Önümüzdeki hafta Avrupa Parlamentosu Strasburg’ta 22 ve 25 Mayıs 2014 tarihlerinde tüm AB genelinde yapılacak olan AP Seçimleri öncesi bu dönemin son Türkiye Raporu’nu oylayacak.
Hemen belirtmekte yarar var: kimse “objektif” bir rapor beklemesin!
Çünkü artık bir çoğu bir daha seçilmeyecek olan AP milletvekilleri tarafından oylanacak bu rapora ve de Türkiye’ye yönelik olarak “kara propagandanın servis edildiği” ve de bazı vekillerin gerçekten sadece AP’ye özgü saflıkları (AP’yi bilenler iyi anlar beni) nedeniyle “Türkiye’ye Fransız kalmalarından” kaynaklanan bilgisizlikleri de istismar edilerek bu servis edilen “propaganda” malzemesine kandıkları için ya da kimi vekiller “her zaman ve her şey pahasına Türkiye karşıtlığını nerdeyse AP’de bulunmalarının temel misyonu haline” getirmelerinden dolayı önlerine konulan “yalanları” severek istsimar ettikleri için AP’deki bu dönemdeki “son fırsat” kullanılacak.
Bu vekiller de eğer bir daha aday olmuyorlarsa torunlarına anlatacak yeni bir “Avrupa’yı Türkiye’den koruyan Haçlı şövalyeler gibi vekil” olduklarını anlatacak yeni bir öyküleri olacak. Eğer tekrardan seçilmek üzere aday oluyorlarsa genelde en fazla yirmi ya da otuz kişinin katıldığı seçim toplantılarında “Türkiye karşıtı” olarak nasıl “canla, başla” çalıştıklarının yeni bir kanıtını “sıcağı, sıcağına” sunabildikleri için çok mutlu olacaklar.
Yani kısacası bu son Türkiye Raporu özünde “Türkiye karşıtları” için bir “AP seçimleri propaganda raporu”.
Türkiye’de “17 Aralık Darbe Teşebbüsü’nde bulunanların Brüksel’deki uzantıları” açısından ise bu rapor Türkiye’deki 30 Mart Yerel Seçimleri öncesi “bakın AP’de bizi haklı buluyor” propagandası için bir “malzeme” olarak kullanılmak istendiğinden tüm rapora yönelik lobi faaaliyetlerinde bol, bol “kirli propanda metni” servis ettiler. Bu da bizi şaşırtmamalı. Türkiye kendi içinde “binbir hainliğe karşı mücadele verirken” “malüm kesimlerin Brüksel uzantıları” ulaşabildikleri” ya da “bir tür kendilerine yakın hale getirdikleri” vekilleri “yakın markaja” aldılar ve “işlediler”.
Ana hedefleri AP’nin 30 Mart öncesi “Türkiye’yi az öven ve mümkün olduğunca kendi beklentileri doğrultusunda eleştiren” bir raporun oylanmasını sağlamaktı.
Bu “misyon” AP’de “en kolay” iştir.
AP’de “Türkiye düşmanlığı” her zaman “prim yapar”. Buna karşın “Türkiye’yi savunmak ve gerçekleri anlatmak” gerçekten de Brüksel’de “her babayiğidin harcı değildir”. AP’yi birazcık tanıyanlar ya da izleyenler bu “oyunun kurallarını” ve “niçin böyle olduğunu” iyi bilirler. Neyse bu bir başka yazımın konusu olsun.
Bu durum inşallah 25 Mayıs 2014 tarihinden sonra değişecek ve yeni seçilen AP’ye yönelik çok daha etkin bir bilgilendirme ağıyla Türkiye, “Türkiye Gerçeklerini” anlatacak.
Haftaya Strasburg’ta büyük bir ihtimalle sorunsuz çoğunluk oylarına sahip olacak AP Türkiye Raporu içinde elbette olumlu değerlendirmeler de var.
Yıllardır Türkiye Rapörtörü olan Hollandalı Ria Oomen-Ruijten son aylarda her ne kadar “kirli propagandanın” etkisinde kalmış olsa da “Türkiye’de gündeme gelen olumlu gelişmeleri görmezden” gelemezdi. Hele yıllardır bizzat kendi övdüğü konuları!
Bu nedenle AP Dış İşleri Komisyonu raporu oylarken “imtiyazlı ortaklık” gibi saçmalıkların rapora girmesine izin verilmemesi de doğal. Taktik olarak da akıllıca olmazdı. Çünkü şu an AP’den beklenen “Türkiye’yi acemice değil amacına uygun” eleştirmesi.
AP “giderayak” bazı AB başkentlerinin “Türkiye’ye yönelik stratejileri” doğrultusunda “Türkiye’yi biraz terletme” görevini yerine getirecek. Bazı “AB başkentelerinde” Türkiye’ye yönelik olarak “görüşmelerle ilgili” bu yazımda içeriğini açıklamayacağım planlar hazırlanmakta. Bu planların tamamının gerçekleşme şansı olmadığından detaya da girmiyorum. Ancak “güçlü ve başarılı Türkiye’den rahatsız olanların” Türkiye’nin “terlemesi için” çok çırpındıklarını ve de bu amaçla “17 Aralık Darbe Teşebbüsü yapanların” her sunduğunu “acaba işimize yarar mı diye değerlendirdiklerini” izlediğimizi de belirtmek doğru bilgilendirmek olacaktır.
İşte bu nedenle AP Türkiye Raporu’nun ana misyonuna uygun olarak AP Dış İşleri Komisyonu’ndaki oylamada kabul edilen değişiklik önergeleriyle “yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının önemine” atıf yapıldı. Aslında aklı başında ve “Türkiye’yi iyi tanıyan” hatta “Türkiye’yi kaybetmekten çekinen” vekillerin de çok iyi analiz ettikleri “Türkiye’deki yargı vesayeti” konusunda “Türkiye karşıtları” ağır bastı.
Kendi ülkelerinde “cemaat” hakkında tek bir iyi “düşünceye” sahip olmayan ve kendileriyle konuşulduğunda “Türkiye’de olduğu gibi emniyet ve yargı içinde çeteleşmeye ülkelerinde hiç bir zaman izin vermeyeceklerini” söyleyenler “yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı” tarzı Türkiye İç Politikası’na “çerez” olacak içeriklere izin verirken hiç de inandırıcı olmadılar.
Bu nedenle de “reform sürecinde Türkiye ve AB arasında yakın diyalog ve işbirliğinin ve katılım müzakerelerinin devam etmesi gerektiğini” vurgulamaları özünde biraz “havada kaldı”.
Hele ısmarlama olduğunu bildiğimiz “Yolsuzluk iddiaları bağlamında Türkiye’deki son gelişmelerden derin endişe ve soruşturmaları yürüten savcıların ve kamu görevlilerinin görevden alınmasından üzüntü duyulduğu” ifadesi ve “demokratik ilkelere saygı gösterilmesi ve yeni müdahalelerden kaçınılması çağrıları” Türkiye’deki malüm medyanın “köşe yazarları” için 30 Mart Yerel Seçimleri “propaganda malzemesi” olsun diye bizzat değişiklik önergeleriyle rapora “sokuşturuldu”.
Ardından “Çözüm sürecine güçlü destek vermesi ve muhalefete bu doğrultudaki müzakereleri ve reformları desteklemesi çağrısı” ise aslında AP’nin “nasıl bir çelişki” içinde olduğunun en bariz kanıtı konumunda.
Türkiye’de gündeme gelen “darbe teşebbüsünün ana hedefinin çözüm süreci” olduğunu tüm “face to face” görüşmelerimizde “biliyorum” diye bana tasdik eden milletvekili arkadaşlarım nedense AP’ye özgü bir “oportünist” yaklaşımla işte tam bir “aşure” haline gelen bu raporu bu haliyle onayladılar.
Sonuç olarak bu rapor artık beş yıllık süresi dolan bu AP’nin yukarıda dile getirdiğim “misyonlara” son bir “Hizmeti”. Aksi takdirde yani “iyi niyetle Türkiye’ye yaklaşsalardı” bu rapor 30 Mart öncesi 11. hafta değil 16. haftadaki Nisan ayı oturumunda oylanırdı ve bu sayede “taraf” olmadıklarını da sergilemiş olurlardı.
Bizim için önemli olan 26 Mayıs 2014 sonrası oluşacak AP ve yeni AB Komisyonu. Tüm ağırlığımızı oraya vermemiz gerekecek.
Çünkü artık bir çoğu bir daha seçilmeyecek olan AP milletvekilleri tarafından oylanacak bu rapora ve de Türkiye’ye yönelik olarak “kara propagandanın servis edildiği” ve de bazı vekillerin gerçekten sadece AP’ye özgü saflıkları (AP’yi bilenler iyi anlar beni) nedeniyle “Türkiye’ye Fransız kalmalarından” kaynaklanan bilgisizlikleri de istismar edilerek bu servis edilen “propaganda” malzemesine kandıkları için ya da kimi vekiller “her zaman ve her şey pahasına Türkiye karşıtlığını nerdeyse AP’de bulunmalarının temel misyonu haline” getirmelerinden dolayı önlerine konulan “yalanları” severek istsimar ettikleri için AP’deki bu dönemdeki “son fırsat” kullanılacak.
Bu vekiller de eğer bir daha aday olmuyorlarsa torunlarına anlatacak yeni bir “Avrupa’yı Türkiye’den koruyan Haçlı şövalyeler gibi vekil” olduklarını anlatacak yeni bir öyküleri olacak. Eğer tekrardan seçilmek üzere aday oluyorlarsa genelde en fazla yirmi ya da otuz kişinin katıldığı seçim toplantılarında “Türkiye karşıtı” olarak nasıl “canla, başla” çalıştıklarının yeni bir kanıtını “sıcağı, sıcağına” sunabildikleri için çok mutlu olacaklar.
Yani kısacası bu son Türkiye Raporu özünde “Türkiye karşıtları” için bir “AP seçimleri propaganda raporu”.
Türkiye’de “17 Aralık Darbe Teşebbüsü’nde bulunanların Brüksel’deki uzantıları” açısından ise bu rapor Türkiye’deki 30 Mart Yerel Seçimleri öncesi “bakın AP’de bizi haklı buluyor” propagandası için bir “malzeme” olarak kullanılmak istendiğinden tüm rapora yönelik lobi faaaliyetlerinde bol, bol “kirli propanda metni” servis ettiler. Bu da bizi şaşırtmamalı. Türkiye kendi içinde “binbir hainliğe karşı mücadele verirken” “malüm kesimlerin Brüksel uzantıları” ulaşabildikleri” ya da “bir tür kendilerine yakın hale getirdikleri” vekilleri “yakın markaja” aldılar ve “işlediler”.
Ana hedefleri AP’nin 30 Mart öncesi “Türkiye’yi az öven ve mümkün olduğunca kendi beklentileri doğrultusunda eleştiren” bir raporun oylanmasını sağlamaktı.
Bu “misyon” AP’de “en kolay” iştir.
AP’de “Türkiye düşmanlığı” her zaman “prim yapar”. Buna karşın “Türkiye’yi savunmak ve gerçekleri anlatmak” gerçekten de Brüksel’de “her babayiğidin harcı değildir”. AP’yi birazcık tanıyanlar ya da izleyenler bu “oyunun kurallarını” ve “niçin böyle olduğunu” iyi bilirler. Neyse bu bir başka yazımın konusu olsun.
Bu durum inşallah 25 Mayıs 2014 tarihinden sonra değişecek ve yeni seçilen AP’ye yönelik çok daha etkin bir bilgilendirme ağıyla Türkiye, “Türkiye Gerçeklerini” anlatacak.
Haftaya Strasburg’ta büyük bir ihtimalle sorunsuz çoğunluk oylarına sahip olacak AP Türkiye Raporu içinde elbette olumlu değerlendirmeler de var.
Yıllardır Türkiye Rapörtörü olan Hollandalı Ria Oomen-Ruijten son aylarda her ne kadar “kirli propagandanın” etkisinde kalmış olsa da “Türkiye’de gündeme gelen olumlu gelişmeleri görmezden” gelemezdi. Hele yıllardır bizzat kendi övdüğü konuları!
Bu nedenle AP Dış İşleri Komisyonu raporu oylarken “imtiyazlı ortaklık” gibi saçmalıkların rapora girmesine izin verilmemesi de doğal. Taktik olarak da akıllıca olmazdı. Çünkü şu an AP’den beklenen “Türkiye’yi acemice değil amacına uygun” eleştirmesi.
AP “giderayak” bazı AB başkentlerinin “Türkiye’ye yönelik stratejileri” doğrultusunda “Türkiye’yi biraz terletme” görevini yerine getirecek. Bazı “AB başkentelerinde” Türkiye’ye yönelik olarak “görüşmelerle ilgili” bu yazımda içeriğini açıklamayacağım planlar hazırlanmakta. Bu planların tamamının gerçekleşme şansı olmadığından detaya da girmiyorum. Ancak “güçlü ve başarılı Türkiye’den rahatsız olanların” Türkiye’nin “terlemesi için” çok çırpındıklarını ve de bu amaçla “17 Aralık Darbe Teşebbüsü yapanların” her sunduğunu “acaba işimize yarar mı diye değerlendirdiklerini” izlediğimizi de belirtmek doğru bilgilendirmek olacaktır.
İşte bu nedenle AP Türkiye Raporu’nun ana misyonuna uygun olarak AP Dış İşleri Komisyonu’ndaki oylamada kabul edilen değişiklik önergeleriyle “yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığının önemine” atıf yapıldı. Aslında aklı başında ve “Türkiye’yi iyi tanıyan” hatta “Türkiye’yi kaybetmekten çekinen” vekillerin de çok iyi analiz ettikleri “Türkiye’deki yargı vesayeti” konusunda “Türkiye karşıtları” ağır bastı.
Kendi ülkelerinde “cemaat” hakkında tek bir iyi “düşünceye” sahip olmayan ve kendileriyle konuşulduğunda “Türkiye’de olduğu gibi emniyet ve yargı içinde çeteleşmeye ülkelerinde hiç bir zaman izin vermeyeceklerini” söyleyenler “yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı” tarzı Türkiye İç Politikası’na “çerez” olacak içeriklere izin verirken hiç de inandırıcı olmadılar.
Bu nedenle de “reform sürecinde Türkiye ve AB arasında yakın diyalog ve işbirliğinin ve katılım müzakerelerinin devam etmesi gerektiğini” vurgulamaları özünde biraz “havada kaldı”.
Hele ısmarlama olduğunu bildiğimiz “Yolsuzluk iddiaları bağlamında Türkiye’deki son gelişmelerden derin endişe ve soruşturmaları yürüten savcıların ve kamu görevlilerinin görevden alınmasından üzüntü duyulduğu” ifadesi ve “demokratik ilkelere saygı gösterilmesi ve yeni müdahalelerden kaçınılması çağrıları” Türkiye’deki malüm medyanın “köşe yazarları” için 30 Mart Yerel Seçimleri “propaganda malzemesi” olsun diye bizzat değişiklik önergeleriyle rapora “sokuşturuldu”.
Ardından “Çözüm sürecine güçlü destek vermesi ve muhalefete bu doğrultudaki müzakereleri ve reformları desteklemesi çağrısı” ise aslında AP’nin “nasıl bir çelişki” içinde olduğunun en bariz kanıtı konumunda.
Türkiye’de gündeme gelen “darbe teşebbüsünün ana hedefinin çözüm süreci” olduğunu tüm “face to face” görüşmelerimizde “biliyorum” diye bana tasdik eden milletvekili arkadaşlarım nedense AP’ye özgü bir “oportünist” yaklaşımla işte tam bir “aşure” haline gelen bu raporu bu haliyle onayladılar.
Sonuç olarak bu rapor artık beş yıllık süresi dolan bu AP’nin yukarıda dile getirdiğim “misyonlara” son bir “Hizmeti”. Aksi takdirde yani “iyi niyetle Türkiye’ye yaklaşsalardı” bu rapor 30 Mart öncesi 11. hafta değil 16. haftadaki Nisan ayı oturumunda oylanırdı ve bu sayede “taraf” olmadıklarını da sergilemiş olurlardı.
Bizim için önemli olan 26 Mayıs 2014 sonrası oluşacak AP ve yeni AB Komisyonu. Tüm ağırlığımızı oraya vermemiz gerekecek.
Bir yanıt yazın