Keşke sandığımız gibi tarihin yargısı önünde muaf olabilsek. Gerçeğin ve iradenin bulandırılışı sanki hafifletici sebepmiş gibi müptela şuursuzluğuyla kandırılmış rolü yapmak boşuna, bilerek ve isteyerek alet oluyoruz. Feysbuktan bunu da yaptılar, hayaldi gerçek oldu paylaşımları kimseyi hariç tutmaz. Yapan yaptığının cezasını çekecek elbet. Ya yapması gerekenleri yapmayanların cezası!?
Gerçek bizim sandığımızdan daha basittir, karmaşık hale getiren bizleriz. Gerçek şu ki; gündem karmaşası içinde hedefsiz bir millet haline getirildik. Tepkiler, pozisyonlar, söylemler, akıl yürütmeler hep günlük gazete/haber sitesi manşetine göre yapılıyor. Kısa, orta ve uzun döneme dayalı plan, düşünce, hedef, siyasal partilerden derneklere kadar toplumun hiçbir kesiminde yok. Oysa BDP, PKK, KCK, Cemaat, AKP ittifakı gündem ne olursa olsun amaç ve hedeflerinden bir milim sapmadan, hiç duraksamadan ilerliyor.
Mevcut gündeme karşı elbette olumlu-olumsuz tepkilerimizi göstereceğiz. Ama bizim istediğimiz oranda, bizim istediğimiz sürede olmalı. Nehir suyuna kapılmış koyun gibi gündemin peşinden sürüklenerek değil!.
Biz mecliste görüşülen bir kanun teklifiyle haftalar boyu oyalanırken BDP’li Sırrı, Kışanak, Demirtaş İmralı – Kandil – Barzani arasında mekik dokumaya bir saniye bile ara vermiyor. Biz yolsuzluk olayıyla boğazımıza kadar meşgulken Kıbrıs’ta bişeyler oluyor, metinler imzalanıp tek devlet, tek millet lafları ediliyor. Tayyip deliğe süpürülmeme diyeti olarak bir parçamızı daha veriyor. Cambaza bak oyunu olduğu başından beri belli olan “Paralel devlet” gürültüsüne odaklanmışken Doğu’da KCK Kürdistan egemenliğinin son çivilerini çakıyor. Bizim boşa harcadığımız zamanı onlar en verimli şekilde değerlendiriyor. Neden? Çünkü bir hedefleri var.
4 kişiyi bir araya getirin, bir saate kalmaz tartışma çıkar. 40 bin kişi bilet alıp stada gidiyor, içeri girildiği anda profesör de ilkokul mezunu da aynı marşı söyleyip aynı küfrü ediyor. Takımın galibiyeti için, bir hedef için odaklanmak hem söylem birliğini, (yani ortak dili) hem eylem birliğini getiriyor. Karşı devrimcilerin hedefi tek, Türkiye Cumhuriyetini yıkmak. Sorun bizim hedefimizin tek olmayışında. Kimi CHP iktidarı istiyor kimi İP, MHP iktidarı. Onlar BDP iktidarı için mi uğraşıyor? Yoksa PKK iktidarı için mi? KCK hangi seçimden birinci çıktı ki Doğuda egemenlik tesis ediyor? Onlar sandığa tabii değilken bizi sandığa hapsetmeleri sizce de garip değil mi?
Hep daha az zahmet gerektiren “sonuçla” ilgiyiz, “sebep” kısmı hep görmezden geliniyor. Türk Ordusuna “İşgalci” diyen bir adam Ulusalcılığa soyunup yandaş bulmuşsa, BDP’den daha iştahlı etnik siyaset güden Y-CHP hâlâ Atatürk’ün partisi sanılıp umut bağlanıyorsa, Milliyetçi Hareket Partisi adındaki ve misyonundaki “Hareket”i çıkartıp Milliyetçi Parti yapıldığı halde kabul görüyorsa bunun suçu o partilere gidenlerde değil. Gerçek suçlu ve sorumlu Atatürk’ün yolunu somut olarak ortaya koymakla yükümlü olan aydın, yazar, Ulusalcı cenahın 75 yıldır bunu yapamaması. Hiç kimse vatandaşı suçlamasın, ikinci yol ortada kondu da ilgi mi görmedi?
Madem hepimiz sıkı Atatürkçüyüz, gereğini yapmaktan kaçınmak niye? AKP’nin Müslümanlığın işine gelmeyen yanlarını görmemesi gibi bizler de Atatürkçülüğün işimize gelmeyen, zahmet ve feda gerektiren yanlarını görmezden geliyoruz.
Atatürk bugünleri Tayyip’in adı hariç apaçık yazmış. Gerek görse adını da yazardı. Bu durumda ne yapılması gerektiğini de yazmış. Her fırsatta vatandaşı küçümseyip eleştirmek yerine Atatürk’ün tek kurtuluş yolu olarak gösterdiği “Milli Birliktelik” tesis edilmeli. Yazarlar, aydınlar, kanaat önderleri tüm zamanlarını karşı devrimcilerin ne yaptıklarını yazmaya ayırmaktan çok bizim ne yapacağımıza zaman ayırmalı. Onlar zaten hain, işbirlikçi olmanın gereğini yapıyor. Daha önce de söylediğim gibi, bu durumda olmamızın sebebi onların yaptıkları değil, bizim yapmadıklarımız.
Mücadele edilene karşı başarısızlığı defalarca ispatlanmış yöntemler yerine yenilerini bulup geliştirmeye kafa yormalıyız. Karşı tarafın elimize tutuşturduğu yöntemlerle karşı tarafla mücadele yürütmek olan “internet” sıkıcı bir oyun olmaya başladı.
İki kişi sokağa çıktığında öldüresiye döven, sokağı karış karış kamerayla kayda alan faşist baskının interneti herkesi bir araya toplama çobanlığı olarak kullandığını artık anlamalıyız. Bunu görmek için iki haptan kırmızı olanını içmeye gerek yok. Tüm muhalefeti ve mücadeleyi internet üzerinden yürütmek bize lütfedilen zeminde, bize lütfedilen araçları kabullenmek demektir. Başarısız olmaya mahkumdur. Sosyal medyayı da içine alan mücadele yürütmek yerine sadece sosyal medya üzerinden mücadele yürütmek bir bakıma “Elimden geleni yaptım” vicdan aklaması değil mi?
Sosyal medyayı etkili kullanmak elbette önemli. Ancak bu diğer tüm yöntemleri görmezden gelmek demek değil. İnsana, dokunmaya, sosyalliğe dayanmayan hiçbir yöntem başarılı olamaz.
Sosyal medya, yani internet için örgütlenme!! bilgi ve haber paylaşmak konusunda oldukça etkin deniyor. İyi de sistemi kuranlar bunu bilmiyor mu? Senin silahın ne güçlü dolduruşuna ne kolay geliyoruz. Elinizde size ait etkili bir yöntem olsa bunu kendi rızanızla karşı tarafın kullanımına sunar mıydınız? Size sağlayacağı fayda size vereceği zarardan daha büyük olması halinde buna izin verirdiniz. Bilgi paylaşmayı bilgi kirliliğiyle bloke edip paylaşılan faydalı ve gerekli bilgiyi de tamamen etkisiz hale getiriyorlar. Sistemi kuran onlar olduğu için en etkin kullanımı konusunda bizden binlerce adım öndeler. Öyleyse başka şeyler de yapmak lazım. . .
Mesela bir önceki evre mantığıyla düşünmek işe yarayabilir. Neyle mücadele edildiğinin tam tanımı yapılıp alternatif mücadele yöntemleri düşünülmeli. Böylece koyun sürüsü diye eleştirdiğimiz AKP ve Cemaatçilerle aslında aynı durumda olduğumuzu fark edip, narkotik madde gibi internet bağımlılığından, parti ve lider kıskacından kurtulup özgür ve berrak bir akılla düşünmeyi becerebiliriz.
Üç gün internetin, cep telefonunun olmadığını düşünsenize. Ne korkunç değil mi? Zamanda 1.000 yıl geri ışınlanmış insanlar gibi oluruz. Korkunç olan teknolojiden mahrum kalmak değil, internet kabinine gömülüp görmezden geldiğimiz gerçeklerle yüzleşmek. Bize zor gelse de hainler 95 sene önceki yöntemler neyse aynısını kullanıyor. Atatürk’ün “Kuvvet birleşmektedir” demekteki kastı siyasi partiler, feysbuk grupları değildi elbette!. . .
İnternet yasaklarının gündemde olduğu hafta internet düşmanı gibi görünmüş olabilirim. Ben bir şeye gereğinden fazla odaklanıp aklımızı, bilincimizi, refleksimizi, hareket’i uyuşturup pasifleştirilmesine karşıyım. Atatürk düşmanlarının Atatürk’ün yol ve yöntemlerini Atatürkçüleri yenmek için kullanması ne acı. Gerçek bizim sandığımızdan daha basit. Biz istemedikçe hiçbir güç onu bulandırmaya yetmez. Gerçeğe ulaşmanın tek yolu ezberi değil, aklı kullanmaktır. Tabii biraz da zahmete katlanmalı…
Seçkin ERGÜN
13 Şubat 2014
Mili İrade Bildirgesi