SALYANGOZ SATIŞLARIMIZ BAŞLAMIŞTIR
HÜSEYİN MÜMTAZ
Lefkoşa’nın orta yerinde…
Arab Ahmet, Silihtar yahut Mahmut Paşa veya Yeni Cami, Karabuba’da…
Maraş’ta, Karpaz’da; ille de Lefke’de…
…ki adada 1571’de Sarhoş Selim’in Anadolu’dan kovduğu Yörük/Türkmenlerin ilk yerleştiği yerdir…
Salyangoz pazarları kurulmuş, tezgâhlar açılmış, satışlarımız başlamıştır efendiler..
Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar..
Gizli saklı değil, açıktan.. Bağıra çağıra..
Felek utansın..
Tam on sene olmuş..
2004 Mart ortalarıydı.. Annan’ızın Plânının sofraya konduğu bir gece vakti Geçitkale’ye inmiştim.
Selim ile küçük oğlum karşılamıştı.
Selim, Allah Rahmet eylesin; Ayanni telsizcisi idi.. İkinci Harekâttan sonra dağlardan yürüyerek Lefke’ye, Lefkoşa’ya ulaşmıştı.
Gecenin neredeyse sabaha dönen saatlerinde Lefkoşa’yı; Yerolakko kavşağını, Ayvasıl, Şillura, Filya’yı geçip de Gadagopya yoluna çıkınca arabanın açık camından içeri portakal/turunç çiçeği kokuları doluvermişti içeriye..
Ciğerlerimin dibine kadar soludum kokuları..
Bir ay sonra böyle kolay, elimizi kolumuzu sallaya sallaya gelemeyecektik..
On tane barikatta yirmi kere sorgulanacaktık..
Boşluklarını yabancıların doldurduğu, kimsenin doğru dürüst tercüme bile etmediği Annan’ızın planı referanduma sunulacak ve 74-2004 tam 30 senelik rüya bitiverecekti.
Rauf bey sonradan, Rumlar reddedince diyecekti ki, “Dualarım Makariodade’nin üzerine olsun”..
Bu kadar mı balık hafızalıyız ey millet?
Kokmuş/çürümüş yemek yine ısıtılıp önümüze konuyor.
Gidilecek köyün minareleri görünmüştür, kimse arabanın içinden atlamaya kalkmasın..
Özersay’ın hiçbir şey olmamış gibi tekrar “müzakereciliğe” atanmış olması pastanın üzerine dikilen son mumdur.
Görüşmelerde insiyatif artık Nami-Özersay ikilisinin eline geçmiştir.
Hafızaları tazeleyelim mi?
Özersay, “Yoldaş-KÖGEF’ci” Talât’ın ekibindeydi.
Millet; “Annan’ızın Planına muhalefet eden” Eroğlu’na oy verdi. Talat’ı capon arabasıyla evine yolladı.
Fakat Özersay yine yeni Cumhurbaşkanı’nın ekibinde kaldı..
Yüksek yüksek tepelerden esen kudretli rüzgârlar vardı arkasında anlaşılan..
Fakat sonra bir rüya mı gördü ne, “Toparlanıverdi”.
Hem resmi görevli idi, hem yönetimi ve politikalarını eleştiriyordu.
Eroğlu 4 Haziran 2012 günü Kıbrıs Türk Televizyonları Birliği’nin organizasyonuyla KKTC’den yayın yapan 8 televizyonda aynı anda yayımlanan programda yaklaşık 3 saat boyunca gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Özersay’ın kendini biraz da akademisyen gördüğünü ancak Cumhurbaşkanı Özel Temsilcisi görevinin akademisyenliğinden daha ağır basması gerektiğini” ifade ederek; “Şu andaki hareketini tasvip etmediğimi kendisine söyledim. Bugün yarın kendisiyle bu konuyu görüşeceğiz” dedi.
“Kudret beyin toplantılarında biraz da siyasi partileri suçlar gibi söylemleri beni rencide etti” diye de konuyu kapattı.
Dört gün sonra, Haziran’ın 8’inde Kudret Özersay, kişisel internet sitesinden yaptığı açıklamada özel temsilcilik görevinden ayrıldığını duyurdu. Derviş Eroğlu ile görüş ayrılığına düştükleri için istifa ettiğini belirten Özersay, şu açıklamaları yaptı: “Herkesin rahatlıkla takip edebileceği şekilde şeffaf biçimde devam eden ‘Toparlanıyoruz’ hareketi gibi bir inisiyatifte yer alıp alamayacağım konusunda son günlerde sayın cumhurbaşkanımızla görüş ayrılığına düştüğümüz bilinen bir husustur. Gerek bu durum, gerekse bu görüş ayrılığı ertesinde görevimle ilgili olarak ortaya çıkan yeni şartlar ışığında değerlendirildiğinde, bana verilen bu görevi sürdürmemin doğru olmayacağı anlaşılmaktadır.”
Geliyoruz Nami’ye..
Eroğlu 25 Aralık 2013’de de Nami için şunları söylüyor;
“Kendisi Dışişleri Bakanı’dır. Benim kendisine söylediğim, birinci vazifesi bizim haklılığımızı dış dünyaya anlatmasıdır. Tabii ki müzakerelerle ilgileniyor. Bazı önerileri istişare ettik. Ama onunla ederken Serdar beyle de, ana muhalefet olarak Hüseyin Beyle de istişare ediyorum. Son yaptığımız iki öneriyi bu arkadaşlarla paylaştım” dedikten sonra “Benim de benimsemediğim bazı şeyler var. Sayın Nami 5 yıl kadar Sayın Talat’ın özel temsilciğini yapmıştır. Biraz ondan gelen alışkanlıklar ve kurmuş olduğu dostluklar vardır. Bu ne derece doğrudur onu tartışmak lazım. Benim bilgim dâhilinde görüşmek başkadır, benim bilgim dışında görüşmek, mesajlar alıp-vermek başkadır. Bu şekilde gelen haberler var. Hükümetle bir problemimiz yok. Yani Özdil Bey’in bu davranışları dışında bir araya geldiğimizde zorluk çıkardığını söyleyemem. Ama bu dolaylı görüşmelere belli ki eskiden beri meraklı ki zaman zaman dolaylı görüşmelere kaçıyor”.
Fazla değil, bir ay önce neler olmuştu, hatırlayalım?
1.Nami, Annan Planına atıfta bulunarak daha fazla toprak vereceğimizi ve bunun da bizi acıtacağını söylemişti.
2.Serdar, Rumlara “evet” dedirttirebilmek için “iyileştirilmiş” bir Annan Planı’nın hazırlandığını anımsatarak “bu iyileştirmenin Kıbrıs Türk halkı yararına olmayacağını” ifade etmişti.
3.Downer “gizlilik” istemişti.
4.Dâvutoğlu Adaya gelerek Downer’le, bir rivayete göre de Amerikan ve “Birleşik” Krallık Büyükelçileri’nin de katıldığı bir toplantı yapmış, ertesi gün Fransız Büyükelçisi de “oluşumu” desteklediğini ifade etmişti.
Kerry de geçen hafta “kimsenin haberi olmadan çalışmalar yapıyoruz” dedi.
Ve “Ortak metin”in sonunda da “Taraflar kamuoyuna açıklama yapmasın” dendi.
Dendikten sonra Özersay yeniden “müzakereci” oldu.
Şimdi kim haklı, kimin söylediği doğruydu, şimdi ne değişti?
Eroğlu “rencide olmaktan” vaz mı geçti de Özersay’ı atadı?
Özersay, Eroğlu ile aralarında olduğunu söylediği görüş ayrılıklarını giderdi mi?
Ya Nami’nin, “Acıtacağını söylediği yeni plan” hakkında ne düşünmektedir Eroğlu? Nami halâ “bilgisi dışında” görüşme yapmakta mıdır?
Sonuçta, bu gün itibariyle Eroğlu; KÖGEF’ci Talat’ın ekibiyle çalışmak durumundadır.
Peki “Güç” kimdedir?
2004’den beri aklımı kurcalayan ve halen cevap veremediğim soru/şüphe tekrar gündeme gelmiştir;
Nasıl oluyor da KÖGEF’ci, radikal Marksist, Rumcu “kıprıslıtürkler” ile muhafazakâr/otoriter İslâmcı’lar hedef birliği yapabilmektedir?
Her gün elçilik önünde Türkiye’ye sövenlerle nasıl işbirliği yapılabilmektedir?
Dâvutoğlu iki konuda atılan geri adımları küçümsemektedir.
Son ortak metinde “garantörlük”ün yer almamış olmasını önemsememiştir.
KKTC’de tüm siyasi parti liderleriyle yaptığı görüşmede “eşitlik ifadesi olmasa da doğrudan görüşmelerin başlamasını kabul edin” demiştir.
Beratlı, 7 maddelik “ortak metin”deki Türkçe ve İngilizce tercüme/ifade farklılıklarını ortaya koyuyor.
100 sayfalık, 1000 sayfalık “anlaşma” metinlerini nasıl tercüme edip topluma yutturacağız da referanduma götüreceğiz?
Bunca “gizlilik” karşısında neyi oylayacağız?
“Yes be annem”cilerin yeniden Lefkoşa’nın ara sokaklarında salyangoz tezgâhı kurduğunu görüyorum..
“Türkiye ve KKTC, sorunun 3 ay içinde çözülebileceğini savunuyor. Yeni kurulacak devlette, Türk ve Rumlar Katolik nikâhında olduğu gibi birbirlerinden ayrılamayacak” diyor Ömer Bilge Hürriyet’te.
Müslüman ve Ortodokslar’a Katolik nikâhı ha?
Müslüman mahallesinde salyangoz satmak ha?
Asıl din değiştiren kim?
Yoksa bütün bunları bırakıp işimize mi bakmalıyız?
Herşeyi bir yana bırakıp daldan kopan üç elmanın…
..pardon Kral 1’inci Peter’in bilmemnesinin Girne caddesinde kimin kafasına düştüğü ile mi uğraşalım?
Biz onlarla uğraşırken Özersay-Nami malı götürsün öyle mi?.. 11 Şubat 2014
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ
Bir yanıt yazın