “Dur! Evlisin ama metreslerin var. Ayrıca sevgililerin var. Seyahatlerde İransı nikâh oyunlarıyla yatıp kalktığın hayat kadınları da!” diyemedi. Diyemezlerdi de…
Aşırı dalkavukluk adamı azdırmış, iflah olmaz derecede şımartmıştı.
O en büyüktü, o her şeydi, o gezegenlerin etrafında döndüğü güneşti.
Karadenizli uşaklarından birini iki kez dövdü. Dayağı yiyen sıkılmadı bile. Yüzünde güller açmış hâlde dolaşıp durdu.
*
İstediğini tuttu en üste koydu, gözünden düşeniyse tekmeleyip gömdü. Çünkü o; her şeyi bilen bir kral, her şeye muktedir insanüstü bir varlıktı.
*
Hırsız, katil ve bölücüleri koruyanlara şaşarım.
Allah’tan korkmuyor, kuldan utanmıyorlar.
Kefen niyetine beyaz çarşaflara bürünüp vatan düşmanı hırsıza dalkavukluk etmeye kalkanlar var. Onu seçenler arasında “G.t.n.n kılıyım!” diye haykıran, kula kulluk etmeye meraklı yaşlı başlı kadınlar var. “Anam babam çalar, o ve ailesi çalmaz” diye afiş bastırıp anasını babasını bir hırsızla kıyaslayan hayırlı (!) evlatlar var!
Hiç merak ettiniz mi?
Havuzda yüzen gazetelerin gerçek sahibi kim?
Bileniniz var mı? Kuş gribi numarasıyla diri diri yaktırdığı kümes hayvanlarına uygulattığı vahşet, beyaz et piyasasında kimlere yaradı? Domuz gribi için alınan aşılarla ilgili tuhaf paslaşmaların anlamı neydi?
Halka karşı kullandığı ve kullanılmasına neden olduğu dil çok çirkin.
Hakaret, küfür, kendi yaptığını karşı tarafa yıkma, iftira salvoları, bir öyle bir böyle konuşma… Yalanlar yalanlar ve yalanlar!
Bu adama; tüm dengesizliklerine rağmen “Yeter!” denmemesi çok ilginç.
Oysa, hezeyan saçan hâli deliliğin tüm işaretlerini fazlasıyla veriyor.
Anlamamak için, aptallık bile lüks…
Kendisini hem jüri hem yargıç; hem avukat hem savcı sanıyor.
Mübaşir bile o!..
İnsanlık tarihi, bu tür insan taslaklarını, “Hırsız, yalancı, iftiracı, nifak çomağı, röntgenci, vatan haini, bölücü, talancı, doğa düşmanı, özgürlük düşmanı, katil, sanat düşmanı, din düşmanı, sahte ahlak polisi” olarak çoklu sınıflara bölerek anlatmakta ya da kısaca; faşist, tiran, diktatör gibi sözcüklerle tanımlamakta…
Allah böyle lekeli tiplerden ve onlarla birlikte anılmaktan korusun bizleri…
Günay Tulun