Türkiye’de oluşan genel kanaat, Tayyip Bey’in kullanmış olduğu dil ve üslubun, yani ayrıştırıcı, kategorize edici eylem ve söylemlerin, bilinçli olarak tercih edildiği, bunun AKP’ye oy veren kitleleri bir arada tutmak ve bu kitleler arasındaki safları daha da sıklaştırıp kemikleşmiş oy kitlesi yaratmak için adeta bir harç olarak kullanıldığı şeklindedir. Şahsen bizim kanaatimiz de o yöndedir. Esasen Tayyip Bey, bu gerçeği geçmiş zamanların birinde “Öfke bir hitabet sanatıdır” şeklinde pek güzel özetlemiş ve itiraf etmişti.
Öte yandan Türk Toplumu, nedense üslubu sert, tavizsiz, kararlı ve otoriter zihniyet kokan liderlere çok daha hüsnü kabul göstermektedir! Bunun sebebi, belki biraz da disipliniyle ön plana çıkan asker sınıfının bizim milletimiz için hayati derecede önem arz etmesinden kaynaklanmaktadır. “Asker millet” kavramı, muhtemelen böyle bir anlayışın sonunda ortaya çıkmış olmalıdır. Org. Hilmi Özkök’ü oldukça yumuşak huylu ve itaatkar bulan eski hakem Erman Toroğlu’nun “Benim Genel Kurmay Başkanım kodu mu oturtacak” şeklinde dile getirdiği düşünce, aslında bu milletin genelinde mevcut olan bir düşüncedir. O sebeple Erman Toroğlu’nun bu lafını fazla yabana atmamak gerekiyor.
Ancak ne var ki; başbakan bu “kodu mu oturtacak” şeklindeki anlayışı sadece siyasi rakiplerine, partisine ve temsil ettiği zihniyete muhalif olanlara karşı kullanmaktadır. Böyle olunca onunki, ister istemez kin, nefret ve hakarete dönüşüyor.
…
Tayyip Bey’in ayrıştırıcı, ötekileştirici, topluma kin ve nefret tohumları saçan söylemi aslında yeni bir şey de değildir. O, ta iktidarının ilk yıllarında Türkiye’nin 36 ayrı etnik gruptan müteşekkil olduğunu ifade ederek bu tavrını açıkça ortaya koymuştu. Ona göre; Türk Milleti bir mozaikler bütünüydü! Arkasından açılım üstüne açılım yaparak Toplumdaki ayrışmayı daha da derinleştirdi Tayyip Bey. Kürt Açılımı, Alevi Açılımı, Roman Açılımı diyerek, bu unsurların Türk ana kitlesinden farklı etnik kökenlere sahip olduklarını iyiden iyiye ön plana çıkarttı. TRT’de yöresel ve bölgesel dillerde yayın yapmanın önünü açarak, bu derinliği büsbütün Guam çukuruna çevirdi!
Oysa açılımların hemen hepsi hikayeydi. “Kürt Açılımı” adı altında başlatıp, sürekli evrimleştirerek “Barış ve Kardeşlik Projesi”ne dönüştürdüğü proje dışında elle tutulur, gözle görülür hiçbir şey yapmadı aslında. Alevi Açılımı çerçevesinde yaptığı tek şey, Alevi kökenli Reha Çamuroğlu’nu devreye sokarak önde gelen Alevi Dernekleri’nin katılmadığı bir Muharrem İftarı düzenlemekle sınırlı kaldı. Roman Açılımı ise, klarnetlerin ve darbukaların çaldığı hızlı roman havaları eşliğinde şarkıcı Kibariye ile yanak yanağa verip şarkı söylemekten ibaret kaldı.
Hakkını teslim etmek gerekirse; Tayyip Bey’in en başarılı olduğu açılım, Kürt Açılımı olmuştur! Zira bu açılım sayesinde devlet PKK terör örgütü ile müzakere noktasına kadar gelmiştir. PKK, Güneydoğu’da adı konulmamış bir özerkliğe fiilen kavuşmuş bulunuyor ve bu özerkliğe resmiyet kazandırmak için gün saymaktadır. Çünkü siyasi kimliğe bürünerek meclise kadar uzanma başarısı gösteren PKK yöneticileri, 2014 yılının özerklik yılı olacağını çoktan ilan etmiş bulunmaktadır. Tayyip Bey ise, bu açılıma zarar gelmemesi için her türlü manipülasyona başvurmaktadır. Öyle ki; Uludere’de uzaktan kumandalı bombanın infilak ettirilmesi sebebiyle Musa Sumay isimli bir Uzman Çavuş’un şehit düşmesini bile, seçim meydanlarında “Maalesef, yol yapımı sırasında araziye önceden döşenen bir mayının patlaması sonucunda…” şeklinde manipüle etmiştir. Allah’tan kumpasa maruz kalan Milli Ordu, her türlü baskıya ve yıldırma eylemine rağmen hala varlığını koruyor da olayların cereyan şeklini şu ya da bu şekilde açıklayabiliyor. Çünkü Genel Kurmay Başkanlığı, Musa Sumay’ın PKK uzaktan patlattığı bomba sonucu şehit olduğunu ve PKK ile çatışma çıktığını açıklamış bulunuyor resmi internet sitesinde.
Anlaşılacağı gibi; Tayyip Bey’deki sertlik, öfke ve otorite, tamamen sahtedir ve bütünüyle siyasi rakiplerini ekarte etmeye yöneliktir. Diğer bir tabirle söyleyecek olursak; Tayyip Bey’deki sertlik, öfke ve otoritenin sebebi, tamamen kendi siyasi başarısına endekslidir. Tayyip Bey’in bu tavrı, en bariz şekilde 17 Aralık 2013 tarihinde başlayan “Yolsuzluk Operasyonu”ndan sonra kendisini göstermiştir. 12 yıldır kendileriyle adı konulmamış ve üstü örtülü bir koalisyonun içinde bulunan Tayyip Erdoğan, 17 Aralık’tan sonra Gülen Cemaati ve Fethullah Gülen hakkında demediğini bırakmamıştır. Yani tabiri caizse Tayyip Bey, 17 Aralık’tan bu yana Gülen Cemaati’ne karşı tam anlamıyla “KODU MU OTURTURUM” tavrı içindedir. Aylardır sözlü olarak sergilemiş olduğu bu tavrı, nihayet Dershaneler hakkındaki kanununu yürürlüğe sokarak resmen somutlaştırmış bulunmaktadır.
CHP ve MHP gibi siyasi muhalefeti ise elbette kendisine göre; tam anlamıyla şamar oğlanına çevirmiş bulunmaktadır. Özellikle CHP lideri ve CHP hakkında söylediklerini, insan düşmanına bile söyleyemez bu ülkede. Elbette MHP için de öyle. MHP ile DHKP-C’yi yan yana getirmesi ve aynı kefeye koyması, affedilir gibi değildir. Bu, Türk Milliyetçilerine ve Ülkücülere karşı sergilenmiş apaçık bir düşmanlıktır. Esasen o, “Her türlü milliyetçilik ayaklarımın altındadır” demek suretiyle Türk milliyetçiliğini ayakları altına alarak, bu ideolojinin temsilciliğini yapan MHP’yi resmen düşman ilan ettiğini aylar önce ilan etmişti. Ancak yine de MHP’yi DHKP-C terör örgütüyle özdeşleştirmesi affedilir gibi değildir. Bu bakımdan MHP liderinin tepkisi oldukça ser olmuştur. Şu sözler Sayın Bahçeli’ye aittir: “Dün televizyonlarda yine konuşuyor. Mersin’de güya toplantı yapıyor. Şerefsizlik yarışında hep kaybettin Sayın Başbakan. Şimdi yeni bir şerefsizlik yarışına giriyorsun. DHKP-C ile MHP arasında ilişki kurup yargı önünde ispatlayamazsan, şerefsizin kendisi ta sensin. Artık Recep Tayyip Erdoğan bittin. Siyasi ömrün tükendi..” (1).
Berkin Elvan, Burakcan ve Esma’ya Hayran Bir Başbakan
Tayyip Bey, yıkıcı, ayrıştırıcı, ötekileştirici, topluma nifak ve bölücülük aşılayan tavrını en bariz şekilde sergilediği alanlardan birisi de Alevilik ve Sünnilik konusunda sergilediği tavırdır. Aydın Doğan ile ilgili davanın konu edildiği bir telefon görüşmesinde davaya bakan hakimin Alevi olduğuna ilişkin ses kaydını Tayyip Bey “Montaj” diyerek reddetse de Sadullah Ergin “Bu hakimin Alevi olduğuna dair benim ağzımdan çıkan kelimeleri, normal gün içerisinde yaptığım konuşmalarda, ‘bu şehirde yaşayan 1,5 milyon insanı, Sünni’si, Alevisi, Musevisi, inananı, inanmayanlarıyla geleceğe taşıyacağız’ diye sürekli kullanıyorum. Orada o sıfatın, kişilerin ait oldukları mezhebin belirtilmesi, o hakimin şahsiyetiyle ilgili bir olumsuzluk anlamında söylenmiş bir pozisyonu yok. Böyle bir algı varsa, bu maksadını aşan beyan olmuştur…“ diyerek konuşmanın montaj olmadığını itiraf etmiş bulunmaktadır(2).
Ayrıca Tayyip Bey’in, Gezi Parkı eylemleri sırasında polisin attığı gaz fişeği ile yaralanıp aylarca bitkisel hayatta kaldıktan sonra vefat eden Berkin Elvan isimli çocuğun cesedi musallada iken, Mardin şehir meydanında bu çocuğu değil, geçen senenin 14 Ağustos ayında Mısır’da yaşanan benzer bir olayda hayatını kaybeden Esma El-Taci isimli genç kıza duyduğu üzüntüyü dile getirmesi oldukça önemlidir. Yine, Berkin Elvan konusuna hiç değinmezken, bu çocuğun defnedildiği günün gecesinde Berkin Elvan’ın yaralandığı noktada öldürülen Burakcan Karamanoğlu’nun öldürülmesi olayını alabildiğine istismar etmesi yine çok anlamlıdır. Oysa acı aynı acıdır. Tek fark Berkin Elvan’ın Alevi olması, Burakcan ve Esma El-Taci’nin Sünni olmasıdır. Hepsi bu.
Berkin Elvan’a gösterilen ilgi Burakcan’a neden gösterilmedi? Bunda şaşılacak hiçbir taraf yok aslında. Berkin Elvan, aylar önce yaralandı ve aylarca hastanede ölüm kalım mücadelesi verdi. 45 kilodan 15 kiloya düştü ve sonunda öldü. Üstelik o çocuk yaşta idi. Bu sebeple, sembol haline geldi ve cenazesine çok yoğun ilgi gösterildi. Burakcan ise tanınmayan bir gençti ve bir gece nereden geldiği bilinmeyen bir kurşunla öldürüldü. Onun için de cenazesine Berkin Elvan’ın cenazesi kadar ilgi olmadı. Elbette sadece görünüşte…
Belki dikkatlerden kaçtı; Burakcan’ın tabutuna Türk Bayrağı örtüldü ve memleketi Aluçra’da şehitliğe defnedildi. Peki, bütün bunlar doğru mudur? Hayır, yanlıştır. Tük Bayrağı’nın nerelere asılacağı ve kimlerin tabuna örtüleceği kanununda ve tüzüğünde bellidir. Şehitliklerin nasıl ihdas edileceği ve buralara kimlerin defnedileceği de öyle. Burakcan Karamanoğlu hakkında uygulanan cenaze merasimi (tabutuna Türk Bayrağı örtülmesi ve şehitliğe defnedilmesi) kesinlikle yanlıştır. Tahrik amaçlıdır ve siyasi ranta yöneliktir. Bununla birlikte biz, her iki gence de Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. her ikisinin de mekanları cennet olsun.
Tayyip Bey’in Berkin Elvan ve ailesi hakkında söylediği şu sözler (Berkin Elvan Başbakanın dediği gibi olsa bile) asla kabul edilemez:
“Yüzünde poşu, elinde sapanla demir bilye atan çocuğu bakkala ekmek almaya gidiyordu diye kandırıyorlar. Babası da mezarına bilye atıyor neyin mesajını veriyorsun? Bakın biz başka bir baba da tanıdık. DHKP-C oradan geçerken gecenin karanlığında Burak yavrumuzu orada şehit ediyorlar. Burakcan’ın elinde sapan silah yoktu. Sadece evinin önünde olan o yavruyu orada şehit ediyorlar ve sokakta toplanan kovan sayısı 42. Bunlar o teröristlerle iş tutuyorlar. Burak yavrumuz şehit edenler Kılıçdaroğlu’nun illegal cellatlarıdır.”(3).
Keşke Sünni Başbakan Tayyip Erdoğan da, Alevi Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Sünni Burakcan Karamnoğlu’nun ailesini arayıp “Oğlunuz bizim oğlumuz, acınız bizim acımızdır. Burakcan’a rahmet, size, ailenize, yakınlarınıza ve Türkiye’ye başsağlığı diliyorum…”(4) diyerek taziyede bulunduğu gibi, Alevi Berkin Elvan’ın ailesini arayıp taziyede bulunabilseydi. Ancak ne mümkün! Çünkü Tayyip Bey, öfkeyi hitabet sanatı haline getirmiş, kin, nefret ve hakaret dilinden nemalanan bir lider tipi haline gelmiş bulunmaktadır. En azından kendisine ve taparcasına peşinden gidenlere göre; önüne çıkanı kodu mu oturtuyor kıçının üstüne.
Şu anda siyaset ringindeki en büyük hasmı, bir zamanlar antreman arkadaşı olan Pensilvanya şeyhi ve Tayyip Bey, aparkat, kroşe sol ve sağ direklerle sürekli vuruyor Pensilvanya şeyhine ve onun kurmuş olduğu paralel yapının mensuplarına. Çünkü pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar padişahımız efendimizin karşısında(5). Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Toprağa verdiğimiz Berkin, Burakcan ve polis memurumuz Ahmet Küçüktağ’ın yüreği yanmış babalarının acılarını içlerine gömerek bize verdiği sağduyu mesajları herkese ders ve örnek olmalıdır”(6) şeklindeki sağduyu çağrısı bile kâr etmiyor kendisine…
16.03.2014
_________________
1-http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/haber85175-Bahceliden_Erdogana_DHKP_C_MHP_Iliskisini_Yargida_Ispatlayamazsan_Serefsizsin.html,
2-http://www.radikal.com.tr/turkiye/eski_adalet_bakani_erginden_ses_kaydi_aciklamasi-1179940 & ,
3-http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/50739/Boyle_kin_gorulmedi.html,
4- ,
5-http://sozcu.com.tr/2014/gundem/erdogan-konusuyor-56-470849/,
6-
Bir yanıt yazın