Site icon Turkish Forum

Erdoğan’ın öfkesini anlama kılavuzu

Günlerdir bu fotoğrafı düşünüyorum. Bir insanın suratından böylesi kin, nefret ve öfke akmasının sebebi ne olabilir; onu bu noktaya getiren hayat neye benziyordur; benden farklı ne yaşamıştır da benim dünyam onu anlamaya yetmiyordur? Aklımda hep bunlar var. - erdoganin ofkesini anlama kilavuzu 1

Günlerdir bu fotoğrafı düşünüyorum. Bir insanın suratından böylesi kin, nefret ve öfke akmasının sebebi ne olabilir; onu bu noktaya getiren hayat neye benziyordur; benden farklı ne yaşamıştır da benim dünyam onu anlamaya yetmiyordur? Aklımda hep bunlar var.

Siyaseten iki ayrı uçta olmamız bir yana, Başbakan’ın insan olarak tanıdığım kimseye benzemeyişini sorguluyorum. Ve yanıtı yine Başbakan’ın kendi sözlerinde buluyorum.

Başbakan’ın bir erkek ve bir kadının bankta yan yana oturmasından rahatsız olduğunu söylemlerinden biliyoruz. Muhtemelen çocukların çığlık çığlığa koşturduğu bir parkın bankında, az önce yediği simidin susamı hâlâ dişinde midir endişesini bir kenara bırakıp sevdiğini öpmenin nasıl bir his olduğunu bilmiyor. O hissin tüm vücuda yaydığı mutluluk dalgasını tadıp, birkaç saatliğine de olsa daha iyi bir insan olmamış hiç.

İçki içen herkes alkolik ona göre. Bildiğimiz kadarıyla, hiç sarhoş olmamış. Kimseyle rakı masasına oturmamış. Rakı masası deyip geçme, önemlidir. Orada hem kendini tanırsın, hem arkadaşını… O masada kusarken saçlarından tutan, evine kadar bırakıp babana görünmeden yatağına yatıran, tam eski sevgilini arayacakken telefonu elinden alan arkadaşların varsa sırtın yere gelmez meselâ. Onun öyle arkadaşları olmamış, şimdi sırtında bıçaklar arıyor. O yüzden Ali İsmail’i neden arkadaşlarının dövmüş olamayacağını anlayamıyor.

Dayanışmadan anladığı yalnızca çıkar ittifakı. O ittifak bozulunca yapabileceklerinin sınırı yok, gördük. Bu sebeple de Gezi ruhunu, oradaki dayanışmayı ve yardımlaşmayı anlaması da mümkün değil. Otpor’dan para alındığı gibi kirli kumpaslara yetiyor algısı.

Kendi karikatürünü yapan mizah dergilerine onlarca dava açtı. Mizahın güzelliğini tatmamış. Yaratıcı sloganlar, o birbirinden harika duvar yazıları ona yabancı. “Yol ver gidelim, Taksim’i ezelim!” şiddetinde ve “Receep Tayyiiip Erdoğaaan, Recep Tayyip Erdoğan!” kısırlığında güzellemelerden hoşlanıyor daha çok.

“Sen kızının erkeklerle aynı evde kalmasını ister misin?” diye fütursuzca sorup, “O kadar mezhebi genişsen bilemem” iması ile tamamlıyor sözlerini. Bir kadın ve bir erkeğin arkadaş olabileceğine ihtimal dahi vermiyor. Belki de sadece arkadaş olarak gördüğü bir kadın olmamış hiç hayatında. Kadınların ve erkeklerin aynı evde yapabileceklerine dair algısı sınırlı. O da zaten ona göre dünyanın en ayıp şeyi. Birbirini isteyen iki bedenin kimsenin onayı olmadan birleşmesi, bir anlamda dünyanın sonu. Sevişmenin Allah ya da en azından belediye tarafından onaylanıp, en az üç çocukla taçlandırılmasından gayrı bir anlamı olmamalı çünkü. Yeri geldiğinde 15 yaşında bir kız çocuğunun 30 yaşında bir adama düğün dernekle peşkeş çekilmesi kutsal, ama reşit bir kadının kendi bedeni hakkında karar vermesi skandal.

Kadın erkek eşitliğine de inanmıyor. Bu yüzden mücadelesinde kadınlara yer vermiyor, ama onların yerine karar alıp tayin ettiği şeyleri hak diye kadınlara bahşediyor. “Kadın mıdır, kız mıdır bilemem” diye tiksintiyle andığı kadınlık, siyasete meze edilebildiği ölçüde umrunda.

“Dik dur eğilme bu millet seninle” diye onu uyandıran 3 yaşında bir torunu var Başbakan’ın. Biz dedesini “Dede beni parka götür” diye uyandıranlar, dedesinin kariyeri şirin gözüksün diye çocukluğu kullanılmayanlar olarak onu anlayamıyoruz bu yüzden. Emekli olup domates yetiştiren, en büyük çıkışı “Ajansı dinleyeceğim sessiz olun” olan dedelerimizin yüzünde böyle bir öfke bilmediğimiz için kanımız donuyor belki de…

Başbakan’ın içmediği her içki, öpmediği her kadın, gülmediği her karikatür, dost olamadığı her insan biraz pay sahibi belki de onun bu öfkesinden.

Yırtık ayakkabı ile girip, dünyanın en zengin 8. başbakanı olduğu siyaset sahnesinde, hayatının en büyük eksiğinin güç ve para olduğu yanılgısına düşmese, güvensizliğinin ve sevgisizliğinin farkına varsa, paradan daha değerli şeyler biriktirebilirdi belki de… O zaman sadece siyaseten ters düştüğümüz herhangi bir lider olurdu; sonsuz hükmetme isteğine isyan ettiğimiz, fotoğraflarına dehşetle baktığımız bir Orta Dünya kötüsü olmak yerine…

erdoganin-ofkesini-anlama-kilavuzu-1

Hande Kuday
Birgün

Exit mobile version