Avrupa Parlamentosu’ndaki Türkiye ile sorunlu çevreler ya da “profesyonel” olarak bazen Türkiye “yanlısı” bazen de “karşıtı” olabilen “tanıdık” vekiller her ne kadar kendi ülkeleri için “sakıncalı bulsalar da” Türkiye Raporu söz konusu olduğunda “paralel yapı” ile işbirliği yapmaktan kaçınmıyorlar.
Son haftalarda Avrupa Parlamentosu’nda yoğun bir tempoyla çalışan “paralel yapı mensupları” AP’li parlamemterlere sürekli “30 Mart’ta Recep Tayyip Erdoğan kaybedecek, biz iktidar olacağız, o nedenle siz de artık doğru tarafta durun yoksa yarın bizim iktidarımız ile sorun yaşarsınız” palavrasını “pompalayıp” durdular. AP’de bu tarz “palavralara” inananlar da olduğundan ya da “inanmasalar da “ çıkarları gereği “inanmış” gibi davrananlar var olduğundan bu dönemin son raporu da “Türkiye karşıtlığı” için açık bir şekilde istismar edilmekte.
Geçenlerde Avrupa Parlamentosu’nda bir toplantı da “CHP’nin çiçeği burnunda seçmeni Şahin Alpay da bu faaliyetlere katkıda bulunarak “paralel yapının hizmetinde” propaganda faaliyetlerine katılmaktan geri kalmamıştı. Ellerinde “ne var ne yok” sürdüler “cepheye”.
Sürekli markaja aldıkları vekiller de üzerlerine düşeni yerine getirdiler.
Bu nedenle bugün 2013 yılıyla hiçilgisi olmayan ama “30 Mart” için olduğu açıkca deşifre olan değişiklik önergelerini rapora ekletmeye çalışacaklar.
İşte daha düne kadar “Türkiye’nin dostu” olarak pazarlanan Andrew Duff artık “paralel yapının” nerdeyse sözcüsüymüşcesine “B7-0241/2014” sayılı değişiklik önergesiyle açık isim vererek “Fettullah Gülen” için taleplerde bulunmakta.
“Paralel yapıyla” kaynaşmış vaziyette ve de yayın organlarında “Türkiye, TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti” karşıtı yazları peş peşe döktüren danışmanın da etkisiyle olsa gerek bir meclis grubu da çoşmuş “Hasan Cemal”, “Nazlı Ilıcak” gibi isimleri de açık yazarak değişiklik önergelerini sıralamış.
Yine aynı grubun Güney Kıbrıslı üyelerinin de imzaladığı başka bir değişiklik önergesinde “olmayan internet yasakları” varmış gibi konu edilmiş.
“Gezi” ile ilgili raporda yazılanlar yeterli gelmemiş ayrıca uzun, uzun kaleme alınmış yenileri sunulmuş.
Tüm bunlar yetmemiş yukarıdaki bir çok değişiklik önergesini son bir hamle ile oturuma yetiştiren Yeşiller bir de ek önergeler ile Ria Ooemen-Ruijten’in Türkiye ile ilgili olumlu gelişmeleri kaleme aldığı paragrafları silmeyi teklif etmekteler. Tabii özellikle Güney Rum Yeşil milletvekillerinin de imzaları ile!
Liberal Andrew Duff’ın tek değişiklik önergesi haricinde 10 Mart 2014 tarihi taşıyan tüm “Türkiye’yi yerden yere vurma” amaçlı önergeler Yeşiller’e ait.
Bu durumda özellikle Almanya’da, ama Hollanda, Avusturya ve Fransa gibi ülkelerde seçmen konumunda olan Türkiyelilerin 25 Mayıs 2014 tarihindeki AP Seçimleri’nde Yeşiller’i seçmek için “hiç bir nedeni” olabileceğini sanmıyorum.
2013 Türkiye İlerleme Raporu’nu Türkiye’de demokrasiye büyük zarar veren “paralel yapıya” destek için istismar edenler özünde Türkiye insanının AB’den soğumasına da neden olmaktalar.
Ancak özellikle belirtmekte yarar görüyorum.
AP’nin objektif olmayan ve “art niyetler için istismar edilen” 2013 Türkiye İlerleme Raporu nedeniyle haklı olarak kızanlar bence bu raporu çok ciddiye almasınlar.
Elbette “paralel yapının” medya organları ve kalemşörleri bu raporu “bakın Türkiye’ye Avrupa’dan tepki var” diye pazarlayacaklar. Türkiye’de insanlarımız artık bu tarz “propagandalara” kulak asmıyor.
AP ve AB bu konuda “sınıfta kaldılar”.
Bugün AB Komisyonu’nun basın toplantısında bir Türk gazetecinin “Türkiye’de paralel yapı” hakkında sorusunu cevaplandırmayan AB Komisyonu temsilcisi “AB’nin tarafsızlığını” sergilemek açısından bir şansı kaçırdı. Şaşırmadık.
Ayrıca bizi artık dönem süresi sona ermekte olan AP ve AB Komisyonu değil 26 Mayıs sonrası oluşacak AP ve AB Komisyonu ilgilendiriyor.
Türkiyeli seçmenlerin yaşadığı ülkelerde oylarımızı da bu açıdan çok ustaca değerlendirmek zorundayız. AP’de yukarıda dile getirdiğimiz tarz “ülkemiz ve insanımız ile sorunlu” olanlara oyumuz da olmamalı!
Her fırsatta “Türkiye’ye demokrasi” dersi vermeye meraklı olanlar bu raporun oluşumunda “sergiledikleri ön yargılı tutumları ile” hiç inandırıcı olma şansına sahip değiller.