KKTC’de 70’li “yaşlardaki politikacılar” hala “belirleyici rol oynuyor ” görünüyor olsalar da aslında artık çok “şey değişti”. Evet aslında “onlar da” çoktan değiştiler.
Dünya “yeni” bir dünya ve “onlar da” bu yeni dünyaya ayak uydurmaktalar.
Çünkü artık o soğuk savaş döneminin eski BM’si, eski ABD’si, eski SSCB’si ya da Rusya’sı, eski Çin’ı, eski AB’si, eski Yunanistan’ı, eski Güney Kıbrıs’ı ve en önemlisi eski Türkiye yok artık. Özellikle kemalist oligarşik bir karanlığın içine kendini hapsetmiş bulunduğu coğrafyanın “Orhan Kemal’in ünlü romanındaki bekçi Murtaza” rolü ile yetinen ve kendine “hayrı olmayan” o eski statükonun Türkiye’si iyiki yok artık.
Tüm “Gezi”, “17 Aralık” ve benzeri “nafile” çabalara rağmen o Türkiye’ye de “geri dönüş” yok artık!
Soğuk savaş döneminin bir eseri olan “parçalanmış Kıbrıs’a” da ihtiyaç duyulmamakta artık.
Çok sempati duyduğum biri olmasa da Kıbrıs Sorunu’na yönelik olarak Süleyman Demirel’ın ünlü sözünü kullanmadan edemeyeceğim “dün dündür, bugün bugün”.
Özellikle KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve onun döneminin politikacılarının onlarca yıl Türkiye’deki “benzerleri” tarafından teşvik edilerek sürdürdükleri “en iyi çözüm çözümsüzlüktür” politikası ve Rum Kesimi’nde de “çözüme karşı olanlarca” kopyalanan bu “çözümsüzsüzlük üzerine kurulu sistem” artık “tarihin çöplüğüne atılmak” üzere!
Salı Günü AK Parti Meclis Grubu’nda Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kuzey Kıbrıs’ta daha doğrusu Kıbrıs’ın genelinde yeni bir sürece doğru gidiyoruz. Temennim odur ki; şu anda inşallah gelinen noktadan geri adım atılmaz ve böylece Kıbrıs sorununu da çözmüş oluruz diye inanıyorum. Bunun beklentisi içerisindeyiz” derken Türkiye’nin bu konuda duruşunu da açık bir şekilde dile getirdi.
Aslında Başbakan Erdoğan, Kıbrıs’ın genelinde yeni bir sürece doğru gidildiğini müjdeledi Türkiye’ye.
Günümüz Türkiye’si insanının geçmişin cuntacı dönemlerinin ahalisine kıyasla “Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır” tarzı içi boş ve konuya yabancı sloganlara karnı tok artık. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Kıbrıs adasından yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler ve Rumların ortak bir devlet çatısı altında ve eşit haklara sahip bir şekilde yaşamalarına yönelik hiç bir soruna sahip değiller.
Hatta çoğu kez “istismar edilen” Kıbrıs şehitlerimizin uğruna can verdikleri haklı kavganın ana hedefi de Kıbrıslı Türklerin barış ve huzur içinde yaşamaları değil miydi? İlk defa bu hedefe bu derece yakınız!
Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun kararlılıkla sürdürdüğü, AB eski Bakanı Egemen Bağış ve günümüz AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından da aktif bir şekilde desteklenmiş ve de desteklenmekte olan “Kıbns’ta Adil Çözüm” stratejisi koşulların da elverişli hale gelmesi ile hedefe kilitlenmiş durumda.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Türkiye’nin, liderlerin ortak açıklaması ve süreçte sağlanmış olan yakınlaşmalar çerçevesinde, iki tarafın siyasi eşitliği ve iki eşit kurucu devletin oluşturacağı yeni ortaklık temelinde Kıbrıs meselesine adil, kalıcı ve yaşayabilir bir çözüm bulunması hedefine en kısa zamanda ulaşılmasını arzu ettiği samimi bir şekilde dile getirildi. Açıklamada, “Türkiye, adanın ortak sahibi olan iki halkın kurucu iradesiyle uzlaşmaya ve eşit statüye dayalı yeni bir ortaklık oluşturulmasını arzu etmekte olup, BM Genel Sekreteri’nin bu yöndeki çabalarına verdiği kararlı ve yapıcı desteği sürdürecektir. …Türkiye, her zaman olduğu gibi bu müzakere sürecinde de KKTC ile yakın işbirliği içerisinde bulunacak, bütün kurumlarıyla gereken desteği sağlayacak ve sürecin başarıyla sonuçlandırılması için üzerine düşenleri yerine getirmekte bir adım önde olmaya devam edecektir.” denilirken Türkiye’nin kararlılığı da sergilenmekte.
Dünya kamuoyuna belki daha da iyi anlatmamız gereken ve bugüne kadar başarılı bir şekilde anlatamamış olduğumuz gerçek: “2002 yılından beri Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözüm çabalarının en samimi tarafı olduğu” gerçeği!
Türkiye son dönemde çok usta bir diplomasi trafiği ile bugün yaşadıklarımızın gerçekleşmesinde önemli rol oynadı.
Türkiye dünyayı ama özellikle AB’yi ve Kıbrıs’ın bulunduğu coğrafyayı iyi okudu. Stratejisini buna göre tekrar, tekrar ayardan geçirdi.
“Enerji” konusunun artık politikanın en önemli alanlarından biri haline geldiği yeni dünyada özellikle Kıbrıs adası çevresinde bulunan yeraltı kaynakları ve buna acilen ihtiyaç duyan süper güçler için Kıbrıs adasının istikrarının, bugüne kadar var olan “istikrarsızlıktan” daha önemli hale geldiği gerçeği ortada.
Hele “enerji zengini” susuz bir Kıbrıs’ın suyunu Türkiye’den alıyor olması da tüm gelişmeleri daha da perçinledi.
Geçmişte karşılıklı savaşmaları ve kan dökmeleri ve de hep zayıf düşmeleri istenen Kıbrıs’ın Rum ve Türk yerlilerinin artık bu duruma son vermeleri yeni dünyanın ihtiyaçları açısından bir zorunluluk haline geldi.
Enerjisini Kıbrıs’tan almaya niyetlenen yeni dünyanın yeni güçleri “kavgaların yaşandığı topraklar yerine barışın ve huzurun hakim olduğu bir Kıbrıs adasına ihtiyaç duymaktalar.
Geçmişte parçalanmış ve bölünmüş olmalarının “hayırlı bulunduğu” Kıbrıslı Türkler ve Rumlar artık “birarada olurlarsa” bu “malüm ortak çıkarlar” için daha “hayırlı” olacak!
“Bu şekilde olması” kimilerini rahatsız etse de geçmişte defalarca tespit etmek zorunda kalmış olduğumuz gibi “başka şekilde olamayacağından” bence hiç sorun yok. Varsın bu dünyanın “ağır ağabeyleri artık böyle istediği” için olsun. Önemli olan “olması”!
Gerçek anlamda adada “adil bir çözüm” isteyenler için bu durum bulunmaz bir fırsat ve değerlendirilmek zorunda.
Bu nedenle de KKTC’de Cumhurbaşkanı Eroğlu, Başmüzakereci Özersay ya da Dış İşleri Bakanı Nami ya da başka isimler olsun isimlerin, eskiden “nerede durduklarının” ve de hangi “iç politik kavgalar içinde birbirlerini sevip, sevmediklerinin” hiç önemi yok. Önemli olan bugün birlikte varılmak istenen ortak hedef.
Kıbrıs adasının bulunduğu coğrafyada koşullar hiç bugün olduğu kadar elverişli olmamıştı.
Tüm dünyanın Kıbrıs’ta artık çözümsüzlükten “zarar görür” hale geldiği bir ortamda “adil bir çözümü” sağlamak onlarca yıldır “çözümsüzlükten gerçek zararı” gören adalılar için muhteşem bir gelişme.
Bize düşen bu adımları tüm gücümüzle desteklemek olacaktır!
İnşallah CHP ve MHP’de bunun farkına varır bir kez olsun bize “tatlı bir hayal kırıklığı” yaşatırlar!